2019-10-22

‘’İmkansızın şarkısı’’nda karşılaştım / 出会いは『ノルウェイの森』


── メッテさんは、もう20年も前から村上春樹さんの小説を訳してきたそうですが、最初は‥‥。
Siz 20 yıldır Haruki Murakami’nin eserlerini çeviriyorsunuz ama ilk eseri neydi?

メッテ(以下M:『ねじまき鳥クロニクル』です。
‘’Zemberek Kuşu’nun Güncesi’’ idi.

── あんなに長い小説から。
O kadar uzun eserden mi başladınız…

M: まだ、翻訳者としては若かったので、いろいろ心配です、いまでも。
O zamanlar çevirmen olarak hamdım ki (ne kadar hata yaptım diye) çok endişeleniyorum, hala…

── どれくらいの期間をかけて‥‥?
Ne kadar zamanla çevirdiniz?

M: 子どもを産んだばっかりのときだった。だから時間もかかって、2年くらい。
Doğum yaptığım zamandı. O yüzden çok vaktimi aldı… sanırım yaklaşık iki senemi aldı. 


── わあ、それは大変なお仕事でしたね。
Oh! Çok güç işmiş sizin için.

M: 翻訳だけでは生活ができなかったので、映画の字幕の仕事もやりました。子どもも2人いて‥‥忙しかったです。
Sadece çevirmenlikle geçinemediğim için filmin altyazısı için de çeviriyordum. İki çocuğum vardı… çok yoğundu.


── 自分は、誰かのインタビューを収録して、記事にするのが仕事なんです。たとえばメッテさんを素敵だなと思って、時間をもらってお話しに行って、その場でメッテさんが口にしたことを、なるべく、そのままの口調で伝えたいと思っていて。
Benim işim birine röportaj yapıp yazıya dökmektir. Mesela sizinle ilgilendiğim için sizin vaktiniz alıp hikayenizi dinliyorum. Burada sizin söylediklerinizi mümkün olduğu kadarıyla tam sizin söylediğiniz gibi iletmek istiyorum.

M: 翻訳に似ているね。
Sizin işiniz de çevirmenliğe benziyor.

── あ、似ていますか。
Oh! Öyle mi?

M: うん、まさにそんな感じ。わたしも、なるべく村上春樹さんの書いてることを、そのまま訳したいと思うけど、反面それは、どうしてもわたしの読み方。
Evet, tam da öyle. Ben de elimden geldiği kadar Haruki Murakami’nin yazdıklarını onun yazdığı gibi çevirmek istiyorum ama bir yandan bu benim bakış açıma bağlı.

── そこはきちんと自覚している。
Bunun farkındasınız.

M:してる。彼の本を読んだとき、わたしの心がどういうふうに動いたかが、翻訳するとき、出るじゃない?だから、デンマークの人たちは、わたしの読み方で村上さんを読んでいる。それは、避けられないこと。
Farkındayım. Onun eserini okuduğumda benim nasıl duygulandığım çevirirken ortaya çıkıyor, değil mi? O yüzden Danimarkalılar benim bakış açımdan Haruki Murakami’yi okuyorlar. Bu kaçınılmaz.

── だから、あんなにも慎重になって。
O yüzden o kadar dikkatli iş yapıyorsunuz.

M: あなたもインタビュー記事をつくるとき、やっぱり、あなたの見たわたしが出ると思いますよ。
Sizin de röportaj yapıp yazıya dökerken yine sizin bakış açınız ortaya çıkıyordur.

── そうだと思います、どうがんばっても。単純に、別の誰かがインタビューしたら、ぜんぜん違う話にもなるわけで。
Öyledir muhtemelen. Ne kadar çaba harcasam harcayım, başka biri röportaj yaparsa bambaşka hikayeler de çıkabilir.

M: そうそう。
Evet.

── だから、最終的には自分を通ってしか出ていかないのならば、記事にまとめる作業を通じて、できるだけ、メッテさんに近づきたいなと思ってます。
Eninde sonunda hikayeleriniz benim filtremden geçip çıkıyorsa yazıya dökme işlemler ile elimden geldiği kadar size yakınlaşmak istiyorum.

M: うん。
Evet.

── そう思うと責任ある仕事ですね、お互い。
Böyle düşününce oldukça büyük sorumluluk taşıyan iştir bizimkiler.

M: そうね。だって怖いでしょう。
Evet, siz de korkuyorsunuzdur.

── ええ、毎回。
Evet, her seferde.

M: その怖さを知ってるから、わたしも、はじめはフィルムにしてほしくなかった。わたしのことを。
Ben de o korkuyu tanıdığım için ilk başta benim belgeselimi yapmalarını istemedim.

── ああ‥‥ドキュメンタリーというものも、やはり物語の一種、監督のフィルターを通したメッテさんに、どうしても、なりますものね。
Ah… Belgesel de bir hikayenin bir türü. Yönetmenin filtresinden geçip ortaya çıkıyorsunuzdur.

M: そう。
Öyledir.

── あの、翻訳の仕事をはじめたきっかけを、よければ聞かせてください。
Bu arada çevirmenliğe nasıl başladınız? Sakıncası yoksa öğrenebilir miyim?

M: 三島(由紀夫)と志賀直哉を訳した人と知り合いだったんですが、とっても、大変だったそうなんです。で、その人のところに、バナナ・ヨシモトの翻訳の話が来たとき、「翻訳ならメッテが好きだよ」って。
Yukio Mishima ve Naoya Shiga’nın eserlerini çeviren kişi ile tanışıyordum. Çok güç işmiş onları çevirmek. Ve ona Banana Yoshimoto’nun çeviri işi geldi de ‘’Mette de çevirmeyi seviyor’’ demiş.

── 推薦されて。お好きだったんですか?
Önerildiniz demek. Seviyor muydunuz çevirmeyi?

M: 学生のころに、好きだったんですね。でも、バナナ・ヨシモトさんの本は、まだ未熟だったので、間違いも多かったと思うし、自分としては、ぜんぜんダメでした。
Üniversite öğrenciyken seviyordum. Fakat Banana Yoshimoto’nun eserini çevirdiğim zaman daha deneyimsizdim ve çok yanlışlık yapmışımdır. Kendi kendimi değerlendirirsem hiç de iyi değildim diyebilirim.

── そうですか。
Öyle mi?

M: そのあと、半年くらい仕事を休んで、好きな織物を学ぶために、日本に来たんです、子どもと一緒に。そのときに、友だちに、「いい作家いない?」と聞きました。
Ondan sonra 6 ay filan ara verip sevdiğim tekstili öğrenmek için Japonya’ya geldim, çocuklarımla beraber. O zamanlarda arkadaşlarıma ‘’İyi bir yazar tavsiye eder misiniz?’’ diye sordum.

── いい作家?
İyi bir yazar mı?

M: 現代的で難しすぎない作家がいないか、友だちに聞いたら、その人が『ノルウェイの森』をくれた。
Çağdaş ve çevirmekte epey zor olmayan yazar yok mu diye arkadaşıma sorunca o ‘’İmkansızın şarkısı’’nı verdi bana.

── それが、村上さんとの出会い。
Öyle tanıdınız Haruki Murakami’yi.

M: わたしは、すぐに、夢中になりました。だから、デンマークへ帰国したときに、
出版社へ持っていったんですが、でも、そのときは、なんのリアクションもなかったんです。
Ben hemen çevirmeye daldım. Ve Danimarka’ya döndüğümde yayın evine götürdüm ama o zaman hiçbir cevap alamadım.

── そうなんですか。
Anladım.

M: で、それから1年間くらい経ったとき、他の出版社から『羊をめぐる冒険』の翻訳が出ました。でもその本は、英語から翻訳していた。
Ondan yaklaşık bir sene sonra başka yayın evinden ‘’Yaban Koyunun İzinde’’nin çeviri kitabı çıktı. Fakat bu kitap İngilizceden çeviriydi. 

── ええと、日本語から英語にしたものを、さらにデンマークの言葉に。
Yani Japoncadan İngilizceye, ondan sonra Danimarkacaya çevirilmiş.

M: そう。なんでそんなことをと、思った。どうして英語から‥‥それはいけない。そんなことをしたら、もう、ぜんぜんちがう本になっちゃう。
Evet. Neden böyle yapıyorlar diye düşündüm. Neden İngilizceden? Bu hiç de iyi bir şey değildi. Eğer öyle yaparlarsa artık bambaşka eser olacaktır.

── 間に英語を挟むと、変質してしまう?
Araya İngilizce girince başka bir şeye mi dönüşecek?

M: する。日本語から英語になった時点で、アメリカ風の、アメリカ小説になる。村上さんの小説じゃない感じに、なる。
Dönüşür tabi. Japoncadan İngilizceye çevirildiğinde eser Amerikalı roman olacak. Artık Haruki’nin eser değilmiş gibi olur.

── どうして、そうなるんですか。
Neden öyle oluyor acaba?

M: アメリカの翻訳のやり方は、良くも悪くもアメリカ流にするんです。文化を受け入れると言うより。そうなると、アメリカ人にとっては読みやすいけど、もともとのお話が変わってしまう。
Amerika’daki çevirme işleri, iyi veya kötü Amerika stilinde oluyor, kültürü kabul etmek yerine. Bu süreçle Amerikalılar için doğal ve okunması kolay oluyor fakat orijinal hikaye değişiyor.

── アメリカという国は、たくさんの文化を抱えてると思うけど‥‥そうなんですか。
Amerika, içinde çeşitli kültür taşıyor ama… öyle midir?

M: わたしの感覚では、翻訳の面では、ヨーロッパのほうが文化を受け入れる。そのあと、またその出版社で、South of the Border,West of the Sun、これは‥‥。
Bana kalırsa çevirme işlerinde Avrupa ülkeleri daha çok farklı kültür kabul ediyor. 
Bu arada ondan sonra yine aynı yayın evinden ‘’Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında’’ çıkacaktı. Bu…

── あ、『国境の南、太陽の西』ですか。
Oh, ‘’Kokkyo no Higashi, Taiyo no Nishi’’, değil mi?

M: そう、わたしの大好きな小説ですけれども、その作品を若い翻訳者が訳しはじめていたんです。
Evet, benim çok sevdiğim eserlerden ama bu eseri genç biri çevirmeye başlamıştı.

── もともと『ねじまき鳥クロニクル』の一部だった作品ですよね。
Bu eser, ‘’Zemberek Kuşu’nün Güncesi’’nin bir kısımıydı.

M: はい、そしたら、その翻訳者も、英語から翻訳していることがすぐわかった。そこでわたしは、日本語からデンマーク語に翻訳したものを、出版社に送ったんです。
Evet. Ve bu kişi de İngilizceden çevirdiği ortaya çıktı. O yüzden ben Japoncadan Danimarkacaya çevirdiklerimi yayın evine gönderdim.

── へえ‥‥。
Ya…

M: そしたら、わたしの訳で出ることになった。それ以来20年、わたしがずっと村上春樹を翻訳しています。yayınlanmasını sağladılar. O gün bugündür 20 yıldır ben Haruki Murakami’nin eserlerini çeviriyorum.


(つづきます)
2019-10-19-SAT
(Devam ediyor / 19 Ekim 2019)
出典 / Kaynak

No comments:

Post a Comment