2009-04-29

Türk kadını, Japonya'dan ödülü aldı / ヌル・カラコチ女史が旭日双光章受賞

2009.04.29

Japonya'da yılda iki kez, bahar ve sonbaharda Devletten ödül, yani medalya verilir devlet için veya toplum için güzel çalışanlara. Bu medalya, sadece Japonlara değil, yabancılara da verilir. Mesela bu baharın ödülü sahibinin listesinde Joseph Sepp Blatter (FIFA başkanı)'ın ya da Clint Eastwood (ABD'li sinema oyuncusu, yönetmen, yapımcı, besteci)'nin adı da bulundu.
 日本では1年に2回、春と秋に国から章が、つまり勲章が贈られます、国や社会に貢献した人たちに。この勲章は、日本人だけでなく、外国人にも贈られます。たとえば、この春の受賞者リストには、ジョセフ・ブラッターFIFA会長や、米国人映画俳優・監督・製作者・作曲家のクリント・イーストウッドの名前もありました。


Ve bir daha ilgimi çeken ad vardı.
 そして、もうひとつ、わたしの興味を引く名前がありました。

Nur KARAKOÇ (62), Türk - Japon Kadınları Dostluk ve Kültür Derneği'nin eski Başbakanı
 ヌリ・カラコチ(62歳)、トルコ日本婦人友好文化協会 元会長
Yukarıdaki fotoğrafda oturan bir kadın, Nur hanım'dır (Türk Japon Vakfı'ndan kopyaladım)
 上の写真で、座っている女性がヌル女史です(写真は、日土基金から拝借しました)

Onun dernekteki etkinliklerle aldığın medalya, Kyokujitu Soğkoğ Şoğ adlı medalyadır. (Aferin!!)
Sağdaki fotoğraf, Kyokujitu Soğkoğ Şoğ (İngilizce adı, The Order of the Rising Sun, Gold and Silver Rays)dır.
 協会での活動により、彼女が受賞したのは、旭日双光章という名前の勲章です。(素晴らしいっ!!!)
 左の写真が、旭日双光章です。
 トルコ日本婦人友好文化協会 http://site.mynet.com/tjkdkd/

Şimdi Nur hanım, derneğin başbakanı değil ama Ankara'daki Türk Japon Vakfı'nın üyesidir.
 現在、ヌリ女史は協会会長ではありませんが、アンカラの日土基金のメンバーを務めています(というか、そもそも設立メンバーのひとりのようです)。


Bir gün ben de onun gibi Türkiye - Japonya dostluk için birşey yapabilsem sevinirim.
 いつか、わたしも彼女のように、トルコと日本の友好のために何かできたら、嬉しいなぁ。

 Bu arada listede Osaka yabancı Dil Üniversitesi (şimdiki Osaka Üniversitesi)'nin eski konuk profesörü, Hashem RAJABZADE adlı İranlı da vardı. Ona da teblik ediyorum ve bir gün hocamızın da öyle medalyanı verilmesini dilerim. Çünkü onun yaptıkları da Türkiye ve Japonya dostluğa çok yararlı ve etkileyici olduğunu düşünüyorum.
 ところで、リストには大阪外語大学(現・大阪大学)の元客員教授、ハーシエム・ラジャブザーデというイラン人の名前もありました。彼を祝福しつつ、いつかわたしたちの(トルコ語の)先生がこんな勲章を贈られることも願っています。彼がやってきたことは、トルコと日本の友好に役立っているし、効果的だったと思うから(進行形だし)。

2009-04-24

Anlaşmak / 理解しあうこと

2009.04.25

 先日、“理解しあうこと”について書いたのだけど、そのあと書いた文章を読み直していて、あることを思い出しました。
Geçen gün ''anlaşmak'' hakkında yazdım ve sonra yazdığım cümleleri tekrar okuduğumda bir şey aklıma geldi.


 それは2005年2月、わたしが初めてトルコを訪れたときのこと。宿泊していたイスタンブルのあるホテルで、ある晩レセプションの男性陣と話し込みました。なんで話し込むことになったのか、部屋でトラブルがあって声をかけたときだったか、それともちょっと遅く帰って来て他に客も見当たらない時間だったか。もう覚えていない。
Şubat 2005te, ben ilk kez Türkiye'yi gezdim. Kaldığım İstanbul'un bir otelde bir gece misafir kabulündeki erkeklerle konuştuk. Niye konuşmaya koyulduğumu hatırlamıyorum şimdi. Kaldığım odada bir sorun vardı ve onlara yardım istediğim zaman mıydı ya da oetle biraz geç geldiğim zaman mıydı acaba??? Artık hatırlamıyorum.

 とにかく、チャイ片手にトルコのことや、宗教のこと、国際関係のことなど、つたない英語で互いの考えを話したのです(そのとき彼らは中東世界=イスラム世界に対するアメリカの陰謀説をいろいろ語っていた)。1時間か2時間か、とにかく長く話した後に彼はこう言ったのです。「キミたちには、ボクたちのことが理解できない」と。別に、ケンカを売られたわけじゃない。ただ淡々と彼はそう言ったのです。
Neyse çay içerek onlarla beraber Türkiye, din ve uluslararası ilişkiler hakkında konuştuk, İngilizcem de zayıf olmasına rağmen... (O zamanda onlar ortadoğu dünyası, yani müslümanlık dünyasına karşı Amelika'nın komplosunu söz ediyorlardı.) Bir saat sonra mı veya iki saat sonra mı, neyse uzun uzun konuştuktan sonra onlardan biri şöyle dedi. ''Sizler bizi anlayamazsınız''. Bu cümlede bana kızdığı gibi ortam yoktu. Çok iddialı değildi, sadece öyle dedi.

 ーーそのときは、なんでそんなふうに言うんだろう? 理解しあおうと思っても、最初から無理だって言われたら、こっちは成す術がないじゃないか、と思いつつ若干反論を試みたものの、彼はやっぱり繰り返したのでした。「知ることはできても、理解はできないよ」。
O zamanda, niye öyle diyor? Anlamak istediğimde öyle derse hiç çaresi yok ki... diye düşünerek biraz ona karşı çıkmaya çalıştım. Fakat, yine de tekrarladı. ''Bilebilirsiniz de anlayamazsınız...''

 “キミたち”というのが、“キミたち日本人”という意味だったのか、それとも“キミたち旅行者”という意味だったのか、いまとなっては確かめようがありません。でも、ある意味的を得た指摘だったと、いま思います。ただ、トルコに長いあいだ住んでいる日本人の方々を見ていると、トルコで暮らし、トルコの人たちといろんなレベルで知り合い、語り合っている姿を見ると「理解できない」と断言はできないようにも思います。
''Siz'' anlamının ''Siz Japonlar'' mı ya da ''Siz turistler'' mi, hangi anlamına geldiğini şimdiden bilemem de bir bakıma doğru belirttiğini düşünüyorum. Yine de Türkiye'de uzun zamandır oturanları gördükçe, Türkiye'de yaşayarak Türklerle çeşitli yerlerde tanıyıp konuşanları bildikçe ''Anlaşamazlar'' diye ısrar edemez ki bence. (Yani ben de yavaş yavaş anlaşabileceğimize inanıyorum.)

 100%分かりあうなんて、人間対人間のあいだでは不可能かもしれません。それでも、知りたい、理解したいという気持ちを持つことは大切だと思うし、それが第一歩だと思う。そして、長く付き合っていくなかで、わずかでも「理解しあえた」という感覚が共有できれば、それはとても素晴らしい瞬間だと思います。わたしも、そういう瞬間瞬間を積み重ねていければ、と心から願っています。
Yüzde yüz anlaşmak, insanların arasında mümkün değil diyebilirim. Ne de olsa Bilmeyi istemek, anlamayı istemek, böyle dilemek önemli ve anlaşmamızın ilk adımıdır bana göre. Ve uzun uzun dostluk yetiştirdiğimizde az bile ''Anlaştık'' hisini paylaşabilersek ne kadar güzel!!! Değil mi? Ben de öyle anlaşabileceğimizi diliyorum.

Yukarıdaki fotoğraf: İstanbul'da kaldığım otelden çektim. İstanbul Boğazı

Soldaki fotoğraf: Karlı Kapadokya ve Pamukkale'nin güzel manzarası

2009-04-23

Bir yazar, Kaho Nashiki / 作家・梨木香歩

2009.04.23

 梨木香歩さんの『ぐるりのこと』という本(ISBN-13: 978-4104299041)を読みました。相も変わらず、“トルコ”というキーワードで探してヒットしたから、というのがこの本を手に取った理由。紹介文には、こう書いてありました。「イギリスの断崖に立って思ったこと、トルコの女性に出会った話…。喜びも悲しみも深く自分の内に沈めて、今いる場所から、一歩一歩確かめながら考えていく。静かに、丁寧に、世界と心かよわせるエッセイ」。
Kaho Naşiki'nin ''Gururi no koto / Çevirimdeki şeyler (ISBN-13: 978-4104299041)'' adlı bir kitabını okudum. Her zamanki gibi ''Türkiye''yi anahtar kelime olarak kütüphanede araştırıp buldum, bu kitap okdığımın nedeni bu. Kitabın tanıtımında şöyle yazılmış, ''İngiltere'nin bir uçurumunda ne düşündü? Türk hanımla buluştuğu bir hikaye... neşe ve acıyı derin derin içine koyarak şimdi ayakta kaldığı yerden adım adım düşünerek yürür. Sakince ve dikkatlice bu dünyayı anlamaya çalışarak yazdığı makaleler...''. (Japoncayı iyice çeviremem ki.. ne kadar anlatabildiğim bilmem... özür dilerim)

 トルコのことは、「風の巡る場所」というエッセイとして収められていますが、別にトルコを紹介するつもり書かれたエッセイではなく、彼女がそこで感じたことに重点が置かれています。そのほかの章でも、人と人の“あいだ”ということに焦点が置かれているように感じました。彼女がトルコを旅したのは、ちょうどアメリカがイラク攻撃に入る前のきな臭い時期。そのなかで彼女は、言葉が通じるということのネガティブな側面を語っていました。
Bu kitapta, ''Rüzgarın dolaştığı bir yer'' başlıklı bir bölümde Türkiye hakkında yazılmış. Ama Türkiye'yi tanıtmak için değil, sadece yazar, Kaho Naşiki'nin orada ne hissettiği yazılmış. Başka bölümünde de insan ve insanın arasına odaklaşarak yazıldığını hissettim. Yazarın Türkiyeyi dolaştığı sürede Amelika Irak'yı saldırmak istiyor ve saldırmaya hazırlıyordu. Öyle ortamda o, dilin olumsuz yönünü düşünüyormuştu.

 言葉が通じ、相手の言っていることが分かれば理解も深まる。実際、わたしもそう思っていました。言葉を知るというのは、相手の文化を知ることであり、また相手を理解するための第一歩だと。でも、そこに梨木さんは疑問を呈します。
 言葉が通じることで返って、分かりあえた気になってしまう。あるいは知れば知るほど違いが浮き彫りになって嫌悪感が増す。そういうアンヴィヴァレンツを基軸として人種憎悪の巨大な負のエネルギーが増すばかりではなかったか、と。親和的に共感を育む、ということにおいて、言葉は必ずしも必要ではないのではないか、と。また、こうも書いています。「外国語を学ばねばならない、というプレッシャーはまた、ほとんど強迫観念のように日本人に付きまとうけれども、徹底的に分かりたいと思うのは、征服したいという衝動とほとんど同じなのではないか」。
Eğer karşıdakilerin dilini bilip söylediklerini anlarsak birbirlerimizi daha kolay anlaşabiliriz. Ben öyle düşündüm aslında. Dil bilmek, karşıdakilerin kültürünü ve tarhini bilebilmek ve onları anlayabilmek için bir adım diye. Ama yazar, bu konuda süpheleniyor.
Dil bildikçe karşıdakilerini tam olarak anladığı gibi hissediyoruz bazen. (Hala anlamadığımız çok şey olduğuna rağmen anlar olduğumuzu gibi yanlış anlıyoruz.) Ya da bildikçe farkımızı fark edip karşıdakileri beğenmez oluyoruz. Bilmek ve Anlamak aynı değil. Öyle ambivaransyı temel olarak nefret adlı kocaman olumsuz enerji çoğalıyor aramızıda diyor yazar. Arkadaşça anlayışı yetiştirmek için dil bilmeze de olur diyor. Aynı zamanda şöyle diyor. ''Yabancı dilini öğrenmeliyiz gibi baskıyı hissediyorlar Japonlar, fakat tam olarak anlamayı istemek fethetmek ile az daha aynı anlama mı gelebilir???''.

 これらは1冊の本の、ある一部分だけ、を抜き出したものなので、その“部分”だけを見て彼女が書きたかったことを判断することはできません。でも、トルコ語を習う一人として、自分を省みる機会をくれました。
Bunlar, bir kitabın sadece bir kısımıdır. Bu yüzden sadece kısım kısım okuyarak yazarın ne yazmak istediğini, ne iletmek istediğini tahmin etmek mümkün değil. Ama Türkçe öğrenen biri olarak kendimi hatalı bulmak için çok etkileyiciydi.

 「どうしてトルコ語を学ぼうと思ったの?」とは、よく聞かれる質問です。トルコと、トルコ人が好きになったから。もっともっと理解したいと思ったから。でも、その先に“知った気になる”“分かった気になる”という罠にはまる恐れは確かにあります。言葉が100%理解できたからと言って、相手を100%理解できるわけではない。日本語を喋る日本人の気持ちや思いを100%理解できないのと同じように、言葉が分かったからと言って、トルコやトルコ人を理解できたことにはならない。分かれば分かるほど、相手の良いところも見えてくれば、悪いところだってどんどん見えてくるわけで。それが嫌悪感につながらないとも言い切れない。
 徹底的に分かりたいという思い=征服したいという衝動、には賛同できないけれど、言葉を理解した=相手を理解したという誤解には陥る可能性があるな、と。
''Niye Türkçe öğrenmek istiyorsun?'' Bu en çok dinlediğim bir sor Türklerden. Ben şöyle cevap veriyorum. Türkiye'yi ve Türkleri çok sever oldum, daha çok sizleri anlamak istediğim için. Ama gelecekte onları tam olarak bildiğim gibi, anladığım gibi davranmam ihtimal var. Dili yüzde yüz anlarsak karşıdaki kişiyi yüzde yüz anlayamaz. Yani yüzde yüz anlamak mümkün değil ki. Japoncayı konuşan bir Japonun duygusunu ya da düşüncesini yüzde yüz anlayamadığım gibi dili bilersek bile Türkiye'yi ya da Türkleri anladım diye diyemem, değil mi? Onları bildikçe hem iyisi hem kötüsü de görebilirim. Kötüsü gördükçe de Türkiye mükemmel bir ülke diyebilir miyim acaba...??? (evet, bu dünyada mükemmel olan hiçbir şey yok ki...)
Tam olarak anlamayı istemek, fethetmek ile aynı diye düşünmüyorum. Bu fikrine katılmıyorum. Ama yıkarıda yazdığım gibi hata yapabilirim gelecekte.

 また、別の章ではこんなことが書かれていました。「甘やかな連帯は、そういう、そこはかとないとろこで止めておくのが健やかさを保つ鍵である。その快感への渇望が暴走すると、異分子を排除しようと痙攣を繰り返す異様に排他的な民族意識へと簡単に繋がる」。

 この一文は、世界各地における民族紛争や、宗教的対立、もっと近いところで言えば学校でのいじめとか、職場でのパワハラ、を連想させます。“群れ”の基準が何であれ、確かに“群れ”は一種の安心感を生むし、自分の力以上のことができてしまうような幻想をも生み出します。でも、それ自体が“悪”なのではない。ただ万能ではない。“群れ”から外れた者を疎外し、悪者呼ばわりすることで、自分が“群れ”の側にいるのだと安心するのも、やっぱり違う気がするし。

 わたしたちは個であり、集団でもあります。わたしのパスポートには「国籍 日本」と書かれているし、トルコで出会った人たちが、わたしを見て“これが日本人なんだ”と感じることもあるでしょう。だからこそ「日本人って嫌なヤツだな」と思われないようにしないと、という思いもどこかであります。一方で、そんな大きな集団を代表することなんてできない、わたしは個人であって、日本代表じゃないんだから、とも思う。

 んー、なんだか今日は難しい話になってしまった。梨木さんの『ぐるりのこと』は、本当にいろんなことを考えさせてくれる本です。これに影響されて、前に読んだことのある梨木さんの小説『村田エフェンディ滞土録(ISBN-13: 978-4048735131)』を再び読んでみると、前よりもずっとずっといろんなことが見えて来た気がしました。映画『恋人たちの距離(ディスタンス)』のなかで、「神様がいるとしたら、それは人のなかにいるんじゃない。人と人のあいだにいるのよ」って言葉があったけれど、本当に大切なことって、もしかしたら人と人の“あいだ”にあるのかもしれないなー、なんて、わたしの思索はあちこちに飛び跳ねていくのです。

Japonca olarak yazdığım herşey Türkçeye çeviremiyorum Türkçem zayıf olduğu için. Kusura bakamayın...

Bu arada bu kitap okudukutan sonra yazarın başka kitabını da okumak isteyip okudum. Kitabın adı, ''Murata efendi Taito-roku / Murata efendi'nin Türkiye'deki günlüğü''dür. Eskiden okuduğumdan daha iyice anlayabildim ne yazdığını. Ve ''Gün Doğmadan'' adlı filmdeki bir cümle aklıma geldi. ''Eğer tanrı var olursa o, insanın arasında galiba''. Evet gerçekten önemli bir şey sanki insanların arasında var olabilir. Öyle düşüncem oraya buraya hoplıyor şimdi de...

2009-04-17

Ana+Dolu=Anadolu/女神あふれる大地

2009.04.17

Geçen gün ''Ayın bana verdiği aşk/Tuki ga kureta Aşk'' adlı bir kitap okudum. Bu, 1995 yılında Gentoğşa(幻冬舎)'dan yayınlamış olan, yazar Yoğko Minakami tarafından yazılmış olan bir romandır.
Şimdiye kadar Yoğko Minakami'nin eserlerini hiç bir kez okmamıştım. Ama bu romanda bir bayanın Türkiye sehayatini yazılır bu yüzden elde etmiştim. Bu bayan, Türkiye'ye tanrıça medeniyetlerini araştırmak için gider. Çatalhöyük, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Truva, Bodrum'daki Halikarnas Mozolesi, Didim'deki Apollon tapınağı ve Efes gibi arkeolojik kazı yerlerine...

Türkiye'de çok eskiden tanrıça medeniyetlerini vardır... O zamanlarda bu toprakta yaşayan herkes, her yaratık, yani insan, hayvan, doğa hepsi aşk ile bağlanarak barış içinde yaşamış... ama bu aşk döneminden sonra güç dönemi (savaş dönemi, ya da güç sahibi olanların dönemi denebilir) gelmiş... ve bu dönem hala sürüyor... böyle yazıldı kitapta...

Bu doğru olup olmadığını bilmem ama ne yazıldığını anladım yüreğimin içinde.

Ayrıca kitabın içinde çok etkileyici olan bir cümle vardır.
''İngilizcede Anatolia diyoruz ama Türkçede bu Anadolu. Anadolu'nun 'ana', ana olan tanrıça anlama gelir ve 'dolu', dolmaktır. Yani Anadolu, tanrıça ile dolu olan yerdir.''
Bu da doğru olup olmadığını bilmem de... bir anlamda çok güzel bir görüşdür. Hatta Türkiye'deki arkeolojik kazı yerlerinde çok tanrıçanın figürleri bulunmış ki...


Neyse... aşk ile bağlanan bir dünya vardıysa... şimdiye kadar sürdiyse... günümüzdeki sorunlar daha çok az olabilir de...
*****************************************************

 先日、『月がくれた愛人(アシック)』という本を読みました。これは、1995年に幻冬舎から発行された、作家・水上洋子によって書かれた小説です。
これまで水上氏の作品は一度も読んだことがありませんでした。けれども、この小説ではひとりの女性のトルコの旅が描かれています。だから手に取ったのです。この女性は、女神の文明を探しにトルコへ行きます。チャタルヒュユク、アナトリア文明博物館、トロイ、ボドルムにあるマウソロス霊廟、ディディムにあるアポロン神殿、そしてエフェスといった遺跡へ……。

 トルコには、かつては女神の文明があった。その頃、この大地に暮らす皆、すべての生き物ー人、動物、自然、すべてが愛によって結ばれながら平安のうちに暮らしていた。しかし、この愛の時代の後に力の時代(戦いの時代、あるいは力を持つものの時代とも言える)がやってきた。そして、その時代はまだ続いている……。そんなふうに書かれていました、本には。

 これが正しいのか、正しくないのかは分からないけど、書いてあることの意味は分かりました、心の奥で。

 また、この本のなかには、とても印象的な一文がありました。
「英語ではアナトリアというけれど、トルコ語でそれはアナドル。アナドルの“アナ”は母なる女神という意味で、“ドル”は満たすということ。つまり、アナドルとは、母なる女神にあふれた土地なのだ。」
これも正しいのか、間違いなのかは分からないけれど、ある意味とてもステキな見方、考え方です。実際、トルコの遺跡ではたくさんの女神像が見つかっていますし。

 どうであれ、愛によってつながれた世界があったとしたら、現在まで続いていたとしたら、今日の問題はもっと、ずっと少なかったかもしれませんね。

2009-04-09

Haiku

2009.04.09

Dün TÖMER'in web sitesinden ''Yeni Hitit3'ün örneklerini indirdim. Web sitesine göre nihayet 15 Martta yeni öğretim seti çıkmış. (2007 yılında ben Türkiye'deyken de yeni kitaplar çıkar çıkar dediler de geçen ay çıkmış... ) Ve örneğin sayfasında ''Japonya'nın Şiir Geleneği: Haiku'' başlıklı bir metni bulup şaşırdım. Metin şöyle. Konuşma biçiminde yazılmış.
 きのう、トメル(アンカラ大学が運営する語学学校)のウェブサイトから“イェニ・ヒティット3”の見本をダウンロードしました。ウェブサイトによると、やっと3月15日に新しい学習セットが出たようです(2007年、わたしがトルコにいるときにも新しい本が出る、出ると言われていましたが、先月出たみたい・汗)。そして、見本ページで『日本の伝統詩:俳句』というテキストを見つけて驚きました。テキストはこう。会話調で書かれています。

Serkan: Gazetedeki haberi gördün mu? ''Japonya'nın en önemli Haiku Ödülü'nü Yelda Karataş adında bir Türk aldı.'' yazıyor. (*benim araştırmama göre ''en önemli Haiku Ödülü, Mainichi gazetesi tarafından düzenlenmiş ''Mainichi Haiku Taysoğ'dur.)
セルカン:新聞のニュースを見たかい? 「日本の一番重要な俳句大賞をYelda Karataş/イェルダ・カラタシュという名前のトルコ人が受賞した」って書いているよ。(※わたしの調べたところによると、“一番重要な俳句大賞”とは、毎日新聞が主催している“毎日俳句大賞”です)

Pelin: Haiku'yu daha önce duymuştum. Japon şiiri galiba değil mi?
ペリン:俳句って以前に聞いたことがあるわ。日本の詩じゃなかったかしら。

Serkan: Evet. Haiku'nun açıklamasını da yapmışlar gazetede. Haiku, yaklaşık 500 yıllık bir Japon edebiyat sanatıymış. En basit tanımı ile üç mısralık kısa şiir demekmiş. 3 mısra ve 17 Japon karakterinden (veya heceden) oluşmalı, bu 17 hecenin mısralara dağılımı 5-7-5 olmalıymış örneğin. Klasik Haiku'da mutlaka mevsimsel bir öge, tabiattan bir parça veya anlık bir duygunun betimlenmesine yer verilmesi gerekiyormuş, günümüzde ise her konuda Haiku yazılabiliyormuş.
セルカン;そう。俳句の説明もしているよ、新聞で。俳句は約500年続く日本文芸だって。最も基本的な定義は3行からなる短い詩。3つの行と17の日本語の言葉から(あるいは音節から)構成され、その定型は17の音節が行によって5-7-5にならなければならない。規定の定型に従った俳句では、必ず季節の要素(季語)、自然を言い表す部分、あるいは瞬間的な心情を描写しなければならない。現在でも、あらゆるテーマで俳句は詠まれているんだって。

Pein: Çok enteresan. Peki hangi şiirle kazanmış bu ödülü, onu da yazıyor mu?
ペリン:とても興味深いわね。それでどの詩が受賞したの、それも書いている?

Serkan: Evet, dinle bak:
Ne kadar yakın ölüme
Unutlumaz çocukluğumun
Ağır çiçekli ıhlamur ağacı

セルカン;うん、じゃあ聞いて。
なんと近き死 忘れられない 子どもの頃の 花咲くシナの木

Pelin: Normal şiirden farklı biraz.
ペリン:普通の詩とは違うわね、ちょっと。

Serkan: Evet, Haiku yazmak şiir yazmaktan daha zormuş. Şair Haiku'yu anlatırken diyor ki: Haiku'da imge kullanamıyorsunuz Nesneyi anlatacaksanız o nesnenin kendisini söylemek zorundasınız. Normal şiir gibi metafor ve simgeler kullanamıyorsunuz.
セルカン:そうなんだ。俳句を詠むことは詩を書くことより、さらに難しいらしい。俳人は俳句を説明するとき、こう言うんだ:俳句においてはイメージを使えない。事物を説明するとしたら事物の身になって詠まなければならない。通常の詩のようにメタファー(隠喩)やイメージは使えない。

Pelin: Başka örnekleri var mı?
ペリン:他にも参考になる詩はある?

Serkan: Var. Haiku'nun ustası olarak kabul edilen Matsuo Baso'dan da bir örnek vermişler:
Şu büyük meşe ağacı
Açan çiçeklere kayıtsız
Daha soylu

樫の木の 花にかまはぬ 姿かな
(Ses: Kaşi no ki no Hana ni kamawanu Sugata kana)
(……と思われます。直訳すると「その大きな樫の木は 咲く花を意に介さず いっそう威風堂々と」といった感じ?)

Bir tane daha var:
Sallanıp durur
Sarmaşıkların sardığı köprü
Hayatımız gibi

桟橋(かけはし)や 命をからむ 蔦葛(つたかずら)
(Ses: Kakehaşi ya İnoçi o karamu Tutakazura)
(…でしょう、おそらく。直訳すると『すがり留まる 蔦葛が巻きつく架け橋(の様は) われらが命のごとき』……スミマセン、拙訳です・汗)

Pelin: Çok güzel. Haiku, görülenleri ve hissedilenleri kısa ve etkileyici biçimde yansıtıyor. Bir görme biçimi sanki. Sıradan olaylar içinde bir ''an''ı yakalayıp onu anlatıyor.
ペリン:とっても素敵。俳句は、見られたもの、感じられたことを短く印象的な方法で映し出しているわ。視覚的なスタイル(写生的)なのね。1行から出来事のなかにある一瞬を捉えて、それを表現しているわ。

Serkan: Evet, incelikle işlenip okuyucuya sunulan ve Japon yazınında önemli yere sahip Haiku'nun bu özelliği de onu diğer şiirlerden ayırıyor.
セルカン:そう。機微によって潤色し、詠む人に差し出される、日本文芸において重要な位置を占める俳句は、この特徴が他の詩歌とも異なるんだ。

*****************************************************
Genelde herkes Haiku okumaz. Ben de öyle. Ama bazen televizyonda Haiku programını izliyorum. Eğer Haiku okuyabilsem değişen mevsimi, değişen manzarayı daha iyi hissedebilmeliydim. Günümüzün içinde var olan küçük küçük şeylere fark edebilmeliydim... Haiku, yüreğimizde resim yazmak gibi... Her gün böyle resim yazabilirsem hayatım daha neşeli olabilir de...
ふつう、みんな俳句は詠みません。わたしもそう。でも、ときどきテレビで俳句番組を見ています。もし、俳句を詠むことができたなら、変わりゆく季節を、変わりゆく眺めをもっと感じられたはずです。毎日の中に存在する小さな小さな出来事に気づけたはず。俳句は、心で絵を描くごときもの。毎日そんなふうに絵を描けたら、人生はもっと楽しくなるんだけど……。

2009-04-08

Sakura Mevsimi Geldi/ 桜の季節、到来

2009.04.08

Nihayet ''Sakura Mavsimi'' geldi. Her yerde Sakura çiçeği açıp bizi eğlendiriyor... Bu, iki gün önce Himeji Kalesi'ne gittiğimde çektiğim Sakura fotoğraflarıdır.
 とうとう桜の季節がやってきました。あちこちで桜の花が咲いて、わたしたちを楽しませています。これは2日前、姫路城に行ったときに撮った桜の写真です。

Biz Japonlarımız Sakura çiçeğini çok seviyoruz eskiden. Türk olan arkadaşlarımdan biri her baharda Sakura çiçeğini görünce ''Patlamış mısır gibi'' derdi. O zamanlarda niye böyle dediğini anlayamadım da şimdi biraz anlar oldum. Doğrusu Sakura çiçeği dalların üstünde patlamış gibi açar.
 わたしたち日本人は桜の花がとても好きです、昔から。トルコ人の友だちのひとりは、いつも春に桜の花を見ると「ポップコーンみたいだ」と言っていました。そのころは、どうしてそう言うのか分からなかったけれど、いまはちょっと分かるようになりました。実際、桜の花は枝の上で弾けるように咲きます。

Sakura çiçeği, bize göre baharın simgesidir. Ve sakura çiçeği bizi duygulandırır. Niyeyi bilmem de çok eskiden, yani Heian döneminden itibaren Sakura, hem Waka(Japonyanın geleneksel şarkıların birisi)da hem de Haikuda söylenirdi. Ve sadece ''hana (çiçek)'' denirken Sakura belirtilir.
 桜の花は、わたしたちにとって春の象徴です。そしてわたしたちの心を動かします。どうしてなのか分かりませんが、とても昔、平安時代から桜は和歌や俳句でも詠まれてきました。そして、ただ「花」という場合も桜を指します。

Samazama no koto omoidasu sakura kana.
Bu Haiku, ünlü bir Haiku şairı olan Basho Matsuo'nun bir eseridir. Anlamı, ''Sakura çiçeğini görünce hayli anılarımını anımsarım''dır. Bu kadar Sakura, anılarımızla ilgilidir Japonlar için.
 「さまざまの こと思い出す 桜かな」 この俳句は、有名な俳人・松尾芭蕉の作品です。意味は「桜の花を見ると、とてもたくさんのことを思い出す」。それほどまでに、桜は思い出に関係しているのです、日本人にとって。

Şimdi de Sakura, bir çok pop şarkıları da söyleniyor. Bir hafta önce televizyonda ''Sakurayı anımsadığınız şarkılar'' adlı program vardı.
En hatırlanan şarkı, Naotaroğ Moriyama'nın ''Sakura'' oldu. *Bu cümledeki Sakurayı tıklarsanız şarkını dileyebilirsiniz.
İkincisi Kobukuro'nun ''Sakura'', üçüncüsü Masaharu Fukuyama'nın ''Sakura-zaka / Sakura Yokuşu'' sonucu çıktı. Ve şu seçilen şarkı listesindeki en sevdiğim şarkı, Kyoğgo Kawaguçi'nin ''Sakura'' idi. Şarkı sözü şöyle...
 いまでも桜は、たくさんのポップ・ソングで歌われています。1週間前、テレビで「桜を思い出す曲」というプログラムがありました。最も思い出された歌は、森山直太朗の『桜』でした。2番目はコブクロの『桜』、3番目は福山雅治の『桜坂』という結果でした。そして選ばれた歌のリストのなかで、わたしが一番気に入ったのは河口恭吾の『桜』でした。歌詞はこうです。

Ben yanındayım
Seni güldüreyim
Sakuranın dans ettiği mevsimi sayarak
Seninle yürüyeyim

Ben yanındayım
Seni güldüreyim
Sakuranın dans ettiği mevsimi sayarak
Seninle yürüyeyim

Güneşin gözülerimi kamaştırdığı sabah
Bilmem de yüreğim parçalardı
Nedeni arayarak sana bakıyordum
Gözyaşlarımızla ıslan gece ay ışığından titriyorduk
Beraber

Ben yanındayım
Seni güldüreyim
Gökyüzüyü göremediğimiz şehirden kaçıp
Gökkuşağını aramaya gidelim

Her zaman yanındayım
Seni güldüreyim
Tatlı tatlı rüzgarla
Seninle yürüyeyim
Seninle yaşayayım

Sen burada
Sen burada
Her zaman yanındayım

僕がそばにいるよ  きみを笑わせるから
桜舞う季節かぞえ  きみと歩いていこう

僕がそばにいるよ  きみを笑わせるから
桜舞う季節かぞえ  きみと歩いていこう

まぶしい朝は なぜか切なくて
理由をさがすように きみを見つめていた
涙の夜は月の光に震えていたよ  ふたりで

僕がそばにいるよ  きみを笑わせるから
空のない街抜け出し  虹を探しに行こう

いつもそばにいるよ  きみを笑わせるから
やわらかな風に吹かれ  きみと歩いていこう  きみと歩いていこう

きみがいる  きみがいる  いつもそばにいるよ


Bu şarkıda Sakura bir nokta olur. Sakurayı bir nokta olarak düşünerek sevdiği kişiyle beraber yaşayayım diyor. Bu çiçeği mutlaka Sakura olmalı. Çünkü bahar Japonya'da başlayış mevsimidir. Bu yüzden bu şarkı, evlenme teklifi de denebilir. Ne kadar romantik!! Böyle söylenirse mutlaka evlenirim, değil mi?
 この歌における桜は、節目です。桜をひとつの節目として好きな人とともに生きていこう、と言っています。この花はぜったい桜でないといけません。だって、春は日本では始まりの季節。だから、これはプロポーズの歌とも言えます。なんてロマンチック♪ こんなふうに言われたら、ぜったい結婚しちゃいます、よね?