── メッテさんのドキュメンタリー映画では、村上春樹さんの2作目『1973年のピンボール』を訳すに際して、実際に、ピンボールをしに行く場面が出てきます。
Hakkınızda yapılan belgeselde Haruki Murakami'nin ikinci eseri ''1973 yılında tilt oyunu''nu çevirirken sizin de fiilen tilt oyununu oynamaya gittiğiniz sahne var.
メッテ(以下M)はい。
Evet.
── ああいうこと、するんですね。
Öyle şeyleri de yapıyorsunuz.
M: するする。
Tabii ki.
── ただ単に机の上の仕事だけで終わらずに、取材のようなことまで。
Sadece masa üstünde bitmiyor, neyin ne olduğunu yaşayarak anlamaya çalışıyorsunuz.
M: やりますよ。わからないことがあったら。ホステスの仕事も見に行ったんですけど、お店に出勤するときは夜でも「おはようございます」って言うとかね、そういうことがわかってないと翻訳できないし、そういうことは、その場に行ってみないとわからないこと。
Öyleyimdir. Eğer anlamadığım bir şey olursa öğrenmeye giderim. Bir kere barda çalışan kızların işine bakmaya gittim: İşe geldiğinde akşamda olsa ''Günaydın'' diyorlar. Böyle şeyleri anlamadan çeviremiyorum ve böyle şeyleri yaşayamadan öğrenemiyorum.
── 本を読んで、言葉を学ぶのも重要だけど。
Kitap okuyarak kelimeler öğrenmek de önemli ama...
M: そう、でも、基本的には日本の小説を読まないと。やっぱり本を読むと言葉は強くなる。
Evet, ama temel olarak Japon romanlarını okumak gerek. Kitap okursam kullandığım lisan da güçleniyor.
── 強く。
Güçleniyor?
M: いろんな言葉を知ることができるし、言葉の活きた使い方もわかってくる。すると、言葉は、強くなる。
Türlü türlü kelimeler öğreniyorum ve gerçek hayatta nasıl kullanıldıklarını da anlamaya başlıyorum. Böylece kullandığım lisan güçleniyor.
── 村上春樹さんを翻訳するについては、どういう難しさや、どういうおもしろさがあるんですか。
Haruki Murakami'yi çevirmenizin zor yanları ve keyifli yanları nelerdir?
M: 彼の言葉にはリズムが含まれている。
Onun cümleleri ritm içeriyor.
── 村上さんの書く文章に。
Haruki'nin cümlelerinde mi?
M: そうね、だから、最終的にデンマーク語になるまではたぶん10回くらい‥‥それも実際に声に出して読むんです。
Evet, o yüzden Danimarkacaya çevirirken son haline gelene kadar sanırım 10 kere... hem de sesli okuyorum.
── 音読する。そうすることによって?
Sesli okuyunca ne oluyor?
M: 気持ちがわかってくる。書いた人の。
Duygularını anlamaya başlıyorum yazarın.
── へええ‥‥気持ちですか。
Gerçekten mi? Duygularını mı?
M: 気持ちがわかったうえで、言葉はちゃんとデンマーク語になる。
Duygularını anladıktan sonra kelimeler doğru bir şekilde Danimarkacaya dönüşüyor.
── 心を経由することで、記号が、活きた言葉になるんですね。
Sizin kalbinizden geçince simgeler yaşayan lisana dönüşüyor demek ki.
M: それに、彼の作品には、なんて言ったらいいんでしょう‥‥たくさんの‥‥レイヤー?
Üstüne / Ayrıca onun eserlerinde, nasıl desem... birçok katman var gibi...
── んー、どういうニュアンスでしょう。
Hım, ne anlamda?
M: つまりね、若いときに読んだ印象と、歳をとってから読んだ印象と、ぜんぜんちがう本になると思います。わたしは、そう思うんです。
Yani gençken okuduğumda aldığım izlenim ile yaşlandıktan sonra okuduğum zamanki izlenim tamamen farklı oluyor. Tabii kanımca.
── あ、その実感はあります。自分はデビュー作の『風の歌を聴け』を何度か読んでいますが、そのたび、印象にのこる部分がちがうような気が。
Evet, bana de öyle bir izlenim bıraktı. Haruki'nin ilk eseri ''Rüzgarın şarkısını dinle''yi şimdiye kadar birkaç kere okudum ama her okuduğumda farklı kısım aklımda kalıyor.
M: あとは、これもわたしの考えですが、『世界の終りとハードボイルド・ワンダーランド』からは、レイモンド・チャンドラーの音が聞こえる。チャンドラーのやり方、チャンドラーの考え方。そういうものを、感じる気がする。
Bir de bu da benim düşüncem ama ''Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu'' eserinden Raymond Chandler'in sesini duyuyormuş gibi hissediyorum. Raymond'un usulu, Raymond'un düşünceleri... öyle şeyler hissediyorum.
── ああ、訳してらっしゃいますもんね。
Aa, Haruki onun eserini çevirdi, değil mi?
M: そう。村上さんは7冊、翻訳してる。
Evet, Haruki Reymond'un 7 eserini çevirdi.
── 誰かの文章を翻訳するっていうこと自体が、自分の文章にも影響を及ぼすんでしょうね。
Birinin cümlelerini çevirmek, kendisinin cümle yapısını da etkiliyordur herhalde.
M: そう、そう思う。
Evet, öyle düşünüyorum.
── じゃ、村上さんの小説をずっと訳してきたメッテさんには、どういう影響が及んでいると思いますか?
Öyleyse Haruki'nin eserlerini uzun zamandır çeviren size, ne gibi etkileri olduğunu düşünüyorsunuz?
M: わたしの母が、わたしに聞きました。「もし、村上の本がなかったら、あなたは、どういう人になりましたか」
Annem bana sormuştu: ''Eğer Haruki'nin eserleri olmasaydı, sen nasıl bir insan olurdun?'' diye.
── ええ。
Öyle mi?
M: もう、わからないですよ。こんなに同じ作家の作品を翻訳してれば、それはもうすでに、わたしのアイデンティティの一部だから。
Bilemiyorum. Aynı yazarın eserlerini bu kadar çok çevirdikten sonra bir bakıma benim kişiliğimin bir kısmı oldu artık.
── 20年ですものね‥‥。どうして、そんなにも長く続いていると思いますか。
20 yıl değil mi, ne inanılmaz! Bunu bu kadar uzun sürdürebilmenizi sırrı nedir sizce?
M: やっぱり、村上の作品を愛しているから。こんなに続けるためには、その人の作品を愛してなければ無理です。
Tamamuyla / Her şeyden önce Haruki'nin eserlerini sevdiğim için. Onun eserlerine aşık olmadan bu kadar devam edebilmek mümkün değildir.
── そうなんでしょうね。
Hakılsınız.
M: 仕事としてはできると思う、別に好きでもなんでもなくたって、一応。でも、愛してないとよい翻訳にならない。だって2年です。その本と一緒の時間は。
İş olarak çeviri yapabilirim, sevmesem bile. Fakat sevmediğim sürece iyi çeviri yapamam. 2 senemi alıyor, o eser ile beraber geçirdiğim zaman.
── ましてや「嫌いだったら」無理ですねえ。
Fazla söze gerek yok, ''sevmiyorsanız'' mümkün değil...
M: わたしはもう16冊くらい訳しています。昨日、数えたんです。
Ben bugüne kadar 16 eseri çevirmişim, dün saydım.
── わあ(笑)。
İnanılmaz!
M: ただ、それは『1Q84』を3冊としてる。
Fakat, ''1Q84'' eserini 3 kitap saydım.
── じゃ、『ねじまき鳥クロニクル』も3冊。
O zaman ''Zemberek Kuşunun Güncesi'' de 3 kitap sayılmalı.
M: でも、いいでしょう? 村上さんの本は1冊1冊が太いですから。
Olmaz mı? Haruki'nin o eserleri çok uzun çünkü.
* bu iki eser, Japonya'da 3 cilt olarak yayınlandı.
── ドキュメンタリーでは、村上さんの処女作の『風の歌を聴け』と、2作目『1973年のピンボール』の合本を翻訳されていましたね。
Belgeselinizde Haruki'nin ilk iki eseri ''Rüzgarın şarkısını dinle'' ve ''1973 yılında tilt oyunu''nun birlikte basıldığı bir kitap çeviriyordunuz.
M: そう。
Evet.
── 村上さんが最初期に書いた2作品を、めぐりあわせで、だいぶ後になって訳しているわけですが、そのことは、どうですか。
Haruki'nin ilk yazarlık döneminde yazdığı iki eserini, kaderin bir cilvesiyle oldukça vakit geçtikten sonra çevirdiniz. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
M: むかーしむかしに読んだとき、なぜか、おもしろいと思わなかったです。
Bir hayli zaman önce okuduğumda nedense pek ilginç gelmemişti.
── へえ。
Öyle mi?
M: 村上さんの本をたくさん訳した後、いま、もういちど翻訳のために読んだら、とっても、おもしろかった。
Haruki'nin eserini epey çevirdikten sonra tekrar çevirmek için okuyunca oldukça ilginç geldi.
── ああ、そうですか。やっぱり、自分の歳や経験と関係あるんですかね。
Anladım, belki sizin yaşınız veya deneyiminiz ile alakalıdır...
M: うん、そうかもしれない。だから、もし、昔に読んでおもしろくなかった本でも、あらためて読んでみたら、おもしろいって思うかもしれない。
Evet, öyle de olabilir. O yüzden eskiden okuduğumda ilgimi çekmeyen eserleri bile yeniden okuyunca ilginç gelebilir.
── 読む側の人生にも関わってくるのかな。物語とか、読書って。
Kitaptan neler hissedildiği okurun kendi yaşadıkları ile de şekilleniyor belki de.
M: わたし、はじめの2冊を訳してみたら、村上さんがやってきたことだとか、いまやっていることが、ぜーんぶ、ここに入っていると思った。村上さんを特徴づけるものとか、アイディア、キャラクターのつくり方、すべて、ここにあったんだって。
İlk iki eserini çevirince Haruki'nin bugüne kadar yaptıkları ve şu an yapmakta olduğu her şeyin burada bulunduğunu düşündüm. Onun özellikleri, fikirleri, nasıl karakterler oluşturduğu filan... hepsi oradaydı.
── 世界的な作家になっていく村上さんの、核になるようなものは、29歳の処女作執筆当初から、あった。
Dünyaca bilinen yazar, Haruki'nin özünü oluşturan şeyler 29 yaşında yazdığı ilk eserden bulunuyordu.
Rüzgarın şarkısını dinle / 1969 yılında tilt oyunu'nun Danimarkaca verziyonu |
M: そう感じる。ぜんぶそろってる。
Öyle hissediyorum. Hepsi orada.
Öyle hissediyorum. Hepsi orada.
── そのことを聞いたら、もういちど、読んでみたくなりました。
Bugün anlattıklarınızı dinleyince tekrar okumak istedim.
M: 村上春樹は、はじめから、まだひとつも本を書いてないころから、素晴らしい作家だった。村上さんの言葉に向き合いながら、そのことをずっと、実感していました。
Haruki Murakami, ilk baştan, daha hiçbir kitap yazmadığı zamanlarda bile muhteşem yazardı muhtemelen. Haruki'nin metinleri ile her karşılaşmamda bunu hissediyorum.
(おわります)
2019-10-21-MON
(Son / 21 Ekim 2019)
出典 / Kaynak10 sene filan önce Kushimoto'daki bir törende tanıştığım Vaner bey sağolsun, yazdıklarımı okuyup zahmet demeden düzeltti. Düzelttiği yerler pembe ile yazdım. Bana öğrenme fırsatını verdiği için ona çok minnettarım.