2009.10.29 Cumhuriyet Bayramı - 共和国記念日
Bugün televizyon izlerken Ankara Kızılcahamam ilçesinde ''Şehit Ağacı'' adlı anıt yapıldığını öğrendim. Bu ağaç, 1980'den beri terörle mücadelede şehit olan Mehmetçiklerin anıtı olarak heykeltıraş Derviş Özer tarafından planlanmış ve Cumhuriyet Bayramı oolan bugün açılmış.
きょう、テレビを見ているとき、アンカラのクズルジャハマムという郡部で“戦死者の木”というモニュメントが作られたことを知りました。この木は、1980年以降にテロとの闘争で戦死した兵士の記念碑として彫刻家であるデルヴィシュ・オゼル氏により企画され、共和国記念日のきょう、公開されました。
Bu anıtı planlamış heykeltıraş doktor Derviş Özer'in niye bunu yaptığını şöyle anlatmış.
“Yaklaşık 12 yıl önce ailemle tatile giderken Afyonkarahisar yakınlarında bir sabah vakti mola verdik. Mola verdiğimiz çay bahçesine bizden sonra üzerleri perişan, saçları sakalları birbirine karışmış birkaç kişi geldi. Ortalıkta oynayan 3 yaşındaki kızımı onlardan korumak için davrandığımda bu adamların şehit cenazesi taşıyan köylüler olduğunu fark ettim ve işte o zaman kendimden çok utandım. Ben kendi çocuğumu onlardan korurken, onlardan belki de biri çocuğunu bu vatan için feda etmişti.”
この記念碑を企画した彫刻家、デルヴィシュ・オゼル博士は、どうしてこれを作ったのかを次のように説明しています。
「12年ほどまえ、家族とともに休暇に出かけたとき、アフィヨンカラヒサルの近くで朝の休憩をとりました。休んでいた喫茶店で、わたしたちの後から身なりのみすぼらしい、髪とヒゲがごちゃ混ぜになったような数人の男たちがやってきました。そこで遊んでいた3歳の娘を彼らから守ろうとしていたとき、わたしはこの男たちが戦死者を埋葬するために棺を運んでいる村人なのだと気づいて自分をとても恥ずかしく思いました。わたしが自分の子どもを(妙な男たちだと思って)遠ざけようとしたとき、彼らのうちのおそらく一人は息子を祖国のために捧げていたのです。」
Heykeltıraş, bu Şehit Ağacı'nı gerçekleştirmek için 1980 yılından günümüze kadar kaç kişi şehit olduğunu ve bunların isimleri, doğum ve ölüm tarihlerini Genel Kurmaydan öğrenmiş. Bunkarı tek tek künyelere yazmış. Bu çalışmalarda neyi düşündüğünü şöyle söylemış.
''Ben bunları yazarken çok duygurandım ve hep düşündüm; bu çocuklar birini sevdi mi?, birine aşık oldu mu?, sevgilisi var mıydı?, çocuğu var mıydı?, bir işi var mıydı?, bir sinemaya gitmiş miydi?, 21 yaşında gencecik bu çocukların isimlerini yazarken hepsine bir hikaye uydurdum.''
彫刻家は、この“戦死者の木”を実現させるために1980年〜今日までに何人が戦死者となったのか、また彼らの名前、生年、没年をトルコ共和国参謀本部から学び、それらをひとつひとつ(軍人が身につける)識別票に刻印していきました。この作業のとき、何を考えたのか次のように語っています。
「わたしは、これらを刻印しているとき、とても心を動かされ、また考え込みました。この子どもたちは誰かを好きだったのか。恋に落ちたのか。恋人はいたのか。子どもはいたのか。仕事はあったのか。映画を見に行ったことがあったか。21歳の若きこの子どもたちの名前を刻印していたとき、それぞれの物語を綴っていました。」
Evet, ben de her zaman düşünürüm. Haberlerde insanların hayatını kaybettiğini izlerken, özellikle savaşta ya da çarpışmada şehit olanları görürken onların çocuğunu, sevgilisini, ana babasını, arkadaşlarını düşünürüm. Ve kendimi onların yerlerine koyup ağlıyorum. Gerçekten yüreğim parçalanıyor böyle zamanlarda... Böyle düşünceme kapılırken ev arkadaşım bana söyledi. ''Bak, bu şehitlerin çocuğunu, eşini, sevgilisini düşündün mü? Onlara düşmanlarından... yani teröristlerinden nefret etmemeleri gerektiğini söyleyebilir misin?''.
Tabii ki söyleyemem. Nasıl söyleyebilirim onalara? Ama yine de dilerim. Onların çektiği acı azarsın ve insan sevsin diye. Kin duygylarından sadece kin duygular doğar. Aksine sevgiden sevgi doğar, öyle inanıyorum ki yine de onların vicdanını kurtarsın diye ümit ederim. Kendisinin çektiği acı iyi bildiği için aynı acı başkalara vermek istemesin diye.
そう、わたしもいつも考えます。ニュースで人々が命を落とすのを見る時、特に戦争や紛争で戦死者たちを見る時、彼らの子どもを、愛する人を、両親を、友だちたちを考えます。そして、自分を彼らの立場において泣くのです。本当に、心がバラバラになります、そんなときは。こんな考えに取り憑かれていたとき、うちの大家さんが言いました。「見ろよ、この戦死者たちの子どものことを、妻のことを、恋人のことを考えたことがあるか? 彼らに、敵を、、、つまりテロリストたちを憎むなと言えるか?」
もちろん言えません。どうやったら言えるでしょう。でも、それでも願います。彼らの味わった哀しみが薄れるようにと。そして人を愛してと。憎しみという感情からは憎しみしか生まれない。反対に、愛情からは愛情が生まれる。そう信じているから、やっぱり彼らの良心が救われますようにと願います。自身が味わった哀しみをよく知っているからこそ、同じ哀しみを他の人味わわせたくないと思ってほしい。
Şehit Ağacı ; şehitleri unutmamak için çok önemli bir eser, umarım aynı acı çekenler artmazsın...
戦死者の木;戦死者を忘れないためのとても重要な作品です。願わくは、同じ苦しみを味わう人が増えることのないように。。。
Fotoğrafların kaynağı : Video Milliyet
2009-10-29
2009-10-27
Bir Japon Gencin Çektiği film ''Backdrop Kurdistan''/映画『バック☆ドロップ クルディスタン』
2009.10.27
Geçen sene Japonya'da bir Kürt ailesine odaklanan bir belgesel film vizyona girmişti. Fotoğraf ve film enstitüsünde okumuş 24 yaşındaki bir genç tarafından çekilmiş bu film, küçük sinema salonlarına çıktığı için sanırım o kadar revaçta olmamış, ama yine de insanı ana konusu düşündürüyormuş : Maalesef hala bunu izleyemedim ama arkadaşımdan duyduğuma göre ve film tanıtımı sitesinde okuduğuma göre şunları yazabilirim.
昨年、日本でクルド人家族にフォーカスしたドキュメンタリー映画が公開されました。写真映画専門学校で学んだ24歳の若者によって撮影されたこの映画は、ミニシアターで公開されたため、おそらくそれほどポピュラーではないでしょう。それでもなお、見る人を考え込ませるようです。残念ながら、わたしはまだこの映画を見ていないのですが、友だちから聞き、また映画のウェブサイトで読んだことに基づいてこれを書きました。
Yönetici olan bu genç - adı Nomoto - Saitama ilçesinde yapılan nevruz şenliğine katıldığında bir kürt ile tanışmış ve onun başta kendisi olmak üzere ailesinin de Türkiye'den kaçmış mülteci olduğunu öğrenmiş. Aslında Japonya devleti onları mülteci olarak kabul etmemiş yalnız UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından kabul edilmiş. Buna rağmen bu Kürt ailesinin babası ve oğlu, Japonya Göçmen Bürosu tarafından Türkiye'ye zorla gönderilmiş. Buna karşı çıkan Japonya'daki bazı dernekler, kurumlar ve halk protesto etmiş, Nomoto ise bu kürt ailesini film olarak kaydederek birlikte bu etkinliğe katılmış.
Nomoto, kaydettiği görüntülerle film yapmaya karar verdiğinde onların niye Japonya'ya geldiklerini, Japon olan kendisinin onlara nasıl karşılaştırması gerektiğini derin derin düşünmüş ve kendine özgü cevap aramak için zorla memlekete geri gönderilmesinden 1 yıl sonra babası ve oğluna takip edip Türkiye'ye gelmiş.
同映画の監督である若者〜名前は野本 大〜は、埼玉県で行なわれたネヴルーズ祭に参加した際、あるクルド人と知り合い、彼をはじめ、彼の家族もまたトルコから逃亡してきた難民であることを知ります。実際、日本政府は彼らを難民としては認めていなかったのですが、UNHCR(国連難民高等弁務官事務所)によっては認められていました。にも関わらず、このクルド人家族の親父さんと息子は、日本の入国管理局によってトルコへと強制送還されてしまいます。これに反対する日本のいくつかの協会やグループ、国民は抗議活動を行い、野本もまたクルド人家族を映像として撮影しつつ、ともに抗議活動に参加しました。
野本は、撮影した映像を映画としてまとめることを決意した際、彼らがどうして日本にやってきたのか、日本人である自分はどのように彼らに接するべきなのかを深く考え、自身の答えを見つけるために強制送還の1年後、クルド人の親父さんと息子を追ってトルコにやってきます。
Türkiye'ye gelmeden önce Nomoto, bu kürt ailesinin mağdur olduğunu düşünüyormuş, bu yüzden Japonya devletinin kararına ve Japonya Göçmen Bürosunun kararına karşı çıkmış. Ama Türkiye'ye geldikten sonra kürtlerin içinde bile farklı düşünceler olduğunu görmüş. Örneğin Türkiye'ye gönderilmiş babasının babası, Atatürk'ü çok seviyor ve gerçek milliyetçiymiş. Bir tarafta Kürt olmasına rağmen ''Ne mutlu Türküm diyene.'' diyenler diğer tarafta bu ailenin Nomoto'yu kandırdığını söyleyenler varmış. Türkiye'de yaşayan kürtlerin bu aileden farklı olduğunu, hepsi kendilerinin mağdur olduğunu düşümediklerini anlamış.
トルコへやって来る前、野本はこのクルド人家族が(民族圧政の)被害者であると考えていました。だからこそ日本政府の決定や入管の決定に反対したのです。ところが、トルコへやってきてからクルド人のなかでさえも異なる考え方があることに気づきます。たとえば、トルコへ強制送還された親父さんの親父さんはアタチュルクが好きな共和国主義者でした。ある者はクルド人であるにも関わらず「トルコ人であることは幸せだ」と言い、ある者はこの家族が野本をだましていると言います。トルコに住むクルド人たちが、この家族とは違っているということを、クルド人全員が被害者であるとは考えてはいないということを理解するのです。
Sonuçta Nomoto, bu filmde kendi düşüncesini o kadar göstermemiş, sadece kafasını karıştıranları dürüstçe ekrana yansıtmış. Bir taraftan görünce tanıdık olan kürt ailesi mağdur, diğer tarafından görünce farklı bakış açıları da çıkar. Japonya'da babası ve oğlunun zorla memlekete geri gönderilme olayı duyumcu şekilde ortaya çıkmıştı : Bu aile Türkiye'ye zorla geri gönderilirse ağır ceza alacakları söyleniyormuş. Ama onlar ceza aldı mı? Hangisinin doğru olduğunu, kimin doğru söylediğini yargılamak kolay iş değil. Ancak bu film en azından kürtler içinde bile rengarenk düşünceler olduğunu göstermiş.
Fırsat bulursam ben de bu filmi izleyeceğim. Mağdur problemi olarak değil, kürt problemi olarak da değil, böyle bir sorunla karşılaşan Japon gencinin kendi duygularını nasıl ekrana yansıttığını görmek için izleyeceğim.
結果的に、野本はこの映画でそれほど自分の考えを見せてはいないようです(もちろん、そういう一面もあるでしょうが)。ただ、頭が混乱したことを正直にスクリーンに映し出したのでしょう。ある一方から見れば知り合いのクルド人家族は被害者であり、また別の方から見れば異なった見方、考え方が出て来る。日本では当時、親父さんと息子が強制送還された事件がセンセーショナルなニュースになり、この家族は送還されれば重罪を問われると言われていました。けれど、彼らは罪を受けたのでしょうか(補足:いまはニュージーランドで暮らしているそうですが)。どれが正しくて、誰が正しいことを言っているのか判断するのは簡単ではありません。しかしながら、この映画は少なくともクルド人のなかさえも、さまざまな考え方があることを示しています。
チャンスがあれば、この映画を見ようと思います。難民問題としてではなく、またクルド問題としてでもなく、こうした問題に直面した日本の若者が自身の感情をどのようにスクリーンに映し出したのかを見るために。
Belgesel film ''Backdrop Kurdistan'' web sitesi : http://www.back-drop-kurdistan.com/
http://www.back-drop-kurdistan.com/news.html
Geçen sene Japonya'da bir Kürt ailesine odaklanan bir belgesel film vizyona girmişti. Fotoğraf ve film enstitüsünde okumuş 24 yaşındaki bir genç tarafından çekilmiş bu film, küçük sinema salonlarına çıktığı için sanırım o kadar revaçta olmamış, ama yine de insanı ana konusu düşündürüyormuş : Maalesef hala bunu izleyemedim ama arkadaşımdan duyduğuma göre ve film tanıtımı sitesinde okuduğuma göre şunları yazabilirim.
昨年、日本でクルド人家族にフォーカスしたドキュメンタリー映画が公開されました。写真映画専門学校で学んだ24歳の若者によって撮影されたこの映画は、ミニシアターで公開されたため、おそらくそれほどポピュラーではないでしょう。それでもなお、見る人を考え込ませるようです。残念ながら、わたしはまだこの映画を見ていないのですが、友だちから聞き、また映画のウェブサイトで読んだことに基づいてこれを書きました。
Yönetici olan bu genç - adı Nomoto - Saitama ilçesinde yapılan nevruz şenliğine katıldığında bir kürt ile tanışmış ve onun başta kendisi olmak üzere ailesinin de Türkiye'den kaçmış mülteci olduğunu öğrenmiş. Aslında Japonya devleti onları mülteci olarak kabul etmemiş yalnız UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından kabul edilmiş. Buna rağmen bu Kürt ailesinin babası ve oğlu, Japonya Göçmen Bürosu tarafından Türkiye'ye zorla gönderilmiş. Buna karşı çıkan Japonya'daki bazı dernekler, kurumlar ve halk protesto etmiş, Nomoto ise bu kürt ailesini film olarak kaydederek birlikte bu etkinliğe katılmış.
Nomoto, kaydettiği görüntülerle film yapmaya karar verdiğinde onların niye Japonya'ya geldiklerini, Japon olan kendisinin onlara nasıl karşılaştırması gerektiğini derin derin düşünmüş ve kendine özgü cevap aramak için zorla memlekete geri gönderilmesinden 1 yıl sonra babası ve oğluna takip edip Türkiye'ye gelmiş.
同映画の監督である若者〜名前は野本 大〜は、埼玉県で行なわれたネヴルーズ祭に参加した際、あるクルド人と知り合い、彼をはじめ、彼の家族もまたトルコから逃亡してきた難民であることを知ります。実際、日本政府は彼らを難民としては認めていなかったのですが、UNHCR(国連難民高等弁務官事務所)によっては認められていました。にも関わらず、このクルド人家族の親父さんと息子は、日本の入国管理局によってトルコへと強制送還されてしまいます。これに反対する日本のいくつかの協会やグループ、国民は抗議活動を行い、野本もまたクルド人家族を映像として撮影しつつ、ともに抗議活動に参加しました。
野本は、撮影した映像を映画としてまとめることを決意した際、彼らがどうして日本にやってきたのか、日本人である自分はどのように彼らに接するべきなのかを深く考え、自身の答えを見つけるために強制送還の1年後、クルド人の親父さんと息子を追ってトルコにやってきます。
Türkiye'ye gelmeden önce Nomoto, bu kürt ailesinin mağdur olduğunu düşünüyormuş, bu yüzden Japonya devletinin kararına ve Japonya Göçmen Bürosunun kararına karşı çıkmış. Ama Türkiye'ye geldikten sonra kürtlerin içinde bile farklı düşünceler olduğunu görmüş. Örneğin Türkiye'ye gönderilmiş babasının babası, Atatürk'ü çok seviyor ve gerçek milliyetçiymiş. Bir tarafta Kürt olmasına rağmen ''Ne mutlu Türküm diyene.'' diyenler diğer tarafta bu ailenin Nomoto'yu kandırdığını söyleyenler varmış. Türkiye'de yaşayan kürtlerin bu aileden farklı olduğunu, hepsi kendilerinin mağdur olduğunu düşümediklerini anlamış.
トルコへやって来る前、野本はこのクルド人家族が(民族圧政の)被害者であると考えていました。だからこそ日本政府の決定や入管の決定に反対したのです。ところが、トルコへやってきてからクルド人のなかでさえも異なる考え方があることに気づきます。たとえば、トルコへ強制送還された親父さんの親父さんはアタチュルクが好きな共和国主義者でした。ある者はクルド人であるにも関わらず「トルコ人であることは幸せだ」と言い、ある者はこの家族が野本をだましていると言います。トルコに住むクルド人たちが、この家族とは違っているということを、クルド人全員が被害者であるとは考えてはいないということを理解するのです。
Sonuçta Nomoto, bu filmde kendi düşüncesini o kadar göstermemiş, sadece kafasını karıştıranları dürüstçe ekrana yansıtmış. Bir taraftan görünce tanıdık olan kürt ailesi mağdur, diğer tarafından görünce farklı bakış açıları da çıkar. Japonya'da babası ve oğlunun zorla memlekete geri gönderilme olayı duyumcu şekilde ortaya çıkmıştı : Bu aile Türkiye'ye zorla geri gönderilirse ağır ceza alacakları söyleniyormuş. Ama onlar ceza aldı mı? Hangisinin doğru olduğunu, kimin doğru söylediğini yargılamak kolay iş değil. Ancak bu film en azından kürtler içinde bile rengarenk düşünceler olduğunu göstermiş.
Fırsat bulursam ben de bu filmi izleyeceğim. Mağdur problemi olarak değil, kürt problemi olarak da değil, böyle bir sorunla karşılaşan Japon gencinin kendi duygularını nasıl ekrana yansıttığını görmek için izleyeceğim.
結果的に、野本はこの映画でそれほど自分の考えを見せてはいないようです(もちろん、そういう一面もあるでしょうが)。ただ、頭が混乱したことを正直にスクリーンに映し出したのでしょう。ある一方から見れば知り合いのクルド人家族は被害者であり、また別の方から見れば異なった見方、考え方が出て来る。日本では当時、親父さんと息子が強制送還された事件がセンセーショナルなニュースになり、この家族は送還されれば重罪を問われると言われていました。けれど、彼らは罪を受けたのでしょうか(補足:いまはニュージーランドで暮らしているそうですが)。どれが正しくて、誰が正しいことを言っているのか判断するのは簡単ではありません。しかしながら、この映画は少なくともクルド人のなかさえも、さまざまな考え方があることを示しています。
チャンスがあれば、この映画を見ようと思います。難民問題としてではなく、またクルド問題としてでもなく、こうした問題に直面した日本の若者が自身の感情をどのようにスクリーンに映し出したのかを見るために。
Belgesel film ''Backdrop Kurdistan'' web sitesi : http://www.back-drop-kurdistan.com/
http://www.back-drop-kurdistan.com/news.html
2009-10-26
Yaz saati uygulaması bitti. / 夏時間終了
2009.10.26
Geçen Cumartesi günü, yaz saati uygulaması bitti. Akşam saat 10 civarında ev arkadaşım bana saatimi bir saat geriye ayarlamamı gerektiğini söyledi. Önce ne söylediğini anlamadım, benimle dalga mı geçiyor falan diye zannettim de... birazdan anladım. Evet, Türkiye'de yaz saati uygulaması yapıldığından dolayı Ekim ayın son Pazar gününde saati bir saat geriye düzenlenir, bu tüm Avrupa'da kabul edilen sistem (Ekim ayın son Pazar günü gece 1'de gece yarısı olur, Mart ayın son Pazar günü gece yarısında gece saat 1 olur.)
先週の土曜日、夏時間が終了。夜10時頃、お世話になっているお家の人がわたしに時計を1時間戻す必要があると言いました。最初は何を言っているのか分からず、冗談かな?と思ったのですが、少しして気づきました。そう、トルコは夏時間を採用しているため10月の最終日曜日に時計が1時間戻されるのです。これは全ヨーロッパで採用されているシステム(10月最終日曜日の午前1時が深夜0時になり、3月最終日曜日の深夜0時が午前1時になります)。
Bu yüzden Cumartesi günü akşam bir saat daha elde etmiş gibi oldum. Ama... Pazar günü akşam bu keyfi kaçtı. Akşam saat 5'te hava karardığı için gün erken bitmiş oldu. Yazın akşamı saat 8'de bile henüz aydınlık olurdu, buna benzedersem 3 saat falan gün kısalmış gibi.
このため土曜日の夜は1時間得したようなことになりました。でも……日曜日の夕方にこの気分は消滅。夕方5時には暗くなっちゃって1日が早く終わっちゃったのです。夏には夜8時でもまだ明るかったのに。これに比べると3時間くらい1日が短くなったよう。
Fakat, bu sabah fark ettim. Sabah erken aydınlanıyor. Tamam, o zaman erken kalkayım. :D
Bu arada.. Yaz saati uygulaması başlarken bir saat kaybetmiş gibi hissederler mi?
でも、今朝気づきました。朝早くから明るくなっているのです。そうか、だったら早起きしようっと。
ところで、夏時間が始まる時に1時間損したようには感じないのかしら?
Not: Dün gece dev maç - Fenerbahçe vs. Galatasaray - vardı. Fenerim yendi! Alex'ın 2'nci golu hakkında kusura bakmayın. Galiba Galatasaray'ın kalecisi faul yapmamış... en azından bana öyle gözüktü.. ama bu da futbol. Maçından önce tahminim 3-0 idi. Sonuçta 3-1 oldu. Güzel. Ama niye maç başlamadan önce çatışma gibi oldu? Yapma ya... sahada kavga değil futbol oynasınlar!!
追記:昨日のよるビッグ・マッチ 〜 フェネルバフチェ vs. ガラタサライ 〜がありました。わがフェネル勝利! アレックスの2つめのゴールについてはスミマセン。おそらくガラタサライのキーパーはファウルしてなかった。少なくともわたしにはそう見えました。でも、それもまたサッカーです。試合前の予想は3-0でしたが、結果的に3-1で終わりました。でもぉ、なんで試合前にケンカみたいになるかなぁ。やめてよね……ピッチではケンカじゃなくサッカーしてほしい!!
Futbol Fotoğrafı Kaynağı : Radikal Gazetesi İnternet sitesinden.
サッカー写真出典:ラディカル新聞インターネットサイトより
Geçen Cumartesi günü, yaz saati uygulaması bitti. Akşam saat 10 civarında ev arkadaşım bana saatimi bir saat geriye ayarlamamı gerektiğini söyledi. Önce ne söylediğini anlamadım, benimle dalga mı geçiyor falan diye zannettim de... birazdan anladım. Evet, Türkiye'de yaz saati uygulaması yapıldığından dolayı Ekim ayın son Pazar gününde saati bir saat geriye düzenlenir, bu tüm Avrupa'da kabul edilen sistem (Ekim ayın son Pazar günü gece 1'de gece yarısı olur, Mart ayın son Pazar günü gece yarısında gece saat 1 olur.)
先週の土曜日、夏時間が終了。夜10時頃、お世話になっているお家の人がわたしに時計を1時間戻す必要があると言いました。最初は何を言っているのか分からず、冗談かな?と思ったのですが、少しして気づきました。そう、トルコは夏時間を採用しているため10月の最終日曜日に時計が1時間戻されるのです。これは全ヨーロッパで採用されているシステム(10月最終日曜日の午前1時が深夜0時になり、3月最終日曜日の深夜0時が午前1時になります)。
Bu yüzden Cumartesi günü akşam bir saat daha elde etmiş gibi oldum. Ama... Pazar günü akşam bu keyfi kaçtı. Akşam saat 5'te hava karardığı için gün erken bitmiş oldu. Yazın akşamı saat 8'de bile henüz aydınlık olurdu, buna benzedersem 3 saat falan gün kısalmış gibi.
このため土曜日の夜は1時間得したようなことになりました。でも……日曜日の夕方にこの気分は消滅。夕方5時には暗くなっちゃって1日が早く終わっちゃったのです。夏には夜8時でもまだ明るかったのに。これに比べると3時間くらい1日が短くなったよう。
Fakat, bu sabah fark ettim. Sabah erken aydınlanıyor. Tamam, o zaman erken kalkayım. :D
Bu arada.. Yaz saati uygulaması başlarken bir saat kaybetmiş gibi hissederler mi?
でも、今朝気づきました。朝早くから明るくなっているのです。そうか、だったら早起きしようっと。
ところで、夏時間が始まる時に1時間損したようには感じないのかしら?
Not: Dün gece dev maç - Fenerbahçe vs. Galatasaray - vardı. Fenerim yendi! Alex'ın 2'nci golu hakkında kusura bakmayın. Galiba Galatasaray'ın kalecisi faul yapmamış... en azından bana öyle gözüktü.. ama bu da futbol. Maçından önce tahminim 3-0 idi. Sonuçta 3-1 oldu. Güzel. Ama niye maç başlamadan önce çatışma gibi oldu? Yapma ya... sahada kavga değil futbol oynasınlar!!
追記:昨日のよるビッグ・マッチ 〜 フェネルバフチェ vs. ガラタサライ 〜がありました。わがフェネル勝利! アレックスの2つめのゴールについてはスミマセン。おそらくガラタサライのキーパーはファウルしてなかった。少なくともわたしにはそう見えました。でも、それもまたサッカーです。試合前の予想は3-0でしたが、結果的に3-1で終わりました。でもぉ、なんで試合前にケンカみたいになるかなぁ。やめてよね……ピッチではケンカじゃなくサッカーしてほしい!!
Futbol Fotoğrafı Kaynağı : Radikal Gazetesi İnternet sitesinden.
サッカー写真出典:ラディカル新聞インターネットサイトより
2009-10-17
Kaderi Bekler / 天命を待つ
2009.10.17
Geçen gün İstanbul'dan gelen bir Japon arkadaşımla buluştuğumuzda Japonya'dabazen söylenen şu sözü hakkında konuştuk. ''人事を尽くして天命を待つ/ Jinji wo tsukushite tenmei wo matsu.''
先日、イスタンブルからやって来た日本人の友だちと会ったとき、日本でときどき使われる次の言葉について話しました。「人事を尽くして天命を待つ」。
Biz din hakkında konuşuyorduk. Dinimin ne olduğu sorulursa ''Ben Budistim.'' cevap veriyorum. Arkadaşım de galiba öylecevaplanıyor. cevaplandırıyor. Budizmda Tanrı kavramı yok. Yine de inanışımızda Tanrı kavramının olduğunu olduğundan bahsettik. Bunu anlatmak zor... nasıl anlatırsam iyi anlayabilirsiniz acaba...???
わたしたちは宗教について話していました。わたしの宗教が何であるかと問われれば「わたしは仏教徒です」と答えます。友だちも、おそらくそう答えているでしょう。けれど、仏教において神の概念はありません。しかしながら、わたしたちの信心においては神の概念があるのだと話しました。これを説明するのは難しいのですが……、どんなふうに説明すれば、良く理解してもらえるでしょうか。。。
Neyse o zaman yukarıdaki söz ortaya çıktı. Bu sözü Japoncada atasözü gibi kullanılır ama gerçeği Çin'nin konfüçyüsbilim adamı, Ko in (胡寅 1098 - 1156)'in yazdığı ''TOKUSHI KANKEN (読史管見)'' adlı bir kitabında bulunan söz. Anlamı : İnsan elinden gelen herşeyi yaptıktan sonra kaderi bekler. Yani... ''TENMEI / 天命'' kader ya da kısmet diyebilirim. İnsanın gücüyle değiştiremediği şeyler... Biz Budistiz ama gücümüzün sınır sınırlı olduğunu biliyoruz. Kader kabul ediyoruz ediyorduk eskiden...
とにかく、そのとき前述の言葉が飛び出したのです。この言葉は、日本語においてことわざのように使われていますが、本当は中国の儒学者・胡寅が書いた『読史管見』という本のなかに見られる言葉です。その意味は、人としてできる限りのことをしたら、後は天命にまかせる、ということ。天命というのが、つまり運命、宿命と言えるでしょう。人の力では変えられないこと……つまり宿命です。わたしたちは仏教徒だけれど、人の力に限界があることを知っています。宿命を受け入れてきたのです、昔から。
Bu arada şunu da arkadaşımdan duydum. Gameboy, Nintendo DS ya da Nintendo Wii'yi üreten Nintendo (任天堂)'yu biliyorsunuz sanırım. Dünyanın en büyük oyun konsolu ve oyun geliştiricisi firmalarından biri. Bu firmanın adı, Ninten-do'nun ''Ninten'' Japoncada ''任天'' diye yazılır. Anlamı ''Kaderi bekler''. Bu düşünce biraz islamiyete benziyor, değil mi?
ところで、これも友だちから聞いた話なのですが……。ゲームボーイやニンテンドーDS、ニンテンドーWiiを製造する任天堂をご存知でしょう。世界で最も大きな家庭用ゲーム機および、同分野におけるパイオニアメーカーのひとつです。このメーカーの名前、任天堂の“任天”とは、日本語で“任天”と書きます。意味は「天命を待つ」。この考え方、ちょっとイスラームに似ていませんか?
Japonlar genelde ''Budist'' der ya da ''Hiçbir şeye inanmıyor'' falan derler, ama ateist değiller bence. Çünkü ateist ''Kaderi beklerim''der mi? demez!
日本人って、ふつう「仏教徒です」と言うか、あるいは「何にも信じていません」などと言いますが、無神論者ではありません、わたし的には。だって、無神論者が「天命を待つ」なんて言うでしょうか?
Geçen gün İstanbul'dan gelen bir Japon arkadaşımla buluştuğumuzda Japonya'da
先日、イスタンブルからやって来た日本人の友だちと会ったとき、日本でときどき使われる次の言葉について話しました。「人事を尽くして天命を待つ」。
Biz din hakkında konuşuyorduk. Dinimin ne olduğu sorulursa ''Ben Budistim.'' cevap veriyorum. Arkadaşım de galiba öyle
わたしたちは宗教について話していました。わたしの宗教が何であるかと問われれば「わたしは仏教徒です」と答えます。友だちも、おそらくそう答えているでしょう。けれど、仏教において神の概念はありません。しかしながら、わたしたちの信心においては神の概念があるのだと話しました。これを説明するのは難しいのですが……、どんなふうに説明すれば、良く理解してもらえるでしょうか。。。
Neyse o zaman yukarıdaki söz ortaya çıktı. Bu sözü Japoncada atasözü gibi kullanılır ama gerçeği Çin'nin konfüçyüs
とにかく、そのとき前述の言葉が飛び出したのです。この言葉は、日本語においてことわざのように使われていますが、本当は中国の儒学者・胡寅が書いた『読史管見』という本のなかに見られる言葉です。その意味は、人としてできる限りのことをしたら、後は天命にまかせる、ということ。天命というのが、つまり運命、宿命と言えるでしょう。人の力では変えられないこと……つまり宿命です。わたしたちは仏教徒だけれど、人の力に限界があることを知っています。宿命を受け入れてきたのです、昔から。
Bu arada şunu da arkadaşımdan duydum. Gameboy, Nintendo DS ya da Nintendo Wii'yi üreten Nintendo (任天堂)'yu biliyorsunuz sanırım. Dünyanın en büyük oyun konsolu ve oyun geliştiricisi firmalarından biri. Bu firmanın adı, Ninten-do'nun ''Ninten'' Japoncada ''任天'' diye yazılır. Anlamı ''Kaderi bekler''. Bu düşünce biraz islamiyete benziyor, değil mi?
ところで、これも友だちから聞いた話なのですが……。ゲームボーイやニンテンドーDS、ニンテンドーWiiを製造する任天堂をご存知でしょう。世界で最も大きな家庭用ゲーム機および、同分野におけるパイオニアメーカーのひとつです。このメーカーの名前、任天堂の“任天”とは、日本語で“任天”と書きます。意味は「天命を待つ」。この考え方、ちょっとイスラームに似ていませんか?
Japonlar genelde ''Budist'' der ya da ''Hiçbir şeye inanmıyor'' falan derler, ama ateist değiller bence. Çünkü ateist ''Kaderi beklerim''
日本人って、ふつう「仏教徒です」と言うか、あるいは「何にも信じていません」などと言いますが、無神論者ではありません、わたし的には。だって、無神論者が「天命を待つ」なんて言うでしょうか?
2009-10-14
Kısmet / 縁 - ゆかり -
2009.10.14
2 sene önce Ankara'da kaldığımda ''kısmet'' kelimesini hiç sevmemiştim. Ne kısmet? diye düşünüyordum. Mesela ''Hafta sonu görüşelim.'' derken bir arkadaşım ''kısmetse.'' diyordu. Öyle zamanlarda ''Ne kısmet ne kader, görüşmek istiyorsan gel ya...'' diye kızıyordum. Aynı zamanda ''inşallah'' kelimesini de sevmemiştim.
2年前、アンカラにいるとき「クスメット(巡り合わせ、縁)」という言葉がまったく好きではありませんでした。何クスメットって、と思っていました。たとえば「週末に会いましょう」と言う時、ある友だちは「さぁどうでしょう」と言っていました。そんなとき「クスメットも運命もない、会いたいなら来てよね!」と怒っていました。同時に「インシャッラー(神の思し召しなら、願わくは)」という言葉も好きではありませんでした。
2 sene geçti. Ben de değişmişim. Şimdi ''kısmet'' kelimesini seviyorum, daha doğrusu iyi anlıyorum. İşimimin anlamını sorulduğunda ''kısmet'' anlamının olduğunu söylüyorum. İşimimin anlamı, ilişki olduğunu da söyleyebilirim ama ''kısmet'' diyorum. Çünkü anlamı normal ilişki olmakla kalmayıp insanın gücünün dışında olan, kader gibi ilişki ifade eder. Bu kısmet değil mi?
2年が過ぎ、わたしも変わったようです。いまは「クスメット」という言葉が好きです。というより、よく理解しています。わたしの名前の意味を聞かれるとき「クスメット」という意味があると言っています。名前の意味が、関係であると言うこともできますが「クスメット」だと言っています。というのも、その意味は普通の関係であるにとどまらず、人の力の及ばないもの、運命のような関係を表しているからです。それって、クスメットじゃないですか?
Türkiye'ye geleli pek çok kişilerle tanışmiştım. Niye onlarla tanışmıştım? Ben Türkiye'ye gelmeyi seçtim ama... aynı zamanda büyük bir güç beni buraya getirdiğine de inanıyorum. Bu görünmez bir güç, beni onlara tanıştırdığına inanıyorum ve şükürediyorum her zaman. Sadece Türkiye'de tanıştığım insanlara değil, doğumdan beri benimle tanışanlara, bana yardım edenlere, beni etkileyenlere... şimdiki beni ben yapmadım, onlar yaptı. Buraya kadar beni yetiştiren herkese teşekkür ediyorum. Ve kısmete şükürediyorum.
トルコに来て以来、たくさんの人たちと知り合いました。どうして彼らと知り合ったのでしょう? トルコに来ることを選びました。でも、同時に大きな力がわたしをここまで連れて来たのだとも信じているのです。この見えない力が、わたしを彼らと知り合わせたのだと信じ、そして感謝しています、いつも。ただトルコで出会った人たちにだけでなく、生まれてこのかた、わたしと知り合ってくれた人たちに、わたしを助けてくれた人たちに、わたしに影響を与えた人たちに……。いまのわたしは、わたしが作ったのではありません。彼らが作ったのです。ここまでわたしを育ててくれたすべての人にありがとう。そして、クスメットに感謝しています。
Fotoğraf kaynağı : İnternetteki arışveriş sitesi ''Amazon.co.jp''den
写真出典:インターネット上の買い物サイト“アマゾン・コ・ジェービー”より
2 sene önce Ankara'da kaldığımda ''kısmet'' kelimesini hiç sevmemiştim. Ne kısmet? diye düşünüyordum. Mesela ''Hafta sonu görüşelim.'' derken bir arkadaşım ''kısmetse.'' diyordu. Öyle zamanlarda ''Ne kısmet ne kader, görüşmek istiyorsan gel ya...'' diye kızıyordum. Aynı zamanda ''inşallah'' kelimesini de sevmemiştim.
2年前、アンカラにいるとき「クスメット(巡り合わせ、縁)」という言葉がまったく好きではありませんでした。何クスメットって、と思っていました。たとえば「週末に会いましょう」と言う時、ある友だちは「さぁどうでしょう」と言っていました。そんなとき「クスメットも運命もない、会いたいなら来てよね!」と怒っていました。同時に「インシャッラー(神の思し召しなら、願わくは)」という言葉も好きではありませんでした。
2 sene geçti. Ben de değişmişim. Şimdi ''kısmet'' kelimesini seviyorum, daha doğrusu iyi anlıyorum. İşimimin anlamını sorulduğunda ''kısmet'' anlamının olduğunu söylüyorum. İşimimin anlamı, ilişki olduğunu da söyleyebilirim ama ''kısmet'' diyorum. Çünkü anlamı normal ilişki olmakla kalmayıp insanın gücünün dışında olan, kader gibi ilişki ifade eder. Bu kısmet değil mi?
2年が過ぎ、わたしも変わったようです。いまは「クスメット」という言葉が好きです。というより、よく理解しています。わたしの名前の意味を聞かれるとき「クスメット」という意味があると言っています。名前の意味が、関係であると言うこともできますが「クスメット」だと言っています。というのも、その意味は普通の関係であるにとどまらず、人の力の及ばないもの、運命のような関係を表しているからです。それって、クスメットじゃないですか?
Türkiye'ye geleli pek çok kişilerle tanışmiştım. Niye onlarla tanışmıştım? Ben Türkiye'ye gelmeyi seçtim ama... aynı zamanda büyük bir güç beni buraya getirdiğine de inanıyorum. Bu görünmez bir güç, beni onlara tanıştırdığına inanıyorum ve şükürediyorum her zaman. Sadece Türkiye'de tanıştığım insanlara değil, doğumdan beri benimle tanışanlara, bana yardım edenlere, beni etkileyenlere... şimdiki beni ben yapmadım, onlar yaptı. Buraya kadar beni yetiştiren herkese teşekkür ediyorum. Ve kısmete şükürediyorum.
トルコに来て以来、たくさんの人たちと知り合いました。どうして彼らと知り合ったのでしょう? トルコに来ることを選びました。でも、同時に大きな力がわたしをここまで連れて来たのだとも信じているのです。この見えない力が、わたしを彼らと知り合わせたのだと信じ、そして感謝しています、いつも。ただトルコで出会った人たちにだけでなく、生まれてこのかた、わたしと知り合ってくれた人たちに、わたしを助けてくれた人たちに、わたしに影響を与えた人たちに……。いまのわたしは、わたしが作ったのではありません。彼らが作ったのです。ここまでわたしを育ててくれたすべての人にありがとう。そして、クスメットに感謝しています。
Fotoğraf kaynağı : İnternetteki arışveriş sitesi ''Amazon.co.jp''den
写真出典:インターネット上の買い物サイト“アマゾン・コ・ジェービー”より
Mürşit ne? / Mürşit って何?
2009.10.14
Dün Kızılay'yı yürürken bir bina önündeki bir yazıt gibi şey - bir yazı yazılan büyük kare şekilli taş - buldum. Bu yazıtta şöyle yazılmış. ''Atatürk - Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.'' Hakiki gerçek, ilim bilim demek. Ama mürşit ne? Eve döner dönmez sözlüğe baktım. Mürşit, doğru yolu gösteren kimse, kılavuz demek. Yani hayatta bize doğru yolu gösteren, bilim. Eğitim alıp bilgili olmak çok önemli demek. Atatürk'ün söylemek istediği şey tamamen anlayıp anlayamadığımı bilmiyorum, her nedense ikna oldum.
きのう、クズライを歩いている時、あるビルの前にある石碑のようなもの〜ある文章が書かれた大きな四角いカタチの石〜を見つけました。その石碑にはこんなふうに書かれていました。「アタテュルクー人生において最も本物の◎◎とは科学である。」Hakiki は「真実の」とか「本物の」で、ilim は「学問」とか「科学」という意味。けれど、mürşit って何だ? 家に帰るとすぐに辞書を引いてみました。Mürşit とは「正しい道を示す人」「導師」「案内人」とあります。つまり、人生においてわたしたちに正しい道を示す導師は、学問・科学であると。教育を受け、知識を身につけることは、とぉぉぉっても大切ってこと(だと思う)。アタテュルクの言いたかったことを完全に理解できたか、できなかったかは分からないけど、妙に納得してしまいました。
Bu deyişini bilince aniden Atatürk'ün deyişleriyle ilgilenmeye başladım. 4 sene önce gezmek için Ankara'ya geldiğimde Anıtkabir'e gidip İngilizcede yazılan bir kitap almıştım ama okumamıştım...
この言葉を知って突然、アタテュルクの言葉が気になり始めました。4年前、旅行でアンカラに来た時、アヌトゥカビルに行って英語で書かれた本を買ったのに、読まなかったんだよなぁ……。
Bildiklerimden en sevdiğim deyişi bu. ''Yurtta sulh, cihanda sulh.'' Gerçekten en dilemem bu ki.
わたしが知っている彼の言葉のなかで一番すきなのはこれ。「内に平和、外に平和。」本当に、一番望んでいるのはこれ、だもの。
※ Fotoğraf kaynağı : Vikipedi 写真出典:ウィキペディア トルコ語版
Dün Kızılay'yı yürürken bir bina önündeki bir yazıt gibi şey - bir yazı yazılan büyük kare şekilli taş - buldum. Bu yazıtta şöyle yazılmış. ''Atatürk - Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.'' Hakiki gerçek, ilim bilim demek. Ama mürşit ne? Eve döner dönmez sözlüğe baktım. Mürşit, doğru yolu gösteren kimse, kılavuz demek. Yani hayatta bize doğru yolu gösteren, bilim. Eğitim alıp bilgili olmak çok önemli demek. Atatürk'ün söylemek istediği şey tamamen anlayıp anlayamadığımı bilmiyorum, her nedense ikna oldum.
きのう、クズライを歩いている時、あるビルの前にある石碑のようなもの〜ある文章が書かれた大きな四角いカタチの石〜を見つけました。その石碑にはこんなふうに書かれていました。「アタテュルクー人生において最も本物の◎◎とは科学である。」Hakiki は「真実の」とか「本物の」で、ilim は「学問」とか「科学」という意味。けれど、mürşit って何だ? 家に帰るとすぐに辞書を引いてみました。Mürşit とは「正しい道を示す人」「導師」「案内人」とあります。つまり、人生においてわたしたちに正しい道を示す導師は、学問・科学であると。教育を受け、知識を身につけることは、とぉぉぉっても大切ってこと(だと思う)。アタテュルクの言いたかったことを完全に理解できたか、できなかったかは分からないけど、妙に納得してしまいました。
Bu deyişini bilince aniden Atatürk'ün deyişleriyle ilgilenmeye başladım. 4 sene önce gezmek için Ankara'ya geldiğimde Anıtkabir'e gidip İngilizcede yazılan bir kitap almıştım ama okumamıştım...
この言葉を知って突然、アタテュルクの言葉が気になり始めました。4年前、旅行でアンカラに来た時、アヌトゥカビルに行って英語で書かれた本を買ったのに、読まなかったんだよなぁ……。
Bildiklerimden en sevdiğim deyişi bu. ''Yurtta sulh, cihanda sulh.'' Gerçekten en dilemem bu ki.
わたしが知っている彼の言葉のなかで一番すきなのはこれ。「内に平和、外に平和。」本当に、一番望んでいるのはこれ、だもの。
※ Fotoğraf kaynağı : Vikipedi 写真出典:ウィキペディア トルコ語版
2009-10-02
Bahşiş / チップ
2009.10.02
Geçen gün TÖMER'de ''Bahşiş''ten bahsettik, ''Bahşiş'' kelimesinden ne düşündüğümüzü. Bahşiş kavramının olmadığı ülkede doğup büyüdüğüm için tartışmamız oldukça ilginçiydi benim için. Sonra bir kompozisyon yazdım, bahşiş hakkında. Onu buraya yükleyim.
先日、トメルで「チップ」について話しました。「チップ」という言葉から何を連想するかと。チップの概念がない国で生まれ、育ったため、議論はかなり興味深いものでした、わたしにとって。その後、チップについての作文を書きました。それをここにアップロードします。
*****************************************************
Geçen derste ''Bahşiş'' konusundan söz etmiştik. Bir arkadaşım ''Bahşiş'' kelimesinden ''Öğrenci'' ''Yükseliş'' ''Pahalı'' ve ''Para'' kelimeleri, diğeri ise ''Sevindirmek'' ''Yürek'' ''Büyüklük'' ve ''Yardım'' kelimeleri aklından geçirdiğini belirtmişti. Bunu duyunca bayağı şaşırdım. Önceki fikirlerine ben de katılabilirim ama diğerini hiç düşünmemiştim. ''Bahşiş'' nasıl düşünülürse ''Yürek'' ya da ''Yardım'' kelimesi anlamına gelebilir? Bu kavram, o zamana kadar hiç de aklıma gelmemişti.
先日の授業で「チップ」について話しました。ある友だちは「チップ」という言葉から「学生(彼は学生だった)」「値上げ」「高い」「お金」という言葉が、もう一人は「喜ばせる」「心」「大人であること」「助け/サポート」という言葉が思い浮かんだと言いました。これを聞いて、わたしはかなり驚いたのです。最初の考えには、わたしも賛同しますが、もう一方は一度も考えたことがありません。どう考えたら「チップ」が「心」や「助け/サポート」といった意味になるのでしょう? こんな概念、そのときまでまったく頭をよぎりませんでした。
''Bahşiş'', her zaman kafamı karıştıran bir adet. Sınıfta söylediğim gibi Japonya'da böyle adet yok. Aslında lüks restoranda veya otelde var, fakat servis ücreti olarak ödememize dahil olduğundan hiç beni karıştırmaz. Yani belirtilen fiyata karşı ödemem yeterli. Buna çok alıştığım için yabancı ülkelerde her zaman sorun yaşıyorum ve niye böyle karmakarışık adet olduğundan usanıyorum.
「チップ」は、いつもわたしを混乱させる慣習です。教室でも言ったように日本にはこういった慣習がありません。現実にはゴージャスなレストランやホテルにはあるのだけれど、サービス料として支払いに含まれているため、一度も困ったことはありません。つまり、明白な料金に対して支払えば充分。こうした習慣に慣れているため、外国ではいつも困るし、どうしてこんなややこしい慣習があるのかとうんざりします。
Fakat, sınıfta konuşurken fark ettim. Ülkelere göre çalışma sistemi, ödeme sistemi ya da düşünme sistemi farklı. Kimi ülkelerin hizmet sanayilerinde maaş çok alçak ayarlandığından dolayı çalışanlara bahşiş ihtiyacı doğuyor. Aynı zamanda sanırım İslam ülkelerinde elinde para olanların olmayanlara yardım etmesi, zakattır. Bu yüzden ''Bahşiş'' kelimesinden ''Yürek'' ya da ''Yardım'' anlamları çıkmıştı galiba. Bence de zekat güzel bir kavram ama bahşiş adetinden yararlananın da olduğunu zannnediyorum. Mesela nasıl servis yaparlarsa yapsınlar, sonuçta bahşiş alınıyor, servis tarzı kötü ise de. Çünkü geleneksel birşey olduğu için ödemezsek rezil oluruz, en azından öyle hissederiz. Ya da maaşı alçak ayarlamak için restoran sahibine bahane olur. Dolayısıyla bahşiş, vicdan, kıymet veya niteliğe karşı değil, yalnız parayla değerlendiriliyor maalesef.
けれど、教室で話しているとき気づいたのです。国によって労働体系や支払い方法、もしくは考え方が違います。ある国々におけるサービス業では給料がとても低く抑えられているため、そこで働くひと人たちにとってチップの必要性が生じます。同時に、イスラム教国では、富をもつ者がもたない者を助けることはザカート(喜捨)でもあるのでしょう。このため「チップ」という言葉から「心」あるいは「助け/サポート」という意味にまで広がったのでしょう、おそらく。わたしも、喜捨というのはステキな概念だと思います。が、チップの慣習を利用する者もいると考えます。たとえば、どんなサービスをしようが結果的にチップは払われます、サービスの仕方が良くなかったとしても。これは伝統的なものだから、支払わなければ恥をかくのはこちらだし、少なくともそう感じることになります。また、チップはレストランのオーナーにとって給料を低く抑えるための口実にもなります。結果的に「チップ」は、良心とか価値とか、サービスの品質に対するものではなく、お金に重きが置かれるものになります、残念ながら。
Bahşiş olmasın demiyorum, aslında Japonya'da da bahşişin gerektiği özel durum var. Türkçeye çevirirsem ''Gönüllü'' veya ''Yürekten'' olabilir bu bahşişin adı. Bence bahşiş böyle olmalı. Eğer gerçekten güzel servis yaparlarsa, paraya karşı değil, insana karşı hizmet ederlerse, sonuçta beni keyiflendirirlerse doğal olarak vermek isterim. Teşekkür etmek için ek para veririm.
チップなんかなくなれ、とは言いません。実際、日本にもチップの必要な特別な場合があります(植木屋さんとか、引っ越し業者の人に「昼食代です」とか「タバコ代ですよ」と言って渡したりしますよね?)。トルコ語に翻訳すると「gönüllü / 寸志」とか「Yürekten / 心付け」になるでしょうか。思うに、チップってこういうものであるべきです。もし、本当に素晴らしいサービスをしてくれるなら、お金に対してではなく人に対してサービスしてくれるなら、そしてわたしを嬉しくさせてくれるなら、自然と払いたくなります。ありがとうという気持ちを表現するために、追加しようと思います。
*****************************************************
Şimdi siz nedersiniz?
さて、あなたはどう思いますか?
Fotoğraf : Kasım Özkan'ın karikatürlerden
Geçen gün TÖMER'de ''Bahşiş''ten bahsettik, ''Bahşiş'' kelimesinden ne düşündüğümüzü. Bahşiş kavramının olmadığı ülkede doğup büyüdüğüm için tartışmamız oldukça ilginçiydi benim için. Sonra bir kompozisyon yazdım, bahşiş hakkında. Onu buraya yükleyim.
先日、トメルで「チップ」について話しました。「チップ」という言葉から何を連想するかと。チップの概念がない国で生まれ、育ったため、議論はかなり興味深いものでした、わたしにとって。その後、チップについての作文を書きました。それをここにアップロードします。
*****************************************************
Geçen derste ''Bahşiş'' konusundan söz etmiştik. Bir arkadaşım ''Bahşiş'' kelimesinden ''Öğrenci'' ''Yükseliş'' ''Pahalı'' ve ''Para'' kelimeleri, diğeri ise ''Sevindirmek'' ''Yürek'' ''Büyüklük'' ve ''Yardım'' kelimeleri aklından geçirdiğini belirtmişti. Bunu duyunca bayağı şaşırdım. Önceki fikirlerine ben de katılabilirim ama diğerini hiç düşünmemiştim. ''Bahşiş'' nasıl düşünülürse ''Yürek'' ya da ''Yardım'' kelimesi anlamına gelebilir? Bu kavram, o zamana kadar hiç de aklıma gelmemişti.
先日の授業で「チップ」について話しました。ある友だちは「チップ」という言葉から「学生(彼は学生だった)」「値上げ」「高い」「お金」という言葉が、もう一人は「喜ばせる」「心」「大人であること」「助け/サポート」という言葉が思い浮かんだと言いました。これを聞いて、わたしはかなり驚いたのです。最初の考えには、わたしも賛同しますが、もう一方は一度も考えたことがありません。どう考えたら「チップ」が「心」や「助け/サポート」といった意味になるのでしょう? こんな概念、そのときまでまったく頭をよぎりませんでした。
''Bahşiş'', her zaman kafamı karıştıran bir adet. Sınıfta söylediğim gibi Japonya'da böyle adet yok. Aslında lüks restoranda veya otelde var, fakat servis ücreti olarak ödememize dahil olduğundan hiç beni karıştırmaz. Yani belirtilen fiyata karşı ödemem yeterli. Buna çok alıştığım için yabancı ülkelerde her zaman sorun yaşıyorum ve niye böyle karmakarışık adet olduğundan usanıyorum.
「チップ」は、いつもわたしを混乱させる慣習です。教室でも言ったように日本にはこういった慣習がありません。現実にはゴージャスなレストランやホテルにはあるのだけれど、サービス料として支払いに含まれているため、一度も困ったことはありません。つまり、明白な料金に対して支払えば充分。こうした習慣に慣れているため、外国ではいつも困るし、どうしてこんなややこしい慣習があるのかとうんざりします。
Fakat, sınıfta konuşurken fark ettim. Ülkelere göre çalışma sistemi, ödeme sistemi ya da düşünme sistemi farklı. Kimi ülkelerin hizmet sanayilerinde maaş çok alçak ayarlandığından dolayı çalışanlara bahşiş ihtiyacı doğuyor. Aynı zamanda sanırım İslam ülkelerinde elinde para olanların olmayanlara yardım etmesi, zakattır. Bu yüzden ''Bahşiş'' kelimesinden ''Yürek'' ya da ''Yardım'' anlamları çıkmıştı galiba. Bence de zekat güzel bir kavram ama bahşiş adetinden yararlananın da olduğunu zannnediyorum. Mesela nasıl servis yaparlarsa yapsınlar, sonuçta bahşiş alınıyor, servis tarzı kötü ise de. Çünkü geleneksel birşey olduğu için ödemezsek rezil oluruz, en azından öyle hissederiz. Ya da maaşı alçak ayarlamak için restoran sahibine bahane olur. Dolayısıyla bahşiş, vicdan, kıymet veya niteliğe karşı değil, yalnız parayla değerlendiriliyor maalesef.
けれど、教室で話しているとき気づいたのです。国によって労働体系や支払い方法、もしくは考え方が違います。ある国々におけるサービス業では給料がとても低く抑えられているため、そこで働くひと人たちにとってチップの必要性が生じます。同時に、イスラム教国では、富をもつ者がもたない者を助けることはザカート(喜捨)でもあるのでしょう。このため「チップ」という言葉から「心」あるいは「助け/サポート」という意味にまで広がったのでしょう、おそらく。わたしも、喜捨というのはステキな概念だと思います。が、チップの慣習を利用する者もいると考えます。たとえば、どんなサービスをしようが結果的にチップは払われます、サービスの仕方が良くなかったとしても。これは伝統的なものだから、支払わなければ恥をかくのはこちらだし、少なくともそう感じることになります。また、チップはレストランのオーナーにとって給料を低く抑えるための口実にもなります。結果的に「チップ」は、良心とか価値とか、サービスの品質に対するものではなく、お金に重きが置かれるものになります、残念ながら。
Bahşiş olmasın demiyorum, aslında Japonya'da da bahşişin gerektiği özel durum var. Türkçeye çevirirsem ''Gönüllü'' veya ''Yürekten'' olabilir bu bahşişin adı. Bence bahşiş böyle olmalı. Eğer gerçekten güzel servis yaparlarsa, paraya karşı değil, insana karşı hizmet ederlerse, sonuçta beni keyiflendirirlerse doğal olarak vermek isterim. Teşekkür etmek için ek para veririm.
チップなんかなくなれ、とは言いません。実際、日本にもチップの必要な特別な場合があります(植木屋さんとか、引っ越し業者の人に「昼食代です」とか「タバコ代ですよ」と言って渡したりしますよね?)。トルコ語に翻訳すると「gönüllü / 寸志」とか「Yürekten / 心付け」になるでしょうか。思うに、チップってこういうものであるべきです。もし、本当に素晴らしいサービスをしてくれるなら、お金に対してではなく人に対してサービスしてくれるなら、そしてわたしを嬉しくさせてくれるなら、自然と払いたくなります。ありがとうという気持ちを表現するために、追加しようと思います。
*****************************************************
Şimdi siz nedersiniz?
さて、あなたはどう思いますか?
Fotoğraf : Kasım Özkan'ın karikatürlerden
Subscribe to:
Posts (Atom)