2019-10-21

Lisanlar arasında köprü kuran kişi / 言葉に橋を架ける人

''Hobonichi''de çok güzel röportaj buldum.
Çeviri yapan arkadaşlar ve kitap okumayı seven arkadaşlar ile paylaşmak istedim ve çevirip buyara koyuyorum.
『ほぼ日』でとても素敵なインタビューを見つけました。
翻訳をしている友だち、読書が好きな友だちとシェアしたくて、翻訳してここに置きました。
****************************************************************************************************
Lisanlar arasında köprü kuran kişi
Çevirmen, Mette Holm

言葉に橋を架ける人
翻訳家 メッテ ホルム


20年間、村上春樹さんの小説を
デンマーク語に訳してきた
メッテ・ホルムさんに聞きました。
翻訳とは何か、について。
それは単に、機械がするように
言葉を別の言葉に置き換えること、
では、やっぱりなかった。
言葉と言葉の間に、
みんなが渡れる橋を架けるような、
一枚の布を織るような営みでした。
メッテさんが愛してやまない
村上さんの小説のことについても、
いろいろと、うかがいましたよ。
担当は「ほぼ日」奥野です。


20 yıldır Haruki Murakami’nin eserlerini 
Danimarkacaya çeviren 
Bayan Mette Holm’a sordu:
Çeviri nedir diye. 
Çeviri sadece makine gibi 
bir lisan başka bir lisana yerleştirmek… 
değil tabi.
Lisanlar arasında köprü kurmak gibi,
bir kumaş dokumak gibi bir işlemdir.
Bayan Mette’nin daima sevdiği 
Haruki Murakami’nin eserleri hakkında da
çeşit çeşit sorular sorduk.
Üstleyen: ''Hobonichi!!'' ekibinden Okuno


その人の「音」を探している
Şu yazarın melodisini arıyorum


── メッテさんを追ったドキュメンタリーを拝見したんですが、村上春樹さんの小説を翻訳するに際して、どの言葉を選んだらよいか、徹底的に突き詰めている姿に驚きました。
Sizin hakkında röportaj yapılan belgeseli izledim ve Haruki Murakami'nin eserlerini çevirirken hangi kelime seçmek en iyisi diye adamakıllı kelimelerin peşinde koştuğunuza çok şaşırmıştım. 

メッテ(以下M):そうですね、それは。
Evet, öyleyimdir.

── デビュー作『風の歌を聴け』の冒頭「完璧な文章などといったものは存在しない。完璧な絶望が存在しないようにね。」を訳す場面だったので、とりわけ慎重だったのかもしれませんが、翻訳家仲間と相談したりして。あの繰り返しで、1冊の翻訳本がつくられているのかと思うと。
Haruki Murakami'nin ilk eseri, ''Rüzgarın şarkısını dinle''nin ilk cümlesi ''Kusursuz metin diye bir şey yoktur. Tıpkı kusursuz umutsuzluk diye bir şeyin olmadığı gibi.''yi çeviriyordunuz ve o yüzden özellikle dikkatli düşünmüş olabilirsiniz, çevirmen arkadaşlarınıza danışarak filan…
Öyle yapa yapa bir çeviri kitabı yapılıyor diye düşününce… (şaşırmadan edemedim)  

M: でも、どれだけやっても、後悔します。
Fakat, ne kadar düşünsem de emek versem de pişman oluyorum.

── しますか、後悔。
Duyuyor musunuz pişmanlık?

M: 読めば読むほど、直したくなってくる。
Tekrar tekrar okudukça düzeltmek istiyorum.

── 翻訳とは、そういうものですか。
Çevirmek, öyle bir şey mi acaba?

M: 何度も直して直して‥‥いちばんはじめに選んだ言葉に、たどりついたりする。
Defalarca düzeltip düzeltip… ve en başta seçtiğim kelimeye dönmüşlüğüm de yok değil.

── めぐりめぐって。
Dönüp dolanıp…

M: 翻訳ってどうしても、そういうもの。いつだってそう。だって、「完璧な文章は存在しない」でしょ(笑)。
Çevirmekte ne yaparsak yapalım öyle oluyor. Her zaman öyle. Çünkü ''Kusursuz metin diye bir şey yok'', değil mi?

── 「完璧な絶望が存在しない」ように(笑)。
''Kusursuz umutsuzluk diye bir şeyin olmadığı gibi.''

M: でも、すばらしい本は、100年とか200年、生きるじゃない。でも、翻訳された本はそうじゃない。いずれ死にます。
Fakat mükemmel eser, 100 yıl 200 yıl yaşıyor. Aksine çeviriler öyle değil. Er geç ölür.

── 死ぬ‥‥。
Ölür…

M: つまり、わたしが翻訳した本は、将来、他の人が訳し直すことになると思います。
Yani benim çevirdiğim eserler, ilerde başka biri tarafından çevirilecektir, öyle düşünüyorum.

── それは、時代が変わると、デンマーク語も変わっていく、から?
Zaman geçtikçe Danimarkaca da değişeceği için, öyle mi demek istiyorsunuz? 

M: それもそうだし、翻訳っていうのは、どうしても、わたしの見方‥‥ようするに、翻訳者の影響が強く出てしまいます。わたしの見方がそぐわなくなったら、次の時代の翻訳者が、翻訳し直さなければならないと思う。
Öyle. Aynı zamanda çevirmek, ne yapmaya çalışırsam çalışayım şüphesiz benim bakış açım, yani çevirmenin etkisi altında kalıyor. Benim düşüncem o çağa uymamaya başlarsa yeni dönemin çevirmeni tekrar çevirmek zorundadır.


── メッテさんが、翻訳をするときに、大事にしていることって何ですか。
Çeviri yaparken sizin en çok önemsediğiniz şey nedir?

M: そのこと、村上さんにも聞きました。答えはすごくシンプルで、とにかく読みやすくなきゃダメって。
Bunu ben de Haruki’ye sordum: Cevabı çok basitti. Herneyse okunması kolay olsun.

── ほおお。
Haa.

M: わたしも、翻訳されましたという本じゃなくて、もともとデンマーク語で書かれたような‥‥読んでいて、そういう気持ちになる本が理想です。
Bence de çevirilmiş eser değil de baştan Danimarkaca ile yazılmış… okunduğunda öyle hissedilecek eser olması ideal.

── なるほど。
Anladım.

M: ただ、そんなふうに訳そうとすると、ときに、アンフェイスフルになることもある。
Yalnız öyle çevirmeye çalışırsam bazen sadakatsiz oluyorum.

── アンフェイスフル‥‥不誠実?
Sadakatsiz…? 

M: たとえば‥‥『世界の終りとハードボイルド・ワンダーランド』という長編小説のなかの、「ハードボイルド・ワンダーランド」では「私」、「世界の終り」では「僕」、だけど、デンマーク語にはふたつの「I」はない。どうする?
Mesela uzun roman ''Haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu'' içindeki ''Haşlanmış harikalar diyarı''nda ''Ben (watashi)'', ''dünyanın sonu''nda ise ''Ben (Boku)'' diyor ama Danimarkacada iki ''Ben (watashi ve boku)'' yok. Ne yaparsınız? 

── あー‥‥わからないです、さっぱり。
Aah… hiç fikirim yok. Sıfır.

M: 以前、アメリカの翻訳者で、その問題に自由なやり方で取り組んだ人がいて、彼は「時制」を変えました。「ハードボイルド・ワンダーランド」は過去形、「世界の終り」は現在形で訳した。
Daha önce Amerikalı çevirmen bu soruyu özgürce çözmeye çalıştı: O ''zaman eki''ni değiştirdi. Yani ''Haşlanmış harikalar diyarı''nda geçmiş zaman ekini, ''dünyanın sonu''nda ise şimdiki zaman ekini kullanarak çevirdi.

── うまく想像できませんが、それは、かなり読んだ感じが変わりそうですね。
Ben pek hayal edemiyorum ama yine de okuma hissi oldukça değişiyor gibi.

M: はい、ふたつは、とてもちがう雰囲気になった。その意味での効果はあったけど、でも実際、作品に対しては不誠実だと思います。
Evet. İki bölüm oldukça farklı hise sahip oldu. Bu anlamda etkileyiciydi ancak esere karşı düşünürsek sadakatsizdi kanımca.

── たしかに。
Doğrudur.

M: これは村上さんに限らずですが、日本語って、過去形と現在形が混ざりますよね。
Bu sadece Haruki’nin eserlerinde değil, Japonca cümlelerde genel olarak geçmiş ve şimdiki zaman karışıyor, değil mi?

── 混ざりますね。ひとつの文章のなかでも。しかもそれが厳密な時系列の表現というよりも、雰囲気とか気持ちの表れだったりします。
Evet, karışıyor. Bir cümle içinde bile. Üstüne bu katı zaman kuralına uyan ifade demekten ziyade o sahnenin havası, insanın duyguları ile alakalı.

M: 他の言葉では、あまり見られない特徴です。なので、日本語から別の言葉に翻訳するときは、だいたい過去形を使うんです。
Başka lisanlarda pek görünmeyen özelliktir bu. O yüzden Japoncadan başka lisana çevirilmekte çoğu zaman geçmiş zaman kullanılır.

── ええ。
Tamam.

M: わたしも『1Q84』で、BOOK1、BOOK2を翻訳し終わって、BOOK3に入ったとき、「青豆」のチャプターが、いつのまにか「現在形」になっていることに気付きました。わあ、最初の2冊もそうだったかのなあって、心配になって見返したら、そうじゃなかった。
Ben de ''1Q84'' eserinde birinci cilt ve ikinci cilt çevirmeyi bitirip üçüncü cilde başladığımda AOMAME'nin bölümü aniden şimdiki zamana dönüştüğünü fark ettim. Oh, ilk ve ikinci ciltte de öyle miydi diye endişelenerek tekrar kontrol ettim, ama öyle değildi.  

── おお、よかった(笑)。
İyi bari…

M: でも‥‥その『1Q84』を英語に訳したアメリカの翻訳者は、時制のことをあまり重視せず、小説を終始一貫、過去形で訳したんです。
Ama…. bu ''1Q84'' eserini İngilizceye çeviren Amerikalı çevirmen, zaman ekini pek önemsemeyerek baştan sonuna kadar geçmiş zaman ekini kullandı.  

── 英語としては、きっと、そのほうが「自然」なんでしょうが。
İngilizce olarak tahminimce öyle yapmak daha doğal belki...

M: そう‥‥でも、いちばん大事なことは、最後の最後、「天吾」のチャプターも現在形になる。それによって、2人は同じ世界に入っていく。それって、とても大事なことでしょう。
Evet öyledir… ama en önemli bir şey şuydu: Eserin en sonunda TENGO’nun bölümü de şimdiki zamana dönüşüyor. Böylece onlar aynı dünyaya giriyor. Bu çok önemli bir şey değil mi?

── 物語にとって。そうですよね。ある言葉を別の言葉に置き換える作業は機械的にはできないし、1対1の対応関係があるわけじゃないと。
Eser için, bence de önemli. Bir lisanı başka bir lisana yerleştirmek, makine gibi yapılamaz, bire bir kelimeler, ilişikiler bulunmuyor çünkü.

M: あと、『1Q84』の「ふかえり」の言葉には、漢字が使われていないでしょう。でも、デンマーク語には、漢字はないんです。そこでもまた工夫が必要になります。
Bunların yanı sıra ''1Q84'' eserindeki FUKAERI’nin konuştuklarıda kanji karakteri kullanılmıyor. Danimarkacada kanji yok. Burada da bir yaratıcılık gerekiyor.

── そうか、漢字を使わないことの意味、それによって伝わる何かを、デンマーク語の場合にどう伝えるか。それって、どうしたんですか?
Evet ya, Kanji kullanmama anlamı, bununla iletebilecek şey Danimarkaca olarak nasıl iletilir… Buna ne yaptınız?

M: 文頭でも大文字を使わず、あとは句読点やクエスチョンマークも入れず、ただ、小文字をつなげました。
Büyük harf kullanmayıp virgül, nokta ve soru işaretini de kullanmadım. Sadece küçük harf ile yazdım.

── それで「ふかえり」の話し方を再現した。
Öylece FUKAERİ'nin konuşma şeklini canlandırdınız.

M: そう。
Evet.

── そういうデンマーク語を、ふつうのデンマークの人が読んだときって、どういう気持ちになるんですか。
Öyle yazılan Danimarkaca cümleleri, genel olarak Danimarkalı insanlar okuduğunda nasıl hissederler?

M: わかるんだけど変。ちょっと変に聞こえる。
Anlıyorlar fakat garip. Biraz tuhaf gelir kulaklarına.


── お話を聞いていると、翻訳って、言葉と言葉の間に、橋を架けているような。
それも、きちんと人が通れる橋を。
Sizin konuştuklarınızdan düşünürsem, çevirmek lisanlar arasında köprü oluşturmak gibi. İnsanların rahat geçebileceği köprüyü.

M: うん、そうね。
Evet, öyledir.

── 人が自由に行き来できる橋にするために、メッテさんは、意味でなく「雰囲気」に作用する部分にも、気を配っているような‥‥。
İnsanların özgürce gidip gelebileceği köprüyü kurmak için siz sadece anlam değil, eserin içindeki havaları ile alakalı yerlere de dikkat veriyorsunuz.

M: その人の‥‥音。
O kişinin… sesi…

── 音?
Ses mi? 

M: うん。あのね、その作家の文章の‥‥、サウンド、うーん‥‥。
Evet, ne diyeyim, şu yazarın cümlelerin melodisi gibi…

── そういうものがあるんですか。
Öyle bir şey mi var?

M: その作家の「音」‥‥としかいえない。わたしは、翻訳を通じて、そういうものを探っていると思います。
Şu yazarın ''melodisi''… sadece öyle diyebiliyorum. Ben çevirmekle öyle bir şey arıyorumdur.

(つづきます)
2019-10-18-FRI
(Devam ediyor / 18 Ekim 2019) 
出典 / Kaynak

No comments:

Post a Comment