2016-10-15

Duvar ve Yumurta / 壁と卵

     2009 yılında Haruki Murakami ‘‘Toplum içindeki bireyin özgürlüğü adına Kudüs Ödülü / Jerusalem Prize for the Freedom of the individual in Society’’ye layık görüldü ve 15 Şubat 2009, İsrail’de konuşma yaptı. Bu konuşma, kendini beğenmiş tavır olduğu, çok da anlaşılacak bir şey olmadığı söylendi ve eleştirildi. Fakat, yabancı bir ülkede cesaretle konuşmayı yapan Haruki’yi içtenlikle alkışlamak istiyorum. Bizden biri onun yerinde olsaydı, öyle konuşabilir miydi ki?
 2009年に村上春樹は〈エルサレム賞〉を受賞し、2009年2月15日、イスラエルでスピーチを行いました。そのスピーチは、独りよがりで理解しづらいと言われ、批判されました。けれど、異国の地で勇気を持ってスピーチをした村上春樹に、私は心から拍手を贈りたい。わたしたちのうちの誰かが彼の立場であったら、果たしてあんなスピーチができたでしょうか?



     Bu yılki Nobel Ödülü’nde Haruki’nin adını duyamayınca Kudüs Ödülü konuşmasının sonrasında söylenen şeyi hatırladım: Haruki’nin İsrail’e karşı çıktığı için asla Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülemez deniyordu. Belki doğru, belki yanlış. Bana kalırsa Nobel Edebiyat Ödülü’nden daha çok o konuşma daha değerli. O konuşmayı yapan Haruki’nin cesareti daha parlak. 
 今年のノーベル文学賞で村上春樹の名は出ず、エルサレム賞スピーチのあとに囁かれたことを思い出しました:イスラエルに反対の立場をとったために、村上春樹は決してノーベル文学賞を受賞できない、と言われたのです。本当かもしれないし、間違いかもしれない。わたしはと言えば、ノーベル文学賞よりも、あのスピーチの方がもっともっと素晴らしい。あのスピーチをした村上春樹の勇気の方がずっと輝いている。

     * Bu yazı, bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü’nün Bob Dylan’a verilmesine karşı çıkmak için yazılmamıştır. (Fakat Bob Dylan şu an sevinmiş durumda mı, cevabı esen rüzgarda.)
 ※ これは、今年のノーベル文学賞がボブ・ディランに贈られたことに反するために書かれたものではありません。(とはいえ、ボブ・ディランはいま喜んでいるのか? 答えは風に吹かれている...)

*****
【Çeviri / 翻訳】
Bugün ben bir roman yazarı olarak, bir bakma profesyonel yalan yaratıcısı olarak Kudüs’e geldim. 
きょう、わたしは一人の小説家として、言わばプロの嘘の紡ぎ手としてエルサレムにやってきました。

Tabi ki yalan söyleyen sadece roman yazarı değildir. Bildiğiniz gibi politikacı yalan söyler, diplomat ve asker de duruma göre kendisine özgün yalan söyler, ikinci el araba satıcısı, kasap ve marangoz da yalan söyler. Fakat roman yazarının söylediği yalan başkasınınkinden farklıdır: hiç kimse yazarın ahlaksızlığını eleştirmez. Aksine o yalan ne kadar büyük ve iyi ise ve de ne kadar ustaca söylenirse halk ve eleştirmenler tarafından övülür. Neden öyle acaba?
もちろん、嘘をつくのは何も小説家だけではありません。ご承知の通り、政治家も嘘をつきます。外交官も軍人も場合によってそれぞれにそれぞれの嘘をつきます。中古車販売員や肉屋、大工が嘘をつくように。しかしながら、小説家がつく嘘は他の者たちがつく嘘とは違います。誰も小説家が不道徳だと批判しません。それどころかその嘘が壮大で上手ければ上手いほど、また巧妙であればあるほど、人々や批評家から賞賛されるのです。どうしてなのでしょう?

Benim cevabım şöyle: Ustalıkla yalan söylemek, başka bir ifade ile gerçekçi bir kurgu yaratmak ile roman yazarı gerçekleri başka bir yerde ortaya çıkarıp yeni ışıkla gösterebilir. Çoğu zaman orijinal bir şekilde bir gerçeği kavramak ve doğru tasvir etmek neredeyse imkansız. O yüzden biz saklandığı yerden o gerçekleri çıkarıp kurgusal bir konuma taşıyarak roman şekline dönüştürürüz. Ancak bunu başarmamız kendi benliğimizdeki gerçeklerini açığa çıkarması ile mümkün olmaktadır. Bu iyi yalan uydurmak için önemli bir özelliktir. 
私の答えはこうです。巧妙な嘘をつくことは、言い換えれば真実味のあるフィクションを構築することによって小説家は真実を別の場所にさらし、新たな光でそれらを照らすことができるのです。ほとんどの場合、真実をそのままの形で把握し、正確に描写することはほぼ不可能です。だからこそ、わたしたちは隠された場所からそれらの真実をおびき出し、架空の場所への運び、小説という形に置き換えるのです。しかし、これを成し遂げるためには我々自身の中にある真実を明確にする必要があります。これは巧みな嘘をでっち上げる重要な資質です。

Fakat, bugün yalan söylemeye niyetim yok. Elimden geldiği kadar dürüst olmaya çalışacağım. Benim yalan söylemediğim gün sayısı yıl boyunca pek azdır ama bugün öyle bir gün.
でも、きょうは嘘をつくつもりはありません。出来る限り正直になろうと思っています。わたしが嘘をつかない日は、一年でほんのわずかしかないのですが、きょうがその日です。

Size gerçeği söylüyorum. Pek çok insan bana Kudüs Ödülünü almak için buraya gelmemeyi tavsiye etti. Bazıları ise buraya gelirsem kitabımı almayı boykot edeceğini bile söylediler. 
みなさんに真実を申し上げます。多くの人がわたしにエルサレム賞受賞のためにエルサレムに行くなと忠告しました。何人かは、行くならわたしの本の不買運動をするとさえ言いました。

Bu tepkilerin nedeni, tabi ki Gazze’de sürmekte olan şiddetli savaştır. BM raporuna göre kuşatma altındaki Gazze’de binden fazla insan yaşamını yitirmiş: çoğu silahsız çocuklar ve yaşlılar. 
これらの理由はもちろんガザにおける激しい戦闘です。国連のレポートによれば、封鎖されたガザで1000人以上の人が命を落としています。大部分は非武装の子供たちやお年寄りです。

Bu ödüle layık görüldüğümü öğrendikten sonra birçok kez kendi kendime sordum: Böyle bir zamanda İsrail’e gidip bir edebiyat ödülünü kabul etmek doğru bir şey mi? Buraya gelmem bu çatışmanın bir tarafını tutuyormuşum gibi bir izlenimi yaratmıyor mu? Ezici asker gücünü kullanmaya kalkan bir ülkenin politikasını onaylamış olabilir miyim? diye. Tabi ki kitabımın boykot edilmesini de istemem.
この賞の受賞を知ってから、わたしは幾度も幾度も自問しました。このような時期にイスラエルに来て文学賞を受賞することは正しいことなのか? わたしがここに来ることが、紛争の一方の側に味方しているような印象を与えないだろうか? 圧倒的な武力を行使に突き進む国の政策を是認することにならないか?と。もちろん、わたしの本がボイコットされるのもいやです。

Yine de sonuç olarak dikkatlice düşündükten sonra buraya gelmeye karar verdim. Bu kararımın bir nedeni, pek çok kişinin buraya gelmememi tavsiye etmesiydi. Muhtemelen başka roman yazarları da böyledir, benim de başkalarının söylediklerinin tam tersini yapma eğilimim var. Eğer insanlar ‘‘Oraya gitme’’ ‘‘Onu yapma’’ derlerse, hatta uyarırlarsa ben oraya gitmeye, onu yapmaya yönelirim. Bu benim huyumdur, roman yazarının huyu da diyebilirsiniz belki. Roman yazarı tuhaf insanlardır. Gerçekten kendi gözleri ile görmediği, kendi elleri ile dokunmadığı hiçbir şeye güvenmez. 
それでも慎重に考慮した結果、わたしはここに来ることにしました。こう決心した理由のひとつは、多くの人がわたしがここに来るべきでないと忠告したしたことです。おそらく、他の小説家たちもそうでしょうが、わたしにも他人に言われたことと正反対のことをする傾向があるのです。もし皆が「そこへ行くな」「それをするな」と言うなら、それどころか警告するなら、わたしはそこへ行き、それをしてみたくなるのです。これが、わたしの気質であり、小説家の気質と言えるかもしれません。小説家とは変わった人たちです。実際に自分の目で見ていない、自分の手で触っていない如何なるものも信用しないのです。

Bu yüzden ben buradayım. Uzakta kalmayı değil, buraya gelmeyi tercih ettim. Görmemeyi değil, kendi gözlerim ile görmeyi tercih ettim. Susmayı değil, size konuşmayı tercih ettim.
だから、わたしはここにいるのです。遠く離れたところに留まるよりもここに来ることを選びました。見ないことではなく自分の目で見ることを選び、黙ることではなく皆さんにお話しすることを選んだのです。

Bu, buraya siyasi mesajımı iletmek için buradayım demek değil. Doğru olup olmadığını yargılamak, roman yazarının en önemli görevlerinden biridir tabi. 
これは、政治的なメッセージを伝えるためにここにいる、という意味ではありません。正しいか、間違っているかを判断することは、もちろん小説家の最も大切な任務のひとつです。

Fakat o yargıyı nasıl bir şekilde başkalarına ileteceği, yazarın kend verdiği karardır. Ben, şahsen hikayelere - gerçeküstü hikayelere dönüştürmeyi tercih ederim. Bu yüzden de size doğrudan siyasi mesajımı iletmek, bugün önünüzde durmamın sebebi değil. 
しかしながら、その判断をどういう形で他者に伝えていくかは個々の小説家に委ねられます。わたしは個人的に物語に:シュールな物語に変換することを好みます。だから、皆さんに直接政治的なメッセージを伝えるということは、きょうわたしが皆さんの前に立っている理由ではありません。

Yine de çok kişisel bir mesajımı iletmeme izin verin. Bu, benim roman yazarken hep aklımda tuttuğum şeylerdir. Bunu yazıp da duvara aşmaya hiç kalkmamıştım ama bu benim kalbimin duvarına oyulmuştur, şöyle bir şey: 
ですが、ここで非常に個人的なメッセージをお伝えすることをお許しください。これは、わたしは小説を書くときにいつも心に留めていることなのです。紙に書いて壁に貼ろうと思ったことはありませんが、わたしの心の壁に刻まれています。それは、こういうことです。

‘‘Yüksek ve sert bir duvar ve ona karşı çarpıp kırılan bir yumurta varsa, ben hep o yumurtanın tarafında kalırım.’’
「高くて、固い壁があり、それにぶつかって割れる卵があれば、わたしは常にその卵の側につきます」

Evet, her ne kadar o duvar doğru olup o yumurta yanlış olsa da ben yumurtanın yanındayım. Ne doğru olup ne yanlış olduğuna başkası karar verecektir: Belki zaman veya tarih karar verecektir. Sebebi ne olursa olsun, duvar tarafında durup eser yazan roman yazarı olsaydı, öyle esere ne kadar değer verilecekti ki?
そう、いかにその壁が正しく、卵が間違っていたとしても、わたしは卵の側にいます。何が正しく、何が間違っているのかは、他の誰か/何かが決めるでしょう:おそらく時や歴史というものが決めるでしょう。どのような理由があれ、壁の側に立って作品を書く小説家がいたとしたら、そんな作品にどれほどの価値があるでしょうか?

Bu mecazın anlamı nedir? Bazı durumlarda hepsi çok basit ve net. Bombardıman uçakları, tanklar, roket silahları ve beyaz fosforlar yüksek ve sağlam bir duvardır. Yumurta ise bunlar tarafından ezilmiş, yakılmış ve vurulmuş silahsız vatandaşlardır. Bu, mecazın bir yorumudur.
この暗喩は何を意味するのか? 時に、それは非常にシンプルで明瞭です。爆撃機や戦車、ロケット弾、白リン弾が高くて堅牢な壁です。卵はこれらによって押しつぶされ、焼かれ、銃撃を受ける非武装の市民たち。これが、この暗喩のひとつの解釈です。

Fakat bu hepsi değil, daha da derin anlam taşır. Böyle düşünün. Her birimiz az çok yumurtayız. Her birimiz kırılgan bir kabuk içinde eşsiz: asla yeri doldurulamayan ruh taşıyan yumurtayız. Bu benim için de her biriniz için de geçerlidir. Ve her birimiz az veya çok yüksek ve sağlam bir duvara karşı karşıyayız. Bu duvarın adı, sistem. Sistem, bizi korumak gerekiyor fakat bazen kendi başına yaşar ve bizi öldürmeye, bize başkalarını öldürtmeye başlar, etkinli, sistemli ve acımasızca.
しかし、それがすべてではありません。もっと深い意味を含んでいます。こう考えてください。わたしたちは皆、多かれ少なかれ卵なのです。壊れやすい殻の中にかけがえのない:他に代えのきかない魂を宿した卵なのです。わたしもそうですし、皆さんもそうです。そして、わたしたちは皆、程度の差こそあれ高く堅牢な壁に直面しているのです。その壁の名は、システムです。わたしたちを守るべきシステムは、時に自己を生き、わたしたちを殺し、さらには効率的かつ体系的に、そして容赦なくわたしたちに他者を殺させ始めます。

Benim roman yazmamın tek bir nedeni var: bireysel ruhun kıymetini ortaya çıkarıp bunun üzerine ışık tutmaktır. Bir hikayenin amacı bir alarm vermektir: ruhumuzu kendi ağ içine alıp alçaltmayı engellemek için systemi gözlemektir. Roman yazarının görevi, hikayeler yazarak her bireyin ruhunun eşsizliğini netleştirmeye çalışmak olduğuna içimden inanıyorum: yaşam ve ölüm hikayeleri, aşk hikayeleri, insanları ağlatan, korkutan ve güldüren hikayeleri vasıtasıyla. Her gün ve her gün mutlak ciddiyet ile kurgular çıkarmaya çalıştığımızın nedeni de budur. 
わたしが小説を書くただ一つの理由:それは個々の精神が持つ尊厳を浮き上がらせ、そこに光をあてることです。物語の目的は警鐘を鳴らすことです:システムが我らが魂をその網に絡め取り、貶めるのを防ぐためにシステムを監視すること。小説家の責務とは、物語を書きながらすべてのかけがえのない魂のかけがえのなさを明確にしていくことだと心から信じています:生と死の物語、愛の物語、人々を泣かせ、怖がらせ、笑わせる物語を通じて。これこそが、日々大真面目にフィクションをでっち上げている理由なのです。

Benim babam, geçen sene 90 yaşında vefat etti. O, emekli öğretmendi, ayrıca Budist rahipti. Kyoto’da doktora yaparken askere çağırıldı ve savaşmak için Çin’e gönderildi. Savaştan sonra doğan, savaş bilmeyen bir çocuktum ama her sabah kahvaltıdan önce evin köşesinde bulunan Budizm mihrabının önünde babamın uzun ve yürekten dua ettiğini görürdüm. Bir kere babama sordum neden öyle dua ettiğini, o da savaşta ölen insanlar için dua ettiğini anlatmıştı bana. 
わたしの父は昨年、90歳で亡くなりました。彼は引退した教師で、仏教の坊主でした。京都で大学院生をしていた時に徴兵を受け、戦争のために中国へと送られました。戦後に生まれた、戦争を知らないわたしは、毎朝朝食の前に家の片隅にある仏壇の前で父が長く真摯な祈りを捧げているのを見てきました。一度、父に尋ねたことがあります。なぜそんなふうに祈るのかと。父は、戦争で命を落とした人たちのために祈っているのだと答えました。

Savaşta ölen tüm insanlar için, müttefik ve müttefik olmayan için dua ediyordu. Mihrabın önüne dizi çöküp dua eden babamın sırtına bakarak ben ise onun etrafında ölenlerin gölgesinin gezindiğini hissediyordum. 
戦争で命を落としたすべての人たちのために、味方も敵も関係なく祈っていました。仏壇の前で膝まづき祈る父の背中を見ながら、私は彼の周りに死の影が漂っているような気がしました。

Babam öldü, ve kendi anıları da götürdüğü için ben asla onun ne yaşadıklarını bilemem. Fakat onun çevresinde saklanan ölümün varlığı, belleğimde kaldı. Bu babamdan aldığım birkaç şeyden bir tanesi. Ve de en önemli olanlarındandır.
父は亡くなり、その記憶も持ち去ってしまったので、もはやわたしが父の記憶を知る術はありません。しかし、彼の周囲に潜んでいた死の存在は、わたしの記憶に残っています。これは、私が父から受け継いだ数少ないものの一つであり、最も重要なもののひとつです。

Bugün size aktarmak istediğim tek bir düşüncem var. Uyruk, ırk ve din ne olursa olsun hepimiz insanız, farklı özel insanız, Sistem denilen sağlam bir duvara karşı karşıya gelen kırılgan yumurtayız. Görünüşe göre bizim kazanma şansımız yok. Duvar fazlasıyla yüksek, sağlam ve soğuk. Eğer zafer umudumuz olacaksa, hepimizin ruhunun eşsiz olduğuna ve ruhlarımızın birleştiğine inanıyor olmamız gerekecek.
きょう、私が皆さんにお伝えしたいことは一つだけです。人種や民族、宗教が何であれ、わたしたちは皆人間です。異なる個々の人間です。システムという堅牢な壁に直面している、壊れやすい卵です。見たところ、我々に勝ち目はありません。壁はあまりに高く、堅牢で、冷たい。もし勝利の希望があるとしたら、我らが魂がかけがえのないものだと信じることから、魂をひとつにすることが必要です。

Bunu düşünmek için azcık vaktinizi ayırın. Hepimiz somut ve yaşayan ruha sahibiyiz. Sistem, böyle bir şeye sahip değil. Sistemin bizi sömürmesine izin vermemeliyiz. Sistemin kendi başına yaşamasına izin vermemeliyiz. Sistem bizi yaratmadı, biz sistemi yarattık.
ほんの少し、このことを考えてみてください。わたしたちは皆、はっきりととした生きている魂を持っています。システムには、こうした魂を持っていません。システムにわたしたちを搾取させてはなりません。システムそれ自身が生きることを許してはなりません。システムが我々を生み出したのではなく、我々がシステムを生み出したのです。

Benim size söylemek istediğim hepsi bu.
これが、わたしのお話ししたかったすべてです。

Kudüs Ödülüne layık görüldüğüme minnettarım. Dünyanın pek çok yerinde kitaplarımın okunmasına da minnettarım. Bugün burada size bunları konuşma fırsatı bulabildiğime de sevindim.
エルサレム賞を受賞できたことに感謝します。世界のいろいろな場所でわたしの本が読まれていることにも感謝します。きょう、ここで皆さんにお話しする機会をいただき嬉しく思っています。

İngilizce metin burada.

     Bu konuşma, Japonya'da ''Zatsubun-Shu'' adlı kitap içinde yayınlandı. Orada ek olarak şöyle bişey yazmış Haruki: Ödül aldıktan sonra gerçekten çok ama çok düşündüm. Gitmemek daha kolaydı ama uzak bir yerde benim kitaplarımı okuyanları düşündükçe oraya gidip kendi sözlerimle mesajımı iletmem gerektiğini düşündüm. Çok yalnızdım. Film ''Kahraman Şerif''i tekrar tekrar izledikten sonra havalimanına gittim. 
 このスピーチは、日本で『雑文集』という本の中で発表されています。そこに、注釈としてこんなことを村上春樹は書いています:受賞した後、本当に何度も何度も考えました。行かないほうが楽だった。でも、遠いところで僕の本を読んでくれている読者のことを考えると、行って、自分の言葉で、メッセージを伝える必要があると思った。とても孤独だった。映画『真昼の決闘』を繰り返し見てから空港に向かいました。

2016-10-07

Yumuşak g / ユムシャッゲー

     ‘’Yumuşak g’’: direkt Japoncaya çevirirsem yumuşak g, yani ingilizce olarak soft g. Türkçe alfabesinin 9. harfi olan bu yumuşak g, şöyle yazılır: ‘‘Ğ / ğ’’. Biz, Japonlara göre hiç alışmadığımız bu harf, aslında Acerice, Kırım Tatarcası, Kazan Tatarcası, Lazca, Gürcüce ve Megrelcede de kullanmaktaymış (Vikpedi’ye göre).
     Bu harf, tek başına kullanılmaz, kendinden önceki ünlüyü uzatmak için kullanılır. Yani Japncadaki ‘‘Çoğon / Chõon’’ görevini almaktadır.
 ユムシャッゲー:そのまま日本語に訳すと柔らかいジー(G)、つまり英語だとソフト・ジー。トルコ語アルファベットの9番目にあたるこのユムシャッゲーは、こんなふうに表記されます「Ğ / ğ」。わたしたち日本人にとってまったく馴染めないこの文字、実際にはアゼルバイジャン語、クリミア・タタール語、カザック・タタール語、ラズ語、グルジア語、メグレル語で使用されているようです(ウィキペディアトルコ語・ウィキペディから)。
 この文字、それ単体では使用されず、それ自身の前にある母音を伸ばすために使われます。つまり、日本語でいう「長音」の役割を担っています。

    Aniden neden bundan bahsediyorum?: Bugün okuduğum kitapta da yine bu yumuşak g (ğ)’yi normal g olarak yazıyordu ondan! Doğubayazıt’ı, Japoncada Dogubayazit diye yazıyordu!
     Tabi Türkçede olup Latin Alfabesinde olmayan harfler var ve Japonlar da en çok Latin Alfabesine alıştığı için bu yumuşak g (ğ) okumakta sorun çıkıyor işte.
     - Değirmen: Degirmen
     - Doğa: Doga
     - Altuğ: Altug
     - Bağlama: Baglama
     Sadece ‘‘fotoğraf’’ kelimesindeki yumuşak g (ğ), g olarak okusak da İngilizceye benzediği için rahatsız etmiyor beni.
     Ya neden öyle küçük şeylere takılıyorsun boş ver, diyebilirsiniz ama böyle yanlışlıkları gördükçe sinir olmaktan daha çok üzülüyorum. ‘‘İstanbul’’u Japonya’da ‘‘İstanbuğul’’ diye bilindiğine üzüldüğüm gibi.
 突然どうしてこんなことを書いているのか?:それはきょう読んだ本にもまたこのユムシャッゲーを通常のGとして読んでいたからです! ドーウバヤズゥトが、日本語で「ドグバヤズィト」と書かれていたのです!
 もちろんトルコ語にあってラテンアルファベットにない文字があり、日本人が一番慣れているのもラテンアルファベットだから、このユムシャッゲーを読むのに問題が噴出するのです。
 - デーイルメン(ミル、粉砕機、風車):デギルメン
 - ドーア(自然):ドガ
 - アルトゥー(赤いしっぽ * 苗字に使われる):アルトゥグ
 - バーラマ(サズ、とも呼ばれる絃楽器):バグラマ
 唯一、「fotoğraf」という単語のユムシャッゲーは、g と読んでも英語のフォトグラフに近くなるのでそんなに変じゃない。
 なーんで、そんなちっちゃなことにこだわるの! 無視しなさいよ、という方もいらっしゃるでしょう。でも、こうした間違いを見るたびにイラッとするというよりも悲しくなるのです。「イスタンブル」が日本では「イスタンブール」として知られていることに悲しくなるのと同様に。


     Yumuşak g (ğ) ile beraber sorun çıkaran harf de ‘‘I / ı’’. Tahmin ettiğiniz gibi bu ‘‘i’’ harfi ile karşıyor ve çok komik durum yaratıyor: mesela ‘‘Kızılay’’, ‘’Kizilay’’ oluyor, ‘‘Fazıl Say’’ ise ’‘Fazil Say’’ oluyor (En azından dünyaca ünlü piyanistin adı olduğu için gerçekten düzeltmek istiyorum ama Japonya’daki CD kapağında, konser posterlerinde hala ‘‘Fazil Say’’ yazıyor maalesef…)
 ユムシャッゲーとともに、問題になる文字が「I / ı」。ご想像通り、この文字は「i」と混同され、おかしなことになっちゃってます:例えば「クズライ」は「キジライ」となり、「ファズル・サイ」は「ファジル・サイ」となる。(少なくとも世界的な有名なピアニストの名前ぐらい訂正したいと思うのですが、日本でのCDカバーやポスターなどは未だ「ファジル・サイ」です、残念ながら。

    Abçcdefg, abçcdefg, yumuşak g (ğ)… yumu yumu şak şak yumuşak g (ğ)… Bir gün herkesin doğru okuması dileğiyle…
 アーベーチェージェー デーエーフェーゲー、アーベーチェージェー デーエーフェーゲー、ユムシャッゲー、ユムユム、シャクシャク、ユムシャッゲー… いつの日か、みんなが正しく読んでくれることを願って。

    Not: Bugün okuduğum kitabın adı ise ‘‘Çinya Tokkyuğ’’. Sadece Kindle’da okunabilecek bu kitap, bir motora binip Kalküta’dan Portekiz’in Roca Burnu’na kadar seyahat etmiş birinin yazdığı seyahatname. Bugünkü yazımın sebebi olan bu kitabı okumak aslında oldukça keyifliydi. 

 注釈:きょう読んだ本のタイトルは「珍夜特急」です。キンドルのみで読めるこのe bookは、オートバイに乗ってコルカタからポルトガルのロカ岬までを旅したライダーの旅行記。きょうのブログの発端になったこの本を読むことは、本当はとっても楽しかったのでした。