2009.12.31
Bloguma gelenlere, okuyanlara ve tüm arkadaşlarıma 2010 yılında her şeyin gönlünüzce olmasını, beklentinizi gerçekleşmesini diliyorum... Sağlık, başarı ve mutluluk dolu olsun!!
わたしのブログに来る人、読んでくれる人、そしてすべての友だちにとって、2010年が思い通りの年になるよう、待ちこがれていることが実現するよう願っています。健康と、成功と、幸せに満ちた年でありますように。
Fotoğraf : Oseçi ryouri (wikipedia'dan)
Japonya'nın geleneksel yeni yıl yemeği. Toshigami(Şintonun tanrısı)'nin geldiği yeni yılda mutfağı karıştırmamak için, aynı zamanda yemek pişiren bayanları dinletmek için hazırlanan yemek. Juubako adlı özel yemek kutusuna koyulan yemeklerin birer birer anlamı var. Örneğin Kazunoko (ringa balığının karacası), gelecek kuşaklar dolu olsun anlamına gelir (içinde yumurta çok olduğundan). Daha ayrıntı bilmek için buraya (ingilizce) tıklayın.
写真:おせち料理(wikipediaより)
日本の伝統的な正月料理。歳神(神道の神)がやってくる新年に台所を騒がせないため、また料理を作る女性たちを休ませるために準備される料理。重箱という名の特別な器に詰められる料理には、ひとつひとつ意味がある。たとえば、数の子(ニシンの卵巣)は子孫繁栄の意(なかにたくさん卵が入っているから)。詳細は、こちら(英語)をクリックしてください。
2009-12-31
2009-12-26
Ankara'da Nabe partisi / アンカラで鍋パーティー
2009.12.26
Bu senenin Martı'nda Ankara'ya geleli Japon yemekleri hiç yemedim... Aslında ''hiç'' değildi de Japon arkadaşımın getirdiği raamen (hazır yemek olarak) ya da yosun çorbası falan yedim... bu kadardı.
今年の5月にアンカラに来てから日本料理を、まったく食べませんでした。実際は“まったく”ではなく、日本人の友だちが持ってきてくれたラーメン(インスタント)やわかめスープなんかを食べたのですが、それくらい。
Ama 15 Aralıkta buradaki Japon arkadaşlarımı toparlayıp ''Nabe Partisi'' yaptık, Japonya Ankara büyükelçiliğinin aşçisi, Aritsu Beyin sayesinde. :) Çooooooooooooooooook güzeldi, Nabe yemeği başta olmak üzere ton bağlığı, balık haşlaması bv. Japonya'da olduğumuz gibi Japon yemeklerinin keyfini aldık. Teşekkürler, Aritsu bey!! Ellerine sağlık!!
でも、12月15日にここに住む日本人の友だちを集めて“鍋パーティー”を開きました。アンカラ日本大使の料理人を務める有津さんのおかげで。めちゃくちゃおいしかった♪ 鍋料理をはじめ、マグロや魚の煮物など、日本にいるかのような日本料理を楽しみました。ありがとう、有津さん! ご馳走さまでしたー♪
Bu senenin Martı'nda Ankara'ya geleli Japon yemekleri hiç yemedim... Aslında ''hiç'' değildi de Japon arkadaşımın getirdiği raamen (hazır yemek olarak) ya da yosun çorbası falan yedim... bu kadardı.
今年の5月にアンカラに来てから日本料理を、まったく食べませんでした。実際は“まったく”ではなく、日本人の友だちが持ってきてくれたラーメン(インスタント)やわかめスープなんかを食べたのですが、それくらい。
Ama 15 Aralıkta buradaki Japon arkadaşlarımı toparlayıp ''Nabe Partisi'' yaptık, Japonya Ankara büyükelçiliğinin aşçisi, Aritsu Beyin sayesinde. :) Çooooooooooooooooook güzeldi, Nabe yemeği başta olmak üzere ton bağlığı, balık haşlaması bv. Japonya'da olduğumuz gibi Japon yemeklerinin keyfini aldık. Teşekkürler, Aritsu bey!! Ellerine sağlık!!
でも、12月15日にここに住む日本人の友だちを集めて“鍋パーティー”を開きました。アンカラ日本大使の料理人を務める有津さんのおかげで。めちゃくちゃおいしかった♪ 鍋料理をはじめ、マグロや魚の煮物など、日本にいるかのような日本料理を楽しみました。ありがとう、有津さん! ご馳走さまでしたー♪
2009-12-21
Etkileyici bir akşam... / 印象的な夜
2009.12.21
Dün oldukça etkileyici bir gündü benim için... Akşam arkadaşlarımla beraber kiliseye gidecektik noel şarkıları dinlemek için...
きのうは、わたしにとってすごく印象的な1日でした。夜、友だちたちといっしょに教会に行くはずでした、クリスマス聖歌を聞くために……。
Önce onların yanına gidip muhabbet ederken farkında olmadan dinlerle ilgili birşeyler konuşmaya koyulduk. O zaman arkadaşım eskiden bir kitapta okuduğu ve çok etkilendiği bir cümleyi bana tanıttı. ''Tanrı'nın adı ne olursa olsun biz ona ulaşan aynı kapıyı görüyoruz. Bizim gördüğümüz kapı bir tane. Ama çeşitli anahtar var...'' Bunu duyunca çok şaşırdım. Gerçekten tüylerim diken diken oldu. Çünkü fikir olarak tam aynı şey ben de yazmıştım. Yazdığım cümle şöyle. ''Bana göre, biz tepesi bile görünmeyecek kadar büyük mü büyük bir dağı farklı yönlerinden görüyoruz sanki. Farklı yönlerden gördüğümüzden dağın şekli, durumu, kokusu, havası... herşey farklı, üstelik adı bile farklı ama yine de aynı dağın dibindeyiz.'' Bu hissini nasıl anlatabilirim. Farklı ülkede doğduk, büyüdük ama inandığımız şey aynıydı...
まず、彼らの家に行っておしゃべりしているとき、知らず知らず宗教に関することを話し始めました。そのとき、友だちが昔読んで、とても影響されたという一文をわたしに紹介してくれました。「神の名前が何であれ、わたしたちは彼に通じる同じドアを見ているの。わたしたちが見ているドアはひとつだけ。でもたくさんの鍵があるの……」。これを聞いて、とても驚きました。本当に鳥肌が立ったのです。というのも、考えとしてまったく同じことをわたしも書いたことがあったから。わたしが書いたのはこうでした。「言わば、わたしたちは頂上が見えないほど、とてつもなく大きな山を異なる方角から見ているのだと思う。違った方角から見ているからこそ、山のカタチも状態も、匂いも、雰囲気も……すべてが違っているし、名前さえ異なっている。けれど、やっぱり同じ山のふもとにいるのだ」。この感覚、どう言えばいいのでしょう。違う国に生まれ育ったのに、信じていることは同じだなんて。
Sonra evden çıkıp kiliseye gitmek için dolmuş bekliyorduk Ankara Üniversitesi Tıp Fakürtesinin önünde. 30 dakika geçti ama henüz dolmuş gelmedi. Hristiyan olmayan 3 kişi kışın gece içinde dolmuş bekliyordu. 1 saat beklememize rağmen binmek istediğimiz dolmuş gelmedi... sonuçta ''Sanırım İsa bizi sevmemiş...'' diye dalga geçerek noel şarkılarından vazgeçtik :)) Ya düşünün... soğuk hava içinde 1 saat boyunca dolmuş bekledik ama gelmedi. Demek ki dün akşam gitme kısmetimiz olmadı.
それから家を出て教会に行くためにドルムシュを待っていました、アンカラ大学医学部の前で。30分が過ぎたけれど、ドルムシュは来ず。キリスト教徒でもない3人が、冬の夜のなかでドルムシュを待っていたのです。1時間待ったにも関わらず、乗りたかったドルムシュは来ませんでした。最後には「どうやらイエスはわたしたちのことを好きじゃないみたいね」と冗談を飛ばしながらクリスマス聖歌を諦めました。まぁ、考えてもみてください。寒空のなかで1時間もドルムシュを待ったのです。でも来なかった。ってことは、きのうの夜は教会に行く運命じゃなかったのです。
Eve döndüktan sonra sıcak çay içerek tekrar muhabbet etmeye başladık, bu kez hayatla ilgili birşeyler... Şimdiki durumumu düşünerek birazcık olumsuz birşey söylediğimde arkadaşım bana bir kitap getirdi. Bunu görünce nefesim kesildi. Abartmıyorum gerçekten nefesim kesildi. Richard Bach'ın ''Mavi Tüy'' adlı kitabıydı. Benim en sevdiğim kitaplarından biriydi. Son 10 yıllarda her zaman yanımda olan kitaptı. Mayıs'ta Türkiye'ye geldiğimde de elimdeydi. Olumsuz düşüncelere kapıldığımda belirsiz bir sayfayı açıp okuduğum kitaptı. Böyle tesadüf olur mu ya!!!
家に帰ったあと、あったかいチャイを飲みながら、再びおしゃべりに花が咲きました。今回は人生について……。いまの自分の状況を考えて少しネガティブなことを言った時、友だちがわたしに1冊の本を持ってきました。これを見て息が止まりました。大袈裟じゃなく、ホントに息が止まったのです。リチャード・バックの『イリュージョン/Illusions: The Adventures of a Reluctant Messiah』という本でした。わたしが一番好きな本のなかのひとつ。ここ10年間、ずっとわたしのそばにあった本。5月にトルコにやってきたときにも、手元にあった本。ネガティブな考えに取り憑かれた時、適当な1ページを開いては読んだ本。こんな偶然って!!!
Dün hissettiklerimi hayatta unutmam. Onun sayasinde inandığım şeyler doğru olduğuna tekrar inanabildim. En azından bu konuda yalnız değildim. Teşekkür ederim Ebru. Tabii ki sayende onunla tanışabildim, teşekkür ederim Ericik.
きのう、わたしが感じたこと、決して忘れません。彼女のおかげで、わたしの信じてきたことが正しいのだと改めて信じることができました。少なくとも、この考えでわたしはひとりじゃなかった。ありがとう、エブル。もちろん、あなたのおかげで彼女と知り合えたんだもんね、ありがとう、えりちゃん。
Dün oldukça etkileyici bir gündü benim için... Akşam arkadaşlarımla beraber kiliseye gidecektik noel şarkıları dinlemek için...
きのうは、わたしにとってすごく印象的な1日でした。夜、友だちたちといっしょに教会に行くはずでした、クリスマス聖歌を聞くために……。
Önce onların yanına gidip muhabbet ederken farkında olmadan dinlerle ilgili birşeyler konuşmaya koyulduk. O zaman arkadaşım eskiden bir kitapta okuduğu ve çok etkilendiği bir cümleyi bana tanıttı. ''Tanrı'nın adı ne olursa olsun biz ona ulaşan aynı kapıyı görüyoruz. Bizim gördüğümüz kapı bir tane. Ama çeşitli anahtar var...'' Bunu duyunca çok şaşırdım. Gerçekten tüylerim diken diken oldu. Çünkü fikir olarak tam aynı şey ben de yazmıştım. Yazdığım cümle şöyle. ''Bana göre, biz tepesi bile görünmeyecek kadar büyük mü büyük bir dağı farklı yönlerinden görüyoruz sanki. Farklı yönlerden gördüğümüzden dağın şekli, durumu, kokusu, havası... herşey farklı, üstelik adı bile farklı ama yine de aynı dağın dibindeyiz.'' Bu hissini nasıl anlatabilirim. Farklı ülkede doğduk, büyüdük ama inandığımız şey aynıydı...
まず、彼らの家に行っておしゃべりしているとき、知らず知らず宗教に関することを話し始めました。そのとき、友だちが昔読んで、とても影響されたという一文をわたしに紹介してくれました。「神の名前が何であれ、わたしたちは彼に通じる同じドアを見ているの。わたしたちが見ているドアはひとつだけ。でもたくさんの鍵があるの……」。これを聞いて、とても驚きました。本当に鳥肌が立ったのです。というのも、考えとしてまったく同じことをわたしも書いたことがあったから。わたしが書いたのはこうでした。「言わば、わたしたちは頂上が見えないほど、とてつもなく大きな山を異なる方角から見ているのだと思う。違った方角から見ているからこそ、山のカタチも状態も、匂いも、雰囲気も……すべてが違っているし、名前さえ異なっている。けれど、やっぱり同じ山のふもとにいるのだ」。この感覚、どう言えばいいのでしょう。違う国に生まれ育ったのに、信じていることは同じだなんて。
Sonra evden çıkıp kiliseye gitmek için dolmuş bekliyorduk Ankara Üniversitesi Tıp Fakürtesinin önünde. 30 dakika geçti ama henüz dolmuş gelmedi. Hristiyan olmayan 3 kişi kışın gece içinde dolmuş bekliyordu. 1 saat beklememize rağmen binmek istediğimiz dolmuş gelmedi... sonuçta ''Sanırım İsa bizi sevmemiş...'' diye dalga geçerek noel şarkılarından vazgeçtik :)) Ya düşünün... soğuk hava içinde 1 saat boyunca dolmuş bekledik ama gelmedi. Demek ki dün akşam gitme kısmetimiz olmadı.
それから家を出て教会に行くためにドルムシュを待っていました、アンカラ大学医学部の前で。30分が過ぎたけれど、ドルムシュは来ず。キリスト教徒でもない3人が、冬の夜のなかでドルムシュを待っていたのです。1時間待ったにも関わらず、乗りたかったドルムシュは来ませんでした。最後には「どうやらイエスはわたしたちのことを好きじゃないみたいね」と冗談を飛ばしながらクリスマス聖歌を諦めました。まぁ、考えてもみてください。寒空のなかで1時間もドルムシュを待ったのです。でも来なかった。ってことは、きのうの夜は教会に行く運命じゃなかったのです。
Eve döndüktan sonra sıcak çay içerek tekrar muhabbet etmeye başladık, bu kez hayatla ilgili birşeyler... Şimdiki durumumu düşünerek birazcık olumsuz birşey söylediğimde arkadaşım bana bir kitap getirdi. Bunu görünce nefesim kesildi. Abartmıyorum gerçekten nefesim kesildi. Richard Bach'ın ''Mavi Tüy'' adlı kitabıydı. Benim en sevdiğim kitaplarından biriydi. Son 10 yıllarda her zaman yanımda olan kitaptı. Mayıs'ta Türkiye'ye geldiğimde de elimdeydi. Olumsuz düşüncelere kapıldığımda belirsiz bir sayfayı açıp okuduğum kitaptı. Böyle tesadüf olur mu ya!!!
家に帰ったあと、あったかいチャイを飲みながら、再びおしゃべりに花が咲きました。今回は人生について……。いまの自分の状況を考えて少しネガティブなことを言った時、友だちがわたしに1冊の本を持ってきました。これを見て息が止まりました。大袈裟じゃなく、ホントに息が止まったのです。リチャード・バックの『イリュージョン/Illusions: The Adventures of a Reluctant Messiah』という本でした。わたしが一番好きな本のなかのひとつ。ここ10年間、ずっとわたしのそばにあった本。5月にトルコにやってきたときにも、手元にあった本。ネガティブな考えに取り憑かれた時、適当な1ページを開いては読んだ本。こんな偶然って!!!
Dün hissettiklerimi hayatta unutmam. Onun sayasinde inandığım şeyler doğru olduğuna tekrar inanabildim. En azından bu konuda yalnız değildim. Teşekkür ederim Ebru. Tabii ki sayende onunla tanışabildim, teşekkür ederim Ericik.
きのう、わたしが感じたこと、決して忘れません。彼女のおかげで、わたしの信じてきたことが正しいのだと改めて信じることができました。少なくとも、この考えでわたしはひとりじゃなかった。ありがとう、エブル。もちろん、あなたのおかげで彼女と知り合えたんだもんね、ありがとう、えりちゃん。
2009-12-10
Nefes - Vatan Sağolsun... / 映画『ネフェス』
2009.12.10
Geçen hafta ''Nefes / Vatan Sağolsun'' adlı bir filmi izlemiştim. Doğrusu filmde söylendiklerini tam olarak, yani yüzde yüz anlayamadım, yine de çok ağır, ağır bir filmdi.
先週、『Nefes / Vatan Sağolsun - 息 / 祖国の繁栄のために』という映画を見ました。正直、映画で語られたことを完全には、つまり100%理解できなかったけれど、とても重い、、、重い映画でした。※vatan sağolsun をどう訳せば良いのか、、、英語訳は“Live long motherland”でした。
Türkiye'ile ilgileneli 6-7 sene, Türkçe öğreneli 4-5 sene oldu. Şimdiye kadar bu ülkedeki çarpışmaları - terörizmle savaş da denebilir - bir hayli duymuştum, her duyduğumda üzlüyordum, yüreğim yırtılmış gibiydi ama çok uzaktaki olay gibi, az çok benimki değil başkalarınki gibi sayıyordum. Bu film, benimle çarpışmaların arasında olan mesafe kısalttı. Benimle Türklerin ya da Türk askerlerinin arasında olan his farklılığı düzeltti.
トルコに関心をもって6〜7年、トルコ語を習い始めて4〜5年になります。これまで、この国で起こった紛争ーテロとの闘い、とも言えるーをかなり耳にしました。聞くたびに悲しかったし、心は張り裂けるようでしたが、とても遠くで起こっている事件、多かれ少なかれ、わたしの問題ではなく別の人たちの問題だと思っていました。この映画は、わたしと紛争の間にあった距離を縮めました。わたしとトルコ人たち、あるいはトルコ兵士たちの間にあった感覚のずれを改め直しました。
Şimdi içimde kalan sözlerin biri şu... ''Söyleyemedim ki vatanım sensin diye...''. Bir komtanın şiir gibi sözlerinde duymuştum. Filmde söylenen söz olmasına rağmen gerçek olduğunu zannettim. Ne kadar ''Vatan sağolsun'' derlerse de hiç tanımadıklarını düşünürler mi? Yüzü bile bilmedikleri için can verme cesaretine sahip olabilirler mi? Yüzsüz vatan için ölüm ihtimaliyle karşılaşabilirler mi? Bence hayır. Tabii ki vatan için emekler harcıyorlar şüphesiz. Oysa ''Vatan'' derken onlara en yakınları akllarına gelmiş olmalı. Annesini, babasını, çocuklarını, eşini, sevgilisini, arkadaşlarını düşünerek görev yerinde ayakta kalmış olmalılar. Değil mi? Yoksa nasıl dayanabilirler o halinde...
いま、心に残っている言葉のひとつは、これです。「言えなかったけれど、ボクの祖国はキミだと……」。指揮官の詩のような言葉のなかで聞きました。映画で使われた言葉であるにもかかわらず、真実であると思いました。どれだけ「わが祖国の繁栄のために」と言っていても、まったく見知らぬ人たちのことを考えるでしょうか? 顔さえしらない者たちのために命を差し出す勇気が持てるでしょうか? 顔のない祖国のために死の可能性と向き合えるでしょうか? わたしは、そうは思いません。もちろん、兵士たちは祖国のために力を尽くしています、間違いなく。けれど「祖国」と言うとき、彼らにとってもっとも近い者たちが思い浮かんだはずです。お母さん、お父さん、子どもたち、伴侶、恋人、友だちを考えて任地に立っていたはずです。違うでしょうか? そうでなければ、どうやって耐えられるでしょう、あの状況に。
Bir tane daha yüreğime saplan görüntü var. Filmin sonunda teröristler karakol saldıryor ve büyük bir çarpışma oluyor. Filmdi. Ama gerçek gibi bana geldi. Görmek istemememe rağmen görmem gerektiğini duydum ve elimi sıkıca tutarak izledim. Dayanamadım ama gözlerimi kapatmadım. Onu izlemek görevim olduğunu saydım. Ne kadar acı çektiysem de yüzümü yana çevirmek gerçekten kaçmaktı. Böyle düşünerek dayanmaya çalıştım. Filmde bu çarpışmadan hem bazı asker hayata kalıyor hem de terörist. Çarpışma bittikten sonra, bu olayla hiç bir alakası olmadığı gibi seren masmavi gökün altında bir asker, yaralı bir terörist bulup ona silah doğrultıyor, öfkeli görüşüyle ona bakıyor. Sonuçta bu asker ateş atmadan silahı kaldırıp ondan vazgeçiyor... Onun duygularını kelimeyle anlatmak mümkün değil ama eğer onun yerinde ben olsaydım onun gibi davranmak isterdim.
もうひとつ、心に突き刺さった映像があります。映画の最後で、テロリストたちが前哨基地を攻撃し、大きな衝突が起こります。映画です。けれど、現実のように感じたのです。見たくないけれど見なければならない気がして、手を強く握りしめながら見ました。耐えられなかったけれど、目は閉じませんでした。それを見ることが、わたしの役割だと思ったのです。どれほど辛くても、目をそらすのは現実から逃げること。そう考えて耐えようとしたのです。映画では、この衝突から数人の兵士たちが生き残ります。そしてテロリストも。衝突が終わったあと、この事件などまったく関係がなかったように広がる真っ青な空の下で、ある兵士が傷ついたテロリストを見つけ、彼に銃を突きつけます。怒りのこもった目で彼を見つめます。最後に、この兵士は発砲することなく銃を下ろし、彼を(殺すことを)放棄するのです。彼の感じたことを言葉では説明できないけれど、もしわたしが彼の立場にいたとしたら、彼と同じように振る舞いたい、そう思います。
Böyle çarpışmalarda hiç kimse kazanmaz. Doğrusu kazanan olabilir ama bu asker değil, terörist değil, tabii ki Türkiye bile değil. Bunların hepsi kendileri inciniyor hem de çok...
Film izledikten 1 hafta sonra Tokat'ta terörist ile karşılaşan 7 asker şehit düştü. Bu gerçekti. Bugün de askerler ''Vatan sağolsun'' diyerek görev yapıyor ölüm tehlikesinin yanında.
こうした紛争において、誰ひとり勝つことはありません。シビアに言えば勝つ者もあり得るけれど、それは兵士ではなく、テロリストでもなく、もちろんトルコでもない。この者たちはみな、自分自身を傷つけているのです。しかも、ひどく……。
映画を見た1週間後、トカット(トルコ黒海地方の県)でテロリストと遭遇した7人の兵士が戦死しました。これは現実です。きょうも兵士たちは「わが祖国の繁栄のために」と言いながら任務についています。死の危険のすぐそばで。
Bembeyaz kar üstüne
dağılan çiçeği unutmam.
Bembeyaz kar üstüne
dağılan kırmızı yaprak.
Çiçekleşmeye başlamış
tam o zamanda
toprağa dönmüş çiçek.
Adı bile bilmiyorum.
Nereden geldi bilmiyorum.
Ne olacak bilmiyorum.
Hiç birşeyi bilmiyorum çiçeğin.
Ama unutmam
o kırmızı yaprağı.
O kırmızılık, yaşamının işareti ki
unutmam o çiçeği.
Geçen hafta ''Nefes / Vatan Sağolsun'' adlı bir filmi izlemiştim. Doğrusu filmde söylendiklerini tam olarak, yani yüzde yüz anlayamadım, yine de çok ağır, ağır bir filmdi.
先週、『Nefes / Vatan Sağolsun - 息 / 祖国の繁栄のために』という映画を見ました。正直、映画で語られたことを完全には、つまり100%理解できなかったけれど、とても重い、、、重い映画でした。※vatan sağolsun をどう訳せば良いのか、、、英語訳は“Live long motherland”でした。
Türkiye'ile ilgileneli 6-7 sene, Türkçe öğreneli 4-5 sene oldu. Şimdiye kadar bu ülkedeki çarpışmaları - terörizmle savaş da denebilir - bir hayli duymuştum, her duyduğumda üzlüyordum, yüreğim yırtılmış gibiydi ama çok uzaktaki olay gibi, az çok benimki değil başkalarınki gibi sayıyordum. Bu film, benimle çarpışmaların arasında olan mesafe kısalttı. Benimle Türklerin ya da Türk askerlerinin arasında olan his farklılığı düzeltti.
トルコに関心をもって6〜7年、トルコ語を習い始めて4〜5年になります。これまで、この国で起こった紛争ーテロとの闘い、とも言えるーをかなり耳にしました。聞くたびに悲しかったし、心は張り裂けるようでしたが、とても遠くで起こっている事件、多かれ少なかれ、わたしの問題ではなく別の人たちの問題だと思っていました。この映画は、わたしと紛争の間にあった距離を縮めました。わたしとトルコ人たち、あるいはトルコ兵士たちの間にあった感覚のずれを改め直しました。
Şimdi içimde kalan sözlerin biri şu... ''Söyleyemedim ki vatanım sensin diye...''. Bir komtanın şiir gibi sözlerinde duymuştum. Filmde söylenen söz olmasına rağmen gerçek olduğunu zannettim. Ne kadar ''Vatan sağolsun'' derlerse de hiç tanımadıklarını düşünürler mi? Yüzü bile bilmedikleri için can verme cesaretine sahip olabilirler mi? Yüzsüz vatan için ölüm ihtimaliyle karşılaşabilirler mi? Bence hayır. Tabii ki vatan için emekler harcıyorlar şüphesiz. Oysa ''Vatan'' derken onlara en yakınları akllarına gelmiş olmalı. Annesini, babasını, çocuklarını, eşini, sevgilisini, arkadaşlarını düşünerek görev yerinde ayakta kalmış olmalılar. Değil mi? Yoksa nasıl dayanabilirler o halinde...
いま、心に残っている言葉のひとつは、これです。「言えなかったけれど、ボクの祖国はキミだと……」。指揮官の詩のような言葉のなかで聞きました。映画で使われた言葉であるにもかかわらず、真実であると思いました。どれだけ「わが祖国の繁栄のために」と言っていても、まったく見知らぬ人たちのことを考えるでしょうか? 顔さえしらない者たちのために命を差し出す勇気が持てるでしょうか? 顔のない祖国のために死の可能性と向き合えるでしょうか? わたしは、そうは思いません。もちろん、兵士たちは祖国のために力を尽くしています、間違いなく。けれど「祖国」と言うとき、彼らにとってもっとも近い者たちが思い浮かんだはずです。お母さん、お父さん、子どもたち、伴侶、恋人、友だちを考えて任地に立っていたはずです。違うでしょうか? そうでなければ、どうやって耐えられるでしょう、あの状況に。
Bir tane daha yüreğime saplan görüntü var. Filmin sonunda teröristler karakol saldıryor ve büyük bir çarpışma oluyor. Filmdi. Ama gerçek gibi bana geldi. Görmek istemememe rağmen görmem gerektiğini duydum ve elimi sıkıca tutarak izledim. Dayanamadım ama gözlerimi kapatmadım. Onu izlemek görevim olduğunu saydım. Ne kadar acı çektiysem de yüzümü yana çevirmek gerçekten kaçmaktı. Böyle düşünerek dayanmaya çalıştım. Filmde bu çarpışmadan hem bazı asker hayata kalıyor hem de terörist. Çarpışma bittikten sonra, bu olayla hiç bir alakası olmadığı gibi seren masmavi gökün altında bir asker, yaralı bir terörist bulup ona silah doğrultıyor, öfkeli görüşüyle ona bakıyor. Sonuçta bu asker ateş atmadan silahı kaldırıp ondan vazgeçiyor... Onun duygularını kelimeyle anlatmak mümkün değil ama eğer onun yerinde ben olsaydım onun gibi davranmak isterdim.
もうひとつ、心に突き刺さった映像があります。映画の最後で、テロリストたちが前哨基地を攻撃し、大きな衝突が起こります。映画です。けれど、現実のように感じたのです。見たくないけれど見なければならない気がして、手を強く握りしめながら見ました。耐えられなかったけれど、目は閉じませんでした。それを見ることが、わたしの役割だと思ったのです。どれほど辛くても、目をそらすのは現実から逃げること。そう考えて耐えようとしたのです。映画では、この衝突から数人の兵士たちが生き残ります。そしてテロリストも。衝突が終わったあと、この事件などまったく関係がなかったように広がる真っ青な空の下で、ある兵士が傷ついたテロリストを見つけ、彼に銃を突きつけます。怒りのこもった目で彼を見つめます。最後に、この兵士は発砲することなく銃を下ろし、彼を(殺すことを)放棄するのです。彼の感じたことを言葉では説明できないけれど、もしわたしが彼の立場にいたとしたら、彼と同じように振る舞いたい、そう思います。
Böyle çarpışmalarda hiç kimse kazanmaz. Doğrusu kazanan olabilir ama bu asker değil, terörist değil, tabii ki Türkiye bile değil. Bunların hepsi kendileri inciniyor hem de çok...
Film izledikten 1 hafta sonra Tokat'ta terörist ile karşılaşan 7 asker şehit düştü. Bu gerçekti. Bugün de askerler ''Vatan sağolsun'' diyerek görev yapıyor ölüm tehlikesinin yanında.
こうした紛争において、誰ひとり勝つことはありません。シビアに言えば勝つ者もあり得るけれど、それは兵士ではなく、テロリストでもなく、もちろんトルコでもない。この者たちはみな、自分自身を傷つけているのです。しかも、ひどく……。
映画を見た1週間後、トカット(トルコ黒海地方の県)でテロリストと遭遇した7人の兵士が戦死しました。これは現実です。きょうも兵士たちは「わが祖国の繁栄のために」と言いながら任務についています。死の危険のすぐそばで。
Bembeyaz kar üstüne
dağılan çiçeği unutmam.
Bembeyaz kar üstüne
dağılan kırmızı yaprak.
Çiçekleşmeye başlamış
tam o zamanda
toprağa dönmüş çiçek.
Adı bile bilmiyorum.
Nereden geldi bilmiyorum.
Ne olacak bilmiyorum.
Hiç birşeyi bilmiyorum çiçeğin.
Ama unutmam
o kırmızı yaprağı.
O kırmızılık, yaşamının işareti ki
unutmam o çiçeği.
2009-12-07
Aralık... / 12月
2009.12.07
はたと気づけば、もう12月7日。師走です。
11月末のクルバン・バイラムでは、友だちのいるアドゥヤマンまで行ってきました。もう初冬ということで、アドゥヤマンから行ける世界遺産“ネムルト・ダー”には行けないだろうな……と思っていたのですが、神の恵みか、バイラム中は晴天続きで、アドゥヤマンも日中は暖かく、ネムルト・ダーにも登れました。ラッキー♪
Hiç farkında değildim, aman bugün 7 Aralık. 2009 yılın son ayı olmuş... (Japoncada Aralık, ''hocaların koştıkları ay - shiwasu / şivas'' denir... buradaki hoca rahip anlamında. Eskiden yeni yıl hazırlaması olarak rahipler budistlerin evlerine gidip vecizeler okuyormuş, bu yüzden Aralık'ta rahpler için yoğunmuş, gerçekten koşuyormuşcasına çalışıyormuş...)
Kasım'ın sonu, Kurban Bayramında Adıyaman'da oturan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Artık kış başladığından Adıyaman'a yakın Dünya Mirası ''Nemrut Dağı''na gidemeyeceğimi zannediyordum ama Tanrı'dan rahmet!! Bayram kapısamında her gün hava güzeldi, Adıyaman'ın hava da ırıktı ve Nemrut Dağı'na bile çıkabildik!!! Çok şükür!!!
そして、きのう日曜日は全世界で行なわれた日本語能力検定試験アンカラ会場で、監視員をさせてもらってきました。トルコ人の方とペアを組んでの監視。初めての体験。わたしたちの担当は2級。
午後2時〜5時半までの試験。問題用紙を準備したり、回収したり、息つく暇もなく、たいへんでした。けれど、あんなに難しい問題を解いているんだ、このためにみんながんばって勉強したんだ、と思うと、なんだか胸が熱くなりました。日本語を勉強してくれて、ありがとう。こんなに難しい試験のためにがんばってくれて、ありがとう。みんなの努力が実るように心から祈っています。試験が終わった時、そういう気持ちでいっぱいで、トルコ語で伝えたい!と思ったけれど、言えなかった・・・。ああ、もう=))
Dün, dünyanın her yerinde düzenlenen Japonca Yeterlilik Sınavı Ankara mekanında gözetmen yapmıştım. Bir Türk ile beraber görevlendik. İlk deneyimdi. 2. seviye gözetmeniydik.
Öğleden sonra 2'den 5 buçuk'a kadar... Sınav kağıtlarını hazırlayıp dağıttık, toparlayıp götürdük... nefes aldırmadan çalışmış gibiydik... çok yoğundu ama öğrenciler o kadar zor sorlara cevap veriyorlardı ki... bu sınav için emek harcamışlar ki... gittikçe çok duygulandım, etkilendim... Japonca okuduğunuz için teşekkür ederim, bu kadar zor sınava girdiğiniz için teşekkür ederim, herkesin harcadığı emeklerin boşa gitmemesini diliyorum, başarılı olmanızı diliyorum... sınav bittiğinde böyle düşünüp Türkçe olarak söylemek istemiştim ama söyleyemedim... Utangaçlığıma lanet olsun...
はたと気づけば、もう12月7日。師走です。
11月末のクルバン・バイラムでは、友だちのいるアドゥヤマンまで行ってきました。もう初冬ということで、アドゥヤマンから行ける世界遺産“ネムルト・ダー”には行けないだろうな……と思っていたのですが、神の恵みか、バイラム中は晴天続きで、アドゥヤマンも日中は暖かく、ネムルト・ダーにも登れました。ラッキー♪
Hiç farkında değildim, aman bugün 7 Aralık. 2009 yılın son ayı olmuş... (Japoncada Aralık, ''hocaların koştıkları ay - shiwasu / şivas'' denir... buradaki hoca rahip anlamında. Eskiden yeni yıl hazırlaması olarak rahipler budistlerin evlerine gidip vecizeler okuyormuş, bu yüzden Aralık'ta rahpler için yoğunmuş, gerçekten koşuyormuşcasına çalışıyormuş...)
Kasım'ın sonu, Kurban Bayramında Adıyaman'da oturan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Artık kış başladığından Adıyaman'a yakın Dünya Mirası ''Nemrut Dağı''na gidemeyeceğimi zannediyordum ama Tanrı'dan rahmet!! Bayram kapısamında her gün hava güzeldi, Adıyaman'ın hava da ırıktı ve Nemrut Dağı'na bile çıkabildik!!! Çok şükür!!!
そして、きのう日曜日は全世界で行なわれた日本語能力検定試験アンカラ会場で、監視員をさせてもらってきました。トルコ人の方とペアを組んでの監視。初めての体験。わたしたちの担当は2級。
午後2時〜5時半までの試験。問題用紙を準備したり、回収したり、息つく暇もなく、たいへんでした。けれど、あんなに難しい問題を解いているんだ、このためにみんながんばって勉強したんだ、と思うと、なんだか胸が熱くなりました。日本語を勉強してくれて、ありがとう。こんなに難しい試験のためにがんばってくれて、ありがとう。みんなの努力が実るように心から祈っています。試験が終わった時、そういう気持ちでいっぱいで、トルコ語で伝えたい!と思ったけれど、言えなかった・・・。ああ、もう=))
Dün, dünyanın her yerinde düzenlenen Japonca Yeterlilik Sınavı Ankara mekanında gözetmen yapmıştım. Bir Türk ile beraber görevlendik. İlk deneyimdi. 2. seviye gözetmeniydik.
Öğleden sonra 2'den 5 buçuk'a kadar... Sınav kağıtlarını hazırlayıp dağıttık, toparlayıp götürdük... nefes aldırmadan çalışmış gibiydik... çok yoğundu ama öğrenciler o kadar zor sorlara cevap veriyorlardı ki... bu sınav için emek harcamışlar ki... gittikçe çok duygulandım, etkilendim... Japonca okuduğunuz için teşekkür ederim, bu kadar zor sınava girdiğiniz için teşekkür ederim, herkesin harcadığı emeklerin boşa gitmemesini diliyorum, başarılı olmanızı diliyorum... sınav bittiğinde böyle düşünüp Türkçe olarak söylemek istemiştim ama söyleyemedim... Utangaçlığıma lanet olsun...
2009-11-27
Bayram hazırlığı / バイラム準備
2009.11.27
Dün akşam ev arkadaşı, Emine saat 10'dan bayram hazırlığı olarak baklava pişirmeye başladı. Ben de biraz yardım ettim. (sadece hamuru merdane ile açtim, bulaşıklara yıkadım bu kadar, zor parçaların hepsi Emine yaptı)
きのうの晩、大家さんのエミネが、10時からバイラムの準備としてバクラヴァを作り始めました。わたしも、ほんの少しお手伝い〜♪(ただ、生地を綿棒で伸ばし、汚れ物を洗っただけだけど。難しい部分は全部エミネが担当)
İşte o baklavanın tarifi şöyleydi:
1 çay bardağı sıvı yağ, 1 çay bardağı süt, 1 kaşık yoğurt, yarım limon suyu, yarım paket vanilye, yarım paket kabartma tozu, 2 yumrta, alabildiği kadar un. (şerbet olarak; 1 litre su, 1 kilo şeker ve limon suyu, içi olarak ceviz, fıstık ve şeker, göz kararı)
さて、そのバクラヴァのレシピはこちら。
チャイグラス1杯の調理油、同1杯の牛乳、カレースプーン1杯のヨーグルト、レモン半個分の果汁、バニラパウダー半袋、ベーキングパウダー半袋、卵2個、薄力粉適宜(シャーベットとして水1リットル、砂糖1キロ、レモン半個分の果汁/くるみ、ヘーゼルナッツ、砂糖それぞれ適宜)。
Önce yukarıdaki marzemeler karıştırıyor ve kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yaptık. Sonra ceviz büyüklüğü kadar küçük parçalar kopardık. Bunu merdane ile ince ince açtık, çabı yaklaşık 50-60 santimetreydi. (aslında ben bunu iyi yapamadım, Emine yaptı) Hamuru ince ince açtıktan sonra üzerine dövdüğümüz ceviz, fındık ve şeker koyup merdane kullanarak hamuru sardık. Çizgi yaparak merdaneden çıkarıp tencereye. Sonunda üzerine erimiş margarin koyup fırına.
まず、上記の材料を混ぜ合わせ、耳たぶの柔らかさの生地を作りました。次にくるみ大ぐらいの大きさに生地を分け、これを綿棒で薄く薄く伸ばします:直径50〜60センチくらい(実際、わたしはこれがうまくできなくて、エミネがやったのですが)。生地を薄く薄く伸ばしたあと、上に砕いたクルミ、ヘーゼルナッツと砂糖を混ぜ合わせたものをふり、綿棒を使いながら生地を巻きました。シワを作りながら綿棒から取り出して天板へ。最後に溶かしマーガリンをかけてオーブンへ。
Bir tane daha farklı şekirde yaptık. Önce ceviz büyüklüğü kadar parçaladığımız hamuru küçük tabak büyüklüğünde açtık, arasında nişasta koyarak üzerüne aynı şekirde açtığımız hamur 5 tane koyduk. Bunu tencere büyüklüğünde açıp tencereye koyduktan sonra cevizler serptık. Aynı şekilde hamur ve cevizler kat kat yapıp sonunda erimiş margarin koyduk. Ve fırına.
もうひとつ違ったカタチで作りました。まず、くるみ大に小分けした生地を小さな皿程度の大きさに伸ばし、あいだにコーンスターチをまぶしながら上に同じカタチで伸ばした生地を5枚重ねます。これを天板の大きさに伸ばし、天板においたらクルミとヘーゼルナッツ、砂糖を混ぜ合わせたものをふります。同じようにして生地とクルミなどを重ね、最後に溶かしマーガリンをかけてオーブンへ。
Buraya kadar yaptık ve saat yaklaşık gece 2 idi. (Tabii ki yattık...)
Sabah şerbet yapıp pişirdiğimiz baklavanın üzerine. Çooooooooooooooook lezzetliydi. Aferin Emine!!! Ellerine sağlık!! Sen baklava ustasısın!!! Hamuru ince ince açtığı için gerçekten güzel olmuş. Ben de sanırım öğrenmişim baklava pişirmeyi. Bir gün tek başma yaparım... emin değilim de...
ここまでやって時計は夜中の2時(もちろん、寝ました)。
朝、シャーベット(シロップ)を作って、焼いておいたバクラヴァの上に。めーーーーーーーっちゃ美味かった♪ エミネ、エラい! ご馳走さま!!! バクラヴァ大将だわっ。生地を薄く薄く伸ばしたから、本当においしかった。わたしも、たぶん学んだと思う、バクラヴァの作り方。いつか、ひとりで作ります。。。たぶん。
İşte bu bayram kahvaltısı. Bundan sonra baklava yedik!! :D
で、これがバイラムの朝ご飯。このあとバクラヴァを食べました♪
Dün akşam ev arkadaşı, Emine saat 10'dan bayram hazırlığı olarak baklava pişirmeye başladı. Ben de biraz yardım ettim. (sadece hamuru merdane ile açtim, bulaşıklara yıkadım bu kadar, zor parçaların hepsi Emine yaptı)
きのうの晩、大家さんのエミネが、10時からバイラムの準備としてバクラヴァを作り始めました。わたしも、ほんの少しお手伝い〜♪(ただ、生地を綿棒で伸ばし、汚れ物を洗っただけだけど。難しい部分は全部エミネが担当)
İşte o baklavanın tarifi şöyleydi:
1 çay bardağı sıvı yağ, 1 çay bardağı süt, 1 kaşık yoğurt, yarım limon suyu, yarım paket vanilye, yarım paket kabartma tozu, 2 yumrta, alabildiği kadar un. (şerbet olarak; 1 litre su, 1 kilo şeker ve limon suyu, içi olarak ceviz, fıstık ve şeker, göz kararı)
さて、そのバクラヴァのレシピはこちら。
チャイグラス1杯の調理油、同1杯の牛乳、カレースプーン1杯のヨーグルト、レモン半個分の果汁、バニラパウダー半袋、ベーキングパウダー半袋、卵2個、薄力粉適宜(シャーベットとして水1リットル、砂糖1キロ、レモン半個分の果汁/くるみ、ヘーゼルナッツ、砂糖それぞれ適宜)。
Önce yukarıdaki marzemeler karıştırıyor ve kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yaptık. Sonra ceviz büyüklüğü kadar küçük parçalar kopardık. Bunu merdane ile ince ince açtık, çabı yaklaşık 50-60 santimetreydi. (aslında ben bunu iyi yapamadım, Emine yaptı) Hamuru ince ince açtıktan sonra üzerine dövdüğümüz ceviz, fındık ve şeker koyup merdane kullanarak hamuru sardık. Çizgi yaparak merdaneden çıkarıp tencereye. Sonunda üzerine erimiş margarin koyup fırına.
まず、上記の材料を混ぜ合わせ、耳たぶの柔らかさの生地を作りました。次にくるみ大ぐらいの大きさに生地を分け、これを綿棒で薄く薄く伸ばします:直径50〜60センチくらい(実際、わたしはこれがうまくできなくて、エミネがやったのですが)。生地を薄く薄く伸ばしたあと、上に砕いたクルミ、ヘーゼルナッツと砂糖を混ぜ合わせたものをふり、綿棒を使いながら生地を巻きました。シワを作りながら綿棒から取り出して天板へ。最後に溶かしマーガリンをかけてオーブンへ。
Bir tane daha farklı şekirde yaptık. Önce ceviz büyüklüğü kadar parçaladığımız hamuru küçük tabak büyüklüğünde açtık, arasında nişasta koyarak üzerüne aynı şekirde açtığımız hamur 5 tane koyduk. Bunu tencere büyüklüğünde açıp tencereye koyduktan sonra cevizler serptık. Aynı şekilde hamur ve cevizler kat kat yapıp sonunda erimiş margarin koyduk. Ve fırına.
もうひとつ違ったカタチで作りました。まず、くるみ大に小分けした生地を小さな皿程度の大きさに伸ばし、あいだにコーンスターチをまぶしながら上に同じカタチで伸ばした生地を5枚重ねます。これを天板の大きさに伸ばし、天板においたらクルミとヘーゼルナッツ、砂糖を混ぜ合わせたものをふります。同じようにして生地とクルミなどを重ね、最後に溶かしマーガリンをかけてオーブンへ。
Buraya kadar yaptık ve saat yaklaşık gece 2 idi. (Tabii ki yattık...)
Sabah şerbet yapıp pişirdiğimiz baklavanın üzerine. Çooooooooooooooook lezzetliydi. Aferin Emine!!! Ellerine sağlık!! Sen baklava ustasısın!!! Hamuru ince ince açtığı için gerçekten güzel olmuş. Ben de sanırım öğrenmişim baklava pişirmeyi. Bir gün tek başma yaparım... emin değilim de...
ここまでやって時計は夜中の2時(もちろん、寝ました)。
朝、シャーベット(シロップ)を作って、焼いておいたバクラヴァの上に。めーーーーーーーっちゃ美味かった♪ エミネ、エラい! ご馳走さま!!! バクラヴァ大将だわっ。生地を薄く薄く伸ばしたから、本当においしかった。わたしも、たぶん学んだと思う、バクラヴァの作り方。いつか、ひとりで作ります。。。たぶん。
İşte bu bayram kahvaltısı. Bundan sonra baklava yedik!! :D
で、これがバイラムの朝ご飯。このあとバクラヴァを食べました♪
2009-11-26
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun!!
Kurban Bayramınız kutlu, あなたのバイラムが祝福され
yüreğiniz umutlu, 心が希望で満たされ
umutlarınız artılı, 願いがポジティブであり
sevdanız kanatlı, 情熱が翼をもち
mutluluğunuz katlı, 幸せが何層にもなり
sofranız tatlı, 食卓はおいしさに満たされ
mekanınız tahtlı, あなたのいる場所が玉座になり、
ömürnüz bahtlı olsun... 人生が幸運でありますように。
Mutlu Bayramlar... バイラムおめでとう!
Sevgi ve Saygılarımla... 愛と尊敬をこめて
Kazak Mantısı Parti / カザキスタン餃子パーティー
2009.11.25
Dün arkadaşımın evinde yapılan Kazak Mantısı Partine katıldım. 2 sene önce buradayken onunla Tömer'de tanıştık, o zamandan beri arkadaşlık kurduk. Buraya gelene kadar haberleşemememiz rağmen o, bana onun akarabası gibi davranıyor her zaman... Gerçekten samimi bir insan...
きのう、友だちの家で開かれた“カザキスタン餃子パーティー”に行ってまいりまいた。2年前、ここにいたとき、彼女とは語学学校トメルで知り合い、それ以来の友だちです。今回、ここに来るまで連絡を取り合えなかったにも関わらず、彼女はわたしを親類かなにかのようにもてなしてくれます、いつも。本当に心の温かい人なのです。
Onun sayesinde dün yeni insanlarla tanıştım. İki rus, bir Amerikalı, bir Japon, iki Türk... Bayanlar toplanınca çenelerimiz durmaz!! Çoooooooook eğlenceliydi ve onların düşüncelerinden yeni bakış açılarını öğrendim.
彼女のおかげで、昨日は新しい人たちと知り合いました。2人のロシア人、アメリカ人1人、日本人1人、2人のトルコ人……女性たちが集まると、おしゃべりも止まりません!!! めっちゃ楽しかった♪ それに彼女たちの考え方から新しいモノの見方を教わりました。
Yabancı olarak yabancı bir ülkede yaşamak, uluslararası evlilik, karşılıklı anlayış... bunlar hepsi kolay iş değil tabii. Ama dün Arkadaşımın evine gelenler, herkesten iyi niyet aldım. Evet, uluslararası ilişkilerinde bir hayli problemleri yaşıyoruz. Ama biz, ülke değiliz, tabii ki mesela ben Japonum ama öncelikle insanım. Bir insan olarak, bir insanla tanışmak istiyorum. Uluslararası problemlerini tanıştığım birine yansıtmak istemiyorum. Ülke arasındaki problemler o birinin yüzünden olduğunu saymıyorum ki... Dün tanıştıklarım da aynı bakış açından dünyaya bakıyorlardı. En azından öyle hissettim. Bu yüzden çok rahat hissettim.
外国人として外国で暮らすこと、国際結婚、相互理解……これらは全部簡単なことじゃありません、もちろん。けれど、きのう友だちの家にやってきた人たちみんなからポジティブな意志を感じました。わたしたちは国際関係において、たくさんの問題を抱えています。けれど、わたしたちは国じゃない。もちろん、たとえばわたしは日本人だけれど、その前に人間です。ひとりの人として、ひとりの人と知り合いたい。国際的な問題を知り合った人に反映したくない。国と国の間の問題が、その人のせいだとは思わないから。
きのう知り合った人たちも、同じような見方で世界を見ていました。少なくとも、わたしはそう感じた。だから、とても心地よかったのです。
Türkiye'ye Türkçe öğrenmek için geldim ama tanıştıklarımdan pek çok şeyler öğrenebiliyorum ve öğrendikçe mutlu hissediyorum. Yaşadığım sürece bu duygularımı unutmak istemiyorum.
トルコに、トルコ語を勉強するためにやってきたけれど、知り合う人たちからたくさんの事を学び、学ぶにつれて幸せに感じています。生きている限り、この幸せな気持ちを忘れたくありません。
Dün arkadaşımın evinde yapılan Kazak Mantısı Partine katıldım. 2 sene önce buradayken onunla Tömer'de tanıştık, o zamandan beri arkadaşlık kurduk. Buraya gelene kadar haberleşemememiz rağmen o, bana onun akarabası gibi davranıyor her zaman... Gerçekten samimi bir insan...
きのう、友だちの家で開かれた“カザキスタン餃子パーティー”に行ってまいりまいた。2年前、ここにいたとき、彼女とは語学学校トメルで知り合い、それ以来の友だちです。今回、ここに来るまで連絡を取り合えなかったにも関わらず、彼女はわたしを親類かなにかのようにもてなしてくれます、いつも。本当に心の温かい人なのです。
Onun sayesinde dün yeni insanlarla tanıştım. İki rus, bir Amerikalı, bir Japon, iki Türk... Bayanlar toplanınca çenelerimiz durmaz!! Çoooooooook eğlenceliydi ve onların düşüncelerinden yeni bakış açılarını öğrendim.
彼女のおかげで、昨日は新しい人たちと知り合いました。2人のロシア人、アメリカ人1人、日本人1人、2人のトルコ人……女性たちが集まると、おしゃべりも止まりません!!! めっちゃ楽しかった♪ それに彼女たちの考え方から新しいモノの見方を教わりました。
Yabancı olarak yabancı bir ülkede yaşamak, uluslararası evlilik, karşılıklı anlayış... bunlar hepsi kolay iş değil tabii. Ama dün Arkadaşımın evine gelenler, herkesten iyi niyet aldım. Evet, uluslararası ilişkilerinde bir hayli problemleri yaşıyoruz. Ama biz, ülke değiliz, tabii ki mesela ben Japonum ama öncelikle insanım. Bir insan olarak, bir insanla tanışmak istiyorum. Uluslararası problemlerini tanıştığım birine yansıtmak istemiyorum. Ülke arasındaki problemler o birinin yüzünden olduğunu saymıyorum ki... Dün tanıştıklarım da aynı bakış açından dünyaya bakıyorlardı. En azından öyle hissettim. Bu yüzden çok rahat hissettim.
外国人として外国で暮らすこと、国際結婚、相互理解……これらは全部簡単なことじゃありません、もちろん。けれど、きのう友だちの家にやってきた人たちみんなからポジティブな意志を感じました。わたしたちは国際関係において、たくさんの問題を抱えています。けれど、わたしたちは国じゃない。もちろん、たとえばわたしは日本人だけれど、その前に人間です。ひとりの人として、ひとりの人と知り合いたい。国際的な問題を知り合った人に反映したくない。国と国の間の問題が、その人のせいだとは思わないから。
きのう知り合った人たちも、同じような見方で世界を見ていました。少なくとも、わたしはそう感じた。だから、とても心地よかったのです。
Türkiye'ye Türkçe öğrenmek için geldim ama tanıştıklarımdan pek çok şeyler öğrenebiliyorum ve öğrendikçe mutlu hissediyorum. Yaşadığım sürece bu duygularımı unutmak istemiyorum.
トルコに、トルコ語を勉強するためにやってきたけれど、知り合う人たちからたくさんの事を学び、学ぶにつれて幸せに感じています。生きている限り、この幸せな気持ちを忘れたくありません。
2009-11-10
Su kesildi!! / 断水!!
2009.11.10
Bugün Atatürk'ün anma günü (ölüm günü)ydü. Akşam haberlerde bugün Anıtkabir'e ziyaret edenlerin ortaya çıktı. Evet, ben de onu değerlendiriyorum ve üstün görüyorum. Ama aşırı derecede onu sevenler görünce biraz garip hissediyorum. Zaten Atatürk, kendini ilahlaştırılmasını sevmemiş... şimdiki durumu görse ne söyleyecek acaba???
きょうは、トルコ建国の父・アタチュルクの命日でした。夕方のニュースでは、きょうアヌトゥカビルを訪れた人たちが映し出されていました。もちろん、わたしも彼を重要視しているし、尊敬しています。けれど過剰に彼を愛する人たちを見ると、少し妙な気分になります。実際、アタチュルクは自身を神格化されることを好んではいなかったようですし。現状を見たら何と言われるでしょう。
Bugün arkadaşlarımla Atatürk konusundan bahsettik. O, insanların önünde 3 kez ağlamış olduğunu söylediğimde arkadaşım bana sordu ne zaman ağladığını. Ben şöyle cevap verdim. Gerçekten aşık olduğu bir kızın intihal ettiğini duyduğunda. Annesinin ölme haberini duyduğunda ve incir ağacı kesildiğini fark ettiğinde. O zaman arkadaşım bana anlattı. Annesinin öldüğünü bir toplantının esnasında duymuş Atatürk'ün gözlerinden bir iki gözyaşı akmış ama sonra o, toplantını devam etmiş. Bu, onun özelliğini iyi anlatıyor ve Japonlar genelde böyle insan çok sever. Kendinden başkalara öncelik tanıyan insan. Kendi yararından başkaların yararına öncelik tanıyan insan... En büyük fedakarlık bu bence. Sedakatlık da diyebilirim.
Ona izlemek için yüksek sesle onu sevdiğimizi söylemek gerekmiyor. Onu örnek olarak alıp yaşamak daha iyi. Böyle düşünüyorum.
きょう、友だちとアタチュルクについて話しました。彼は人の前で3度泣いたことがあると言うと、友だちが聞きました。いつ泣いたのかと。こう答えました。本当に愛した女性が自殺したのを聞いた時。母親が亡くなったというニュースを聞いた時、そしてイチジクの木が切られたのに気づいた時。すると友だちが、わたしに説明してくれました。母親が亡くなったことを、ある会議の途中で聞いたアタチュルクの目からは数粒の涙がこぼれおちたけれど、そのご彼は会議を続行したと。この話、彼のキャラクターをよく表しているし、日本人は通常こうした人をとても愛します。自分自身よりも他人を優先する人。自身の利益よりも、他人の利益を優先する人。最も偉大な献身とは、これだと思います。忠誠(あるいは“義”)とも言えるでしょう。
彼に追従するために、大きな声で愛していると言う必要はありません。彼を手本として生きる方がずっといい。そう思います。
Bu arada dün akşam saat 8 cıvarında aniden su kesildi. Akılma 2 sene önceki kabus geldi... eğer su gelmezse ne yapacağım??? Bu sabah biriyle buluşacaktım, düş yapmadan nasıl evden çıkabilirim diye... ama çok şükür, sabah saat 7 civarında tekrar geldi. Ben hem elektrik hem su, hem de gaz gibi şeyler kesilmek hiç dayanamıyorum, fakat böyle olunca sunun ne kadar önemli olduğunu gerçekten anlıyorum... musluk çevirirsek hiç zorlamadan su alabileceğimiz dünyada nasıl sunun önemini anlayabiliriz??? Tabii ki su kesilmesin de...
ところで、きのうの晩8時頃、突然断水しました。頭に浮かんだのは2年前の悪夢。もし水が出なかったら??? 今朝はある人と会う予定で、シャワーを浴びずにどうやって外出できるかと……。でも幸運にも朝7時頃、ふたたび水が出ました。わたしは電気、水、ガスといったものが断たれるのが我慢できません。けれど、こんなことが起こると、水がどれほど大切か、本当にわかります。蛇口をひねれば苦もなく水が出る。そんな世界でどうやったら水の大切さを理解できるでしょう。もちろん、断水しないでほしいけど。
Bugün Atatürk'ün anma günü (ölüm günü)ydü. Akşam haberlerde bugün Anıtkabir'e ziyaret edenlerin ortaya çıktı. Evet, ben de onu değerlendiriyorum ve üstün görüyorum. Ama aşırı derecede onu sevenler görünce biraz garip hissediyorum. Zaten Atatürk, kendini ilahlaştırılmasını sevmemiş... şimdiki durumu görse ne söyleyecek acaba???
きょうは、トルコ建国の父・アタチュルクの命日でした。夕方のニュースでは、きょうアヌトゥカビルを訪れた人たちが映し出されていました。もちろん、わたしも彼を重要視しているし、尊敬しています。けれど過剰に彼を愛する人たちを見ると、少し妙な気分になります。実際、アタチュルクは自身を神格化されることを好んではいなかったようですし。現状を見たら何と言われるでしょう。
Bugün arkadaşlarımla Atatürk konusundan bahsettik. O, insanların önünde 3 kez ağlamış olduğunu söylediğimde arkadaşım bana sordu ne zaman ağladığını. Ben şöyle cevap verdim. Gerçekten aşık olduğu bir kızın intihal ettiğini duyduğunda. Annesinin ölme haberini duyduğunda ve incir ağacı kesildiğini fark ettiğinde. O zaman arkadaşım bana anlattı. Annesinin öldüğünü bir toplantının esnasında duymuş Atatürk'ün gözlerinden bir iki gözyaşı akmış ama sonra o, toplantını devam etmiş. Bu, onun özelliğini iyi anlatıyor ve Japonlar genelde böyle insan çok sever. Kendinden başkalara öncelik tanıyan insan. Kendi yararından başkaların yararına öncelik tanıyan insan... En büyük fedakarlık bu bence. Sedakatlık da diyebilirim.
Ona izlemek için yüksek sesle onu sevdiğimizi söylemek gerekmiyor. Onu örnek olarak alıp yaşamak daha iyi. Böyle düşünüyorum.
きょう、友だちとアタチュルクについて話しました。彼は人の前で3度泣いたことがあると言うと、友だちが聞きました。いつ泣いたのかと。こう答えました。本当に愛した女性が自殺したのを聞いた時。母親が亡くなったというニュースを聞いた時、そしてイチジクの木が切られたのに気づいた時。すると友だちが、わたしに説明してくれました。母親が亡くなったことを、ある会議の途中で聞いたアタチュルクの目からは数粒の涙がこぼれおちたけれど、そのご彼は会議を続行したと。この話、彼のキャラクターをよく表しているし、日本人は通常こうした人をとても愛します。自分自身よりも他人を優先する人。自身の利益よりも、他人の利益を優先する人。最も偉大な献身とは、これだと思います。忠誠(あるいは“義”)とも言えるでしょう。
彼に追従するために、大きな声で愛していると言う必要はありません。彼を手本として生きる方がずっといい。そう思います。
Bu arada dün akşam saat 8 cıvarında aniden su kesildi. Akılma 2 sene önceki kabus geldi... eğer su gelmezse ne yapacağım??? Bu sabah biriyle buluşacaktım, düş yapmadan nasıl evden çıkabilirim diye... ama çok şükür, sabah saat 7 civarında tekrar geldi. Ben hem elektrik hem su, hem de gaz gibi şeyler kesilmek hiç dayanamıyorum, fakat böyle olunca sunun ne kadar önemli olduğunu gerçekten anlıyorum... musluk çevirirsek hiç zorlamadan su alabileceğimiz dünyada nasıl sunun önemini anlayabiliriz??? Tabii ki su kesilmesin de...
ところで、きのうの晩8時頃、突然断水しました。頭に浮かんだのは2年前の悪夢。もし水が出なかったら??? 今朝はある人と会う予定で、シャワーを浴びずにどうやって外出できるかと……。でも幸運にも朝7時頃、ふたたび水が出ました。わたしは電気、水、ガスといったものが断たれるのが我慢できません。けれど、こんなことが起こると、水がどれほど大切か、本当にわかります。蛇口をひねれば苦もなく水が出る。そんな世界でどうやったら水の大切さを理解できるでしょう。もちろん、断水しないでほしいけど。
2009-10-29
Şehit Ağacı / 戦死者の木
2009.10.29 Cumhuriyet Bayramı - 共和国記念日
Bugün televizyon izlerken Ankara Kızılcahamam ilçesinde ''Şehit Ağacı'' adlı anıt yapıldığını öğrendim. Bu ağaç, 1980'den beri terörle mücadelede şehit olan Mehmetçiklerin anıtı olarak heykeltıraş Derviş Özer tarafından planlanmış ve Cumhuriyet Bayramı oolan bugün açılmış.
きょう、テレビを見ているとき、アンカラのクズルジャハマムという郡部で“戦死者の木”というモニュメントが作られたことを知りました。この木は、1980年以降にテロとの闘争で戦死した兵士の記念碑として彫刻家であるデルヴィシュ・オゼル氏により企画され、共和国記念日のきょう、公開されました。
Bu anıtı planlamış heykeltıraş doktor Derviş Özer'in niye bunu yaptığını şöyle anlatmış.
“Yaklaşık 12 yıl önce ailemle tatile giderken Afyonkarahisar yakınlarında bir sabah vakti mola verdik. Mola verdiğimiz çay bahçesine bizden sonra üzerleri perişan, saçları sakalları birbirine karışmış birkaç kişi geldi. Ortalıkta oynayan 3 yaşındaki kızımı onlardan korumak için davrandığımda bu adamların şehit cenazesi taşıyan köylüler olduğunu fark ettim ve işte o zaman kendimden çok utandım. Ben kendi çocuğumu onlardan korurken, onlardan belki de biri çocuğunu bu vatan için feda etmişti.”
この記念碑を企画した彫刻家、デルヴィシュ・オゼル博士は、どうしてこれを作ったのかを次のように説明しています。
「12年ほどまえ、家族とともに休暇に出かけたとき、アフィヨンカラヒサルの近くで朝の休憩をとりました。休んでいた喫茶店で、わたしたちの後から身なりのみすぼらしい、髪とヒゲがごちゃ混ぜになったような数人の男たちがやってきました。そこで遊んでいた3歳の娘を彼らから守ろうとしていたとき、わたしはこの男たちが戦死者を埋葬するために棺を運んでいる村人なのだと気づいて自分をとても恥ずかしく思いました。わたしが自分の子どもを(妙な男たちだと思って)遠ざけようとしたとき、彼らのうちのおそらく一人は息子を祖国のために捧げていたのです。」
Heykeltıraş, bu Şehit Ağacı'nı gerçekleştirmek için 1980 yılından günümüze kadar kaç kişi şehit olduğunu ve bunların isimleri, doğum ve ölüm tarihlerini Genel Kurmaydan öğrenmiş. Bunkarı tek tek künyelere yazmış. Bu çalışmalarda neyi düşündüğünü şöyle söylemış.
''Ben bunları yazarken çok duygurandım ve hep düşündüm; bu çocuklar birini sevdi mi?, birine aşık oldu mu?, sevgilisi var mıydı?, çocuğu var mıydı?, bir işi var mıydı?, bir sinemaya gitmiş miydi?, 21 yaşında gencecik bu çocukların isimlerini yazarken hepsine bir hikaye uydurdum.''
彫刻家は、この“戦死者の木”を実現させるために1980年〜今日までに何人が戦死者となったのか、また彼らの名前、生年、没年をトルコ共和国参謀本部から学び、それらをひとつひとつ(軍人が身につける)識別票に刻印していきました。この作業のとき、何を考えたのか次のように語っています。
「わたしは、これらを刻印しているとき、とても心を動かされ、また考え込みました。この子どもたちは誰かを好きだったのか。恋に落ちたのか。恋人はいたのか。子どもはいたのか。仕事はあったのか。映画を見に行ったことがあったか。21歳の若きこの子どもたちの名前を刻印していたとき、それぞれの物語を綴っていました。」
Evet, ben de her zaman düşünürüm. Haberlerde insanların hayatını kaybettiğini izlerken, özellikle savaşta ya da çarpışmada şehit olanları görürken onların çocuğunu, sevgilisini, ana babasını, arkadaşlarını düşünürüm. Ve kendimi onların yerlerine koyup ağlıyorum. Gerçekten yüreğim parçalanıyor böyle zamanlarda... Böyle düşünceme kapılırken ev arkadaşım bana söyledi. ''Bak, bu şehitlerin çocuğunu, eşini, sevgilisini düşündün mü? Onlara düşmanlarından... yani teröristlerinden nefret etmemeleri gerektiğini söyleyebilir misin?''.
Tabii ki söyleyemem. Nasıl söyleyebilirim onalara? Ama yine de dilerim. Onların çektiği acı azarsın ve insan sevsin diye. Kin duygylarından sadece kin duygular doğar. Aksine sevgiden sevgi doğar, öyle inanıyorum ki yine de onların vicdanını kurtarsın diye ümit ederim. Kendisinin çektiği acı iyi bildiği için aynı acı başkalara vermek istemesin diye.
そう、わたしもいつも考えます。ニュースで人々が命を落とすのを見る時、特に戦争や紛争で戦死者たちを見る時、彼らの子どもを、愛する人を、両親を、友だちたちを考えます。そして、自分を彼らの立場において泣くのです。本当に、心がバラバラになります、そんなときは。こんな考えに取り憑かれていたとき、うちの大家さんが言いました。「見ろよ、この戦死者たちの子どものことを、妻のことを、恋人のことを考えたことがあるか? 彼らに、敵を、、、つまりテロリストたちを憎むなと言えるか?」
もちろん言えません。どうやったら言えるでしょう。でも、それでも願います。彼らの味わった哀しみが薄れるようにと。そして人を愛してと。憎しみという感情からは憎しみしか生まれない。反対に、愛情からは愛情が生まれる。そう信じているから、やっぱり彼らの良心が救われますようにと願います。自身が味わった哀しみをよく知っているからこそ、同じ哀しみを他の人味わわせたくないと思ってほしい。
Şehit Ağacı ; şehitleri unutmamak için çok önemli bir eser, umarım aynı acı çekenler artmazsın...
戦死者の木;戦死者を忘れないためのとても重要な作品です。願わくは、同じ苦しみを味わう人が増えることのないように。。。
Fotoğrafların kaynağı : Video Milliyet
Bugün televizyon izlerken Ankara Kızılcahamam ilçesinde ''Şehit Ağacı'' adlı anıt yapıldığını öğrendim. Bu ağaç, 1980'den beri terörle mücadelede şehit olan Mehmetçiklerin anıtı olarak heykeltıraş Derviş Özer tarafından planlanmış ve Cumhuriyet Bayramı oolan bugün açılmış.
きょう、テレビを見ているとき、アンカラのクズルジャハマムという郡部で“戦死者の木”というモニュメントが作られたことを知りました。この木は、1980年以降にテロとの闘争で戦死した兵士の記念碑として彫刻家であるデルヴィシュ・オゼル氏により企画され、共和国記念日のきょう、公開されました。
Bu anıtı planlamış heykeltıraş doktor Derviş Özer'in niye bunu yaptığını şöyle anlatmış.
“Yaklaşık 12 yıl önce ailemle tatile giderken Afyonkarahisar yakınlarında bir sabah vakti mola verdik. Mola verdiğimiz çay bahçesine bizden sonra üzerleri perişan, saçları sakalları birbirine karışmış birkaç kişi geldi. Ortalıkta oynayan 3 yaşındaki kızımı onlardan korumak için davrandığımda bu adamların şehit cenazesi taşıyan köylüler olduğunu fark ettim ve işte o zaman kendimden çok utandım. Ben kendi çocuğumu onlardan korurken, onlardan belki de biri çocuğunu bu vatan için feda etmişti.”
この記念碑を企画した彫刻家、デルヴィシュ・オゼル博士は、どうしてこれを作ったのかを次のように説明しています。
「12年ほどまえ、家族とともに休暇に出かけたとき、アフィヨンカラヒサルの近くで朝の休憩をとりました。休んでいた喫茶店で、わたしたちの後から身なりのみすぼらしい、髪とヒゲがごちゃ混ぜになったような数人の男たちがやってきました。そこで遊んでいた3歳の娘を彼らから守ろうとしていたとき、わたしはこの男たちが戦死者を埋葬するために棺を運んでいる村人なのだと気づいて自分をとても恥ずかしく思いました。わたしが自分の子どもを(妙な男たちだと思って)遠ざけようとしたとき、彼らのうちのおそらく一人は息子を祖国のために捧げていたのです。」
Heykeltıraş, bu Şehit Ağacı'nı gerçekleştirmek için 1980 yılından günümüze kadar kaç kişi şehit olduğunu ve bunların isimleri, doğum ve ölüm tarihlerini Genel Kurmaydan öğrenmiş. Bunkarı tek tek künyelere yazmış. Bu çalışmalarda neyi düşündüğünü şöyle söylemış.
''Ben bunları yazarken çok duygurandım ve hep düşündüm; bu çocuklar birini sevdi mi?, birine aşık oldu mu?, sevgilisi var mıydı?, çocuğu var mıydı?, bir işi var mıydı?, bir sinemaya gitmiş miydi?, 21 yaşında gencecik bu çocukların isimlerini yazarken hepsine bir hikaye uydurdum.''
彫刻家は、この“戦死者の木”を実現させるために1980年〜今日までに何人が戦死者となったのか、また彼らの名前、生年、没年をトルコ共和国参謀本部から学び、それらをひとつひとつ(軍人が身につける)識別票に刻印していきました。この作業のとき、何を考えたのか次のように語っています。
「わたしは、これらを刻印しているとき、とても心を動かされ、また考え込みました。この子どもたちは誰かを好きだったのか。恋に落ちたのか。恋人はいたのか。子どもはいたのか。仕事はあったのか。映画を見に行ったことがあったか。21歳の若きこの子どもたちの名前を刻印していたとき、それぞれの物語を綴っていました。」
Evet, ben de her zaman düşünürüm. Haberlerde insanların hayatını kaybettiğini izlerken, özellikle savaşta ya da çarpışmada şehit olanları görürken onların çocuğunu, sevgilisini, ana babasını, arkadaşlarını düşünürüm. Ve kendimi onların yerlerine koyup ağlıyorum. Gerçekten yüreğim parçalanıyor böyle zamanlarda... Böyle düşünceme kapılırken ev arkadaşım bana söyledi. ''Bak, bu şehitlerin çocuğunu, eşini, sevgilisini düşündün mü? Onlara düşmanlarından... yani teröristlerinden nefret etmemeleri gerektiğini söyleyebilir misin?''.
Tabii ki söyleyemem. Nasıl söyleyebilirim onalara? Ama yine de dilerim. Onların çektiği acı azarsın ve insan sevsin diye. Kin duygylarından sadece kin duygular doğar. Aksine sevgiden sevgi doğar, öyle inanıyorum ki yine de onların vicdanını kurtarsın diye ümit ederim. Kendisinin çektiği acı iyi bildiği için aynı acı başkalara vermek istemesin diye.
そう、わたしもいつも考えます。ニュースで人々が命を落とすのを見る時、特に戦争や紛争で戦死者たちを見る時、彼らの子どもを、愛する人を、両親を、友だちたちを考えます。そして、自分を彼らの立場において泣くのです。本当に、心がバラバラになります、そんなときは。こんな考えに取り憑かれていたとき、うちの大家さんが言いました。「見ろよ、この戦死者たちの子どものことを、妻のことを、恋人のことを考えたことがあるか? 彼らに、敵を、、、つまりテロリストたちを憎むなと言えるか?」
もちろん言えません。どうやったら言えるでしょう。でも、それでも願います。彼らの味わった哀しみが薄れるようにと。そして人を愛してと。憎しみという感情からは憎しみしか生まれない。反対に、愛情からは愛情が生まれる。そう信じているから、やっぱり彼らの良心が救われますようにと願います。自身が味わった哀しみをよく知っているからこそ、同じ哀しみを他の人味わわせたくないと思ってほしい。
Şehit Ağacı ; şehitleri unutmamak için çok önemli bir eser, umarım aynı acı çekenler artmazsın...
戦死者の木;戦死者を忘れないためのとても重要な作品です。願わくは、同じ苦しみを味わう人が増えることのないように。。。
Fotoğrafların kaynağı : Video Milliyet
2009-10-27
Bir Japon Gencin Çektiği film ''Backdrop Kurdistan''/映画『バック☆ドロップ クルディスタン』
2009.10.27
Geçen sene Japonya'da bir Kürt ailesine odaklanan bir belgesel film vizyona girmişti. Fotoğraf ve film enstitüsünde okumuş 24 yaşındaki bir genç tarafından çekilmiş bu film, küçük sinema salonlarına çıktığı için sanırım o kadar revaçta olmamış, ama yine de insanı ana konusu düşündürüyormuş : Maalesef hala bunu izleyemedim ama arkadaşımdan duyduğuma göre ve film tanıtımı sitesinde okuduğuma göre şunları yazabilirim.
昨年、日本でクルド人家族にフォーカスしたドキュメンタリー映画が公開されました。写真映画専門学校で学んだ24歳の若者によって撮影されたこの映画は、ミニシアターで公開されたため、おそらくそれほどポピュラーではないでしょう。それでもなお、見る人を考え込ませるようです。残念ながら、わたしはまだこの映画を見ていないのですが、友だちから聞き、また映画のウェブサイトで読んだことに基づいてこれを書きました。
Yönetici olan bu genç - adı Nomoto - Saitama ilçesinde yapılan nevruz şenliğine katıldığında bir kürt ile tanışmış ve onun başta kendisi olmak üzere ailesinin de Türkiye'den kaçmış mülteci olduğunu öğrenmiş. Aslında Japonya devleti onları mülteci olarak kabul etmemiş yalnız UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından kabul edilmiş. Buna rağmen bu Kürt ailesinin babası ve oğlu, Japonya Göçmen Bürosu tarafından Türkiye'ye zorla gönderilmiş. Buna karşı çıkan Japonya'daki bazı dernekler, kurumlar ve halk protesto etmiş, Nomoto ise bu kürt ailesini film olarak kaydederek birlikte bu etkinliğe katılmış.
Nomoto, kaydettiği görüntülerle film yapmaya karar verdiğinde onların niye Japonya'ya geldiklerini, Japon olan kendisinin onlara nasıl karşılaştırması gerektiğini derin derin düşünmüş ve kendine özgü cevap aramak için zorla memlekete geri gönderilmesinden 1 yıl sonra babası ve oğluna takip edip Türkiye'ye gelmiş.
同映画の監督である若者〜名前は野本 大〜は、埼玉県で行なわれたネヴルーズ祭に参加した際、あるクルド人と知り合い、彼をはじめ、彼の家族もまたトルコから逃亡してきた難民であることを知ります。実際、日本政府は彼らを難民としては認めていなかったのですが、UNHCR(国連難民高等弁務官事務所)によっては認められていました。にも関わらず、このクルド人家族の親父さんと息子は、日本の入国管理局によってトルコへと強制送還されてしまいます。これに反対する日本のいくつかの協会やグループ、国民は抗議活動を行い、野本もまたクルド人家族を映像として撮影しつつ、ともに抗議活動に参加しました。
野本は、撮影した映像を映画としてまとめることを決意した際、彼らがどうして日本にやってきたのか、日本人である自分はどのように彼らに接するべきなのかを深く考え、自身の答えを見つけるために強制送還の1年後、クルド人の親父さんと息子を追ってトルコにやってきます。
Türkiye'ye gelmeden önce Nomoto, bu kürt ailesinin mağdur olduğunu düşünüyormuş, bu yüzden Japonya devletinin kararına ve Japonya Göçmen Bürosunun kararına karşı çıkmış. Ama Türkiye'ye geldikten sonra kürtlerin içinde bile farklı düşünceler olduğunu görmüş. Örneğin Türkiye'ye gönderilmiş babasının babası, Atatürk'ü çok seviyor ve gerçek milliyetçiymiş. Bir tarafta Kürt olmasına rağmen ''Ne mutlu Türküm diyene.'' diyenler diğer tarafta bu ailenin Nomoto'yu kandırdığını söyleyenler varmış. Türkiye'de yaşayan kürtlerin bu aileden farklı olduğunu, hepsi kendilerinin mağdur olduğunu düşümediklerini anlamış.
トルコへやって来る前、野本はこのクルド人家族が(民族圧政の)被害者であると考えていました。だからこそ日本政府の決定や入管の決定に反対したのです。ところが、トルコへやってきてからクルド人のなかでさえも異なる考え方があることに気づきます。たとえば、トルコへ強制送還された親父さんの親父さんはアタチュルクが好きな共和国主義者でした。ある者はクルド人であるにも関わらず「トルコ人であることは幸せだ」と言い、ある者はこの家族が野本をだましていると言います。トルコに住むクルド人たちが、この家族とは違っているということを、クルド人全員が被害者であるとは考えてはいないということを理解するのです。
Sonuçta Nomoto, bu filmde kendi düşüncesini o kadar göstermemiş, sadece kafasını karıştıranları dürüstçe ekrana yansıtmış. Bir taraftan görünce tanıdık olan kürt ailesi mağdur, diğer tarafından görünce farklı bakış açıları da çıkar. Japonya'da babası ve oğlunun zorla memlekete geri gönderilme olayı duyumcu şekilde ortaya çıkmıştı : Bu aile Türkiye'ye zorla geri gönderilirse ağır ceza alacakları söyleniyormuş. Ama onlar ceza aldı mı? Hangisinin doğru olduğunu, kimin doğru söylediğini yargılamak kolay iş değil. Ancak bu film en azından kürtler içinde bile rengarenk düşünceler olduğunu göstermiş.
Fırsat bulursam ben de bu filmi izleyeceğim. Mağdur problemi olarak değil, kürt problemi olarak da değil, böyle bir sorunla karşılaşan Japon gencinin kendi duygularını nasıl ekrana yansıttığını görmek için izleyeceğim.
結果的に、野本はこの映画でそれほど自分の考えを見せてはいないようです(もちろん、そういう一面もあるでしょうが)。ただ、頭が混乱したことを正直にスクリーンに映し出したのでしょう。ある一方から見れば知り合いのクルド人家族は被害者であり、また別の方から見れば異なった見方、考え方が出て来る。日本では当時、親父さんと息子が強制送還された事件がセンセーショナルなニュースになり、この家族は送還されれば重罪を問われると言われていました。けれど、彼らは罪を受けたのでしょうか(補足:いまはニュージーランドで暮らしているそうですが)。どれが正しくて、誰が正しいことを言っているのか判断するのは簡単ではありません。しかしながら、この映画は少なくともクルド人のなかさえも、さまざまな考え方があることを示しています。
チャンスがあれば、この映画を見ようと思います。難民問題としてではなく、またクルド問題としてでもなく、こうした問題に直面した日本の若者が自身の感情をどのようにスクリーンに映し出したのかを見るために。
Belgesel film ''Backdrop Kurdistan'' web sitesi : http://www.back-drop-kurdistan.com/
http://www.back-drop-kurdistan.com/news.html
Geçen sene Japonya'da bir Kürt ailesine odaklanan bir belgesel film vizyona girmişti. Fotoğraf ve film enstitüsünde okumuş 24 yaşındaki bir genç tarafından çekilmiş bu film, küçük sinema salonlarına çıktığı için sanırım o kadar revaçta olmamış, ama yine de insanı ana konusu düşündürüyormuş : Maalesef hala bunu izleyemedim ama arkadaşımdan duyduğuma göre ve film tanıtımı sitesinde okuduğuma göre şunları yazabilirim.
昨年、日本でクルド人家族にフォーカスしたドキュメンタリー映画が公開されました。写真映画専門学校で学んだ24歳の若者によって撮影されたこの映画は、ミニシアターで公開されたため、おそらくそれほどポピュラーではないでしょう。それでもなお、見る人を考え込ませるようです。残念ながら、わたしはまだこの映画を見ていないのですが、友だちから聞き、また映画のウェブサイトで読んだことに基づいてこれを書きました。
Yönetici olan bu genç - adı Nomoto - Saitama ilçesinde yapılan nevruz şenliğine katıldığında bir kürt ile tanışmış ve onun başta kendisi olmak üzere ailesinin de Türkiye'den kaçmış mülteci olduğunu öğrenmiş. Aslında Japonya devleti onları mülteci olarak kabul etmemiş yalnız UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından kabul edilmiş. Buna rağmen bu Kürt ailesinin babası ve oğlu, Japonya Göçmen Bürosu tarafından Türkiye'ye zorla gönderilmiş. Buna karşı çıkan Japonya'daki bazı dernekler, kurumlar ve halk protesto etmiş, Nomoto ise bu kürt ailesini film olarak kaydederek birlikte bu etkinliğe katılmış.
Nomoto, kaydettiği görüntülerle film yapmaya karar verdiğinde onların niye Japonya'ya geldiklerini, Japon olan kendisinin onlara nasıl karşılaştırması gerektiğini derin derin düşünmüş ve kendine özgü cevap aramak için zorla memlekete geri gönderilmesinden 1 yıl sonra babası ve oğluna takip edip Türkiye'ye gelmiş.
同映画の監督である若者〜名前は野本 大〜は、埼玉県で行なわれたネヴルーズ祭に参加した際、あるクルド人と知り合い、彼をはじめ、彼の家族もまたトルコから逃亡してきた難民であることを知ります。実際、日本政府は彼らを難民としては認めていなかったのですが、UNHCR(国連難民高等弁務官事務所)によっては認められていました。にも関わらず、このクルド人家族の親父さんと息子は、日本の入国管理局によってトルコへと強制送還されてしまいます。これに反対する日本のいくつかの協会やグループ、国民は抗議活動を行い、野本もまたクルド人家族を映像として撮影しつつ、ともに抗議活動に参加しました。
野本は、撮影した映像を映画としてまとめることを決意した際、彼らがどうして日本にやってきたのか、日本人である自分はどのように彼らに接するべきなのかを深く考え、自身の答えを見つけるために強制送還の1年後、クルド人の親父さんと息子を追ってトルコにやってきます。
Türkiye'ye gelmeden önce Nomoto, bu kürt ailesinin mağdur olduğunu düşünüyormuş, bu yüzden Japonya devletinin kararına ve Japonya Göçmen Bürosunun kararına karşı çıkmış. Ama Türkiye'ye geldikten sonra kürtlerin içinde bile farklı düşünceler olduğunu görmüş. Örneğin Türkiye'ye gönderilmiş babasının babası, Atatürk'ü çok seviyor ve gerçek milliyetçiymiş. Bir tarafta Kürt olmasına rağmen ''Ne mutlu Türküm diyene.'' diyenler diğer tarafta bu ailenin Nomoto'yu kandırdığını söyleyenler varmış. Türkiye'de yaşayan kürtlerin bu aileden farklı olduğunu, hepsi kendilerinin mağdur olduğunu düşümediklerini anlamış.
トルコへやって来る前、野本はこのクルド人家族が(民族圧政の)被害者であると考えていました。だからこそ日本政府の決定や入管の決定に反対したのです。ところが、トルコへやってきてからクルド人のなかでさえも異なる考え方があることに気づきます。たとえば、トルコへ強制送還された親父さんの親父さんはアタチュルクが好きな共和国主義者でした。ある者はクルド人であるにも関わらず「トルコ人であることは幸せだ」と言い、ある者はこの家族が野本をだましていると言います。トルコに住むクルド人たちが、この家族とは違っているということを、クルド人全員が被害者であるとは考えてはいないということを理解するのです。
Sonuçta Nomoto, bu filmde kendi düşüncesini o kadar göstermemiş, sadece kafasını karıştıranları dürüstçe ekrana yansıtmış. Bir taraftan görünce tanıdık olan kürt ailesi mağdur, diğer tarafından görünce farklı bakış açıları da çıkar. Japonya'da babası ve oğlunun zorla memlekete geri gönderilme olayı duyumcu şekilde ortaya çıkmıştı : Bu aile Türkiye'ye zorla geri gönderilirse ağır ceza alacakları söyleniyormuş. Ama onlar ceza aldı mı? Hangisinin doğru olduğunu, kimin doğru söylediğini yargılamak kolay iş değil. Ancak bu film en azından kürtler içinde bile rengarenk düşünceler olduğunu göstermiş.
Fırsat bulursam ben de bu filmi izleyeceğim. Mağdur problemi olarak değil, kürt problemi olarak da değil, böyle bir sorunla karşılaşan Japon gencinin kendi duygularını nasıl ekrana yansıttığını görmek için izleyeceğim.
結果的に、野本はこの映画でそれほど自分の考えを見せてはいないようです(もちろん、そういう一面もあるでしょうが)。ただ、頭が混乱したことを正直にスクリーンに映し出したのでしょう。ある一方から見れば知り合いのクルド人家族は被害者であり、また別の方から見れば異なった見方、考え方が出て来る。日本では当時、親父さんと息子が強制送還された事件がセンセーショナルなニュースになり、この家族は送還されれば重罪を問われると言われていました。けれど、彼らは罪を受けたのでしょうか(補足:いまはニュージーランドで暮らしているそうですが)。どれが正しくて、誰が正しいことを言っているのか判断するのは簡単ではありません。しかしながら、この映画は少なくともクルド人のなかさえも、さまざまな考え方があることを示しています。
チャンスがあれば、この映画を見ようと思います。難民問題としてではなく、またクルド問題としてでもなく、こうした問題に直面した日本の若者が自身の感情をどのようにスクリーンに映し出したのかを見るために。
Belgesel film ''Backdrop Kurdistan'' web sitesi : http://www.back-drop-kurdistan.com/
http://www.back-drop-kurdistan.com/news.html
2009-10-26
Yaz saati uygulaması bitti. / 夏時間終了
2009.10.26
Geçen Cumartesi günü, yaz saati uygulaması bitti. Akşam saat 10 civarında ev arkadaşım bana saatimi bir saat geriye ayarlamamı gerektiğini söyledi. Önce ne söylediğini anlamadım, benimle dalga mı geçiyor falan diye zannettim de... birazdan anladım. Evet, Türkiye'de yaz saati uygulaması yapıldığından dolayı Ekim ayın son Pazar gününde saati bir saat geriye düzenlenir, bu tüm Avrupa'da kabul edilen sistem (Ekim ayın son Pazar günü gece 1'de gece yarısı olur, Mart ayın son Pazar günü gece yarısında gece saat 1 olur.)
先週の土曜日、夏時間が終了。夜10時頃、お世話になっているお家の人がわたしに時計を1時間戻す必要があると言いました。最初は何を言っているのか分からず、冗談かな?と思ったのですが、少しして気づきました。そう、トルコは夏時間を採用しているため10月の最終日曜日に時計が1時間戻されるのです。これは全ヨーロッパで採用されているシステム(10月最終日曜日の午前1時が深夜0時になり、3月最終日曜日の深夜0時が午前1時になります)。
Bu yüzden Cumartesi günü akşam bir saat daha elde etmiş gibi oldum. Ama... Pazar günü akşam bu keyfi kaçtı. Akşam saat 5'te hava karardığı için gün erken bitmiş oldu. Yazın akşamı saat 8'de bile henüz aydınlık olurdu, buna benzedersem 3 saat falan gün kısalmış gibi.
このため土曜日の夜は1時間得したようなことになりました。でも……日曜日の夕方にこの気分は消滅。夕方5時には暗くなっちゃって1日が早く終わっちゃったのです。夏には夜8時でもまだ明るかったのに。これに比べると3時間くらい1日が短くなったよう。
Fakat, bu sabah fark ettim. Sabah erken aydınlanıyor. Tamam, o zaman erken kalkayım. :D
Bu arada.. Yaz saati uygulaması başlarken bir saat kaybetmiş gibi hissederler mi?
でも、今朝気づきました。朝早くから明るくなっているのです。そうか、だったら早起きしようっと。
ところで、夏時間が始まる時に1時間損したようには感じないのかしら?
Not: Dün gece dev maç - Fenerbahçe vs. Galatasaray - vardı. Fenerim yendi! Alex'ın 2'nci golu hakkında kusura bakmayın. Galiba Galatasaray'ın kalecisi faul yapmamış... en azından bana öyle gözüktü.. ama bu da futbol. Maçından önce tahminim 3-0 idi. Sonuçta 3-1 oldu. Güzel. Ama niye maç başlamadan önce çatışma gibi oldu? Yapma ya... sahada kavga değil futbol oynasınlar!!
追記:昨日のよるビッグ・マッチ 〜 フェネルバフチェ vs. ガラタサライ 〜がありました。わがフェネル勝利! アレックスの2つめのゴールについてはスミマセン。おそらくガラタサライのキーパーはファウルしてなかった。少なくともわたしにはそう見えました。でも、それもまたサッカーです。試合前の予想は3-0でしたが、結果的に3-1で終わりました。でもぉ、なんで試合前にケンカみたいになるかなぁ。やめてよね……ピッチではケンカじゃなくサッカーしてほしい!!
Futbol Fotoğrafı Kaynağı : Radikal Gazetesi İnternet sitesinden.
サッカー写真出典:ラディカル新聞インターネットサイトより
Geçen Cumartesi günü, yaz saati uygulaması bitti. Akşam saat 10 civarında ev arkadaşım bana saatimi bir saat geriye ayarlamamı gerektiğini söyledi. Önce ne söylediğini anlamadım, benimle dalga mı geçiyor falan diye zannettim de... birazdan anladım. Evet, Türkiye'de yaz saati uygulaması yapıldığından dolayı Ekim ayın son Pazar gününde saati bir saat geriye düzenlenir, bu tüm Avrupa'da kabul edilen sistem (Ekim ayın son Pazar günü gece 1'de gece yarısı olur, Mart ayın son Pazar günü gece yarısında gece saat 1 olur.)
先週の土曜日、夏時間が終了。夜10時頃、お世話になっているお家の人がわたしに時計を1時間戻す必要があると言いました。最初は何を言っているのか分からず、冗談かな?と思ったのですが、少しして気づきました。そう、トルコは夏時間を採用しているため10月の最終日曜日に時計が1時間戻されるのです。これは全ヨーロッパで採用されているシステム(10月最終日曜日の午前1時が深夜0時になり、3月最終日曜日の深夜0時が午前1時になります)。
Bu yüzden Cumartesi günü akşam bir saat daha elde etmiş gibi oldum. Ama... Pazar günü akşam bu keyfi kaçtı. Akşam saat 5'te hava karardığı için gün erken bitmiş oldu. Yazın akşamı saat 8'de bile henüz aydınlık olurdu, buna benzedersem 3 saat falan gün kısalmış gibi.
このため土曜日の夜は1時間得したようなことになりました。でも……日曜日の夕方にこの気分は消滅。夕方5時には暗くなっちゃって1日が早く終わっちゃったのです。夏には夜8時でもまだ明るかったのに。これに比べると3時間くらい1日が短くなったよう。
Fakat, bu sabah fark ettim. Sabah erken aydınlanıyor. Tamam, o zaman erken kalkayım. :D
Bu arada.. Yaz saati uygulaması başlarken bir saat kaybetmiş gibi hissederler mi?
でも、今朝気づきました。朝早くから明るくなっているのです。そうか、だったら早起きしようっと。
ところで、夏時間が始まる時に1時間損したようには感じないのかしら?
Not: Dün gece dev maç - Fenerbahçe vs. Galatasaray - vardı. Fenerim yendi! Alex'ın 2'nci golu hakkında kusura bakmayın. Galiba Galatasaray'ın kalecisi faul yapmamış... en azından bana öyle gözüktü.. ama bu da futbol. Maçından önce tahminim 3-0 idi. Sonuçta 3-1 oldu. Güzel. Ama niye maç başlamadan önce çatışma gibi oldu? Yapma ya... sahada kavga değil futbol oynasınlar!!
追記:昨日のよるビッグ・マッチ 〜 フェネルバフチェ vs. ガラタサライ 〜がありました。わがフェネル勝利! アレックスの2つめのゴールについてはスミマセン。おそらくガラタサライのキーパーはファウルしてなかった。少なくともわたしにはそう見えました。でも、それもまたサッカーです。試合前の予想は3-0でしたが、結果的に3-1で終わりました。でもぉ、なんで試合前にケンカみたいになるかなぁ。やめてよね……ピッチではケンカじゃなくサッカーしてほしい!!
Futbol Fotoğrafı Kaynağı : Radikal Gazetesi İnternet sitesinden.
サッカー写真出典:ラディカル新聞インターネットサイトより
2009-10-17
Kaderi Bekler / 天命を待つ
2009.10.17
Geçen gün İstanbul'dan gelen bir Japon arkadaşımla buluştuğumuzda Japonya'dabazen söylenen şu sözü hakkında konuştuk. ''人事を尽くして天命を待つ/ Jinji wo tsukushite tenmei wo matsu.''
先日、イスタンブルからやって来た日本人の友だちと会ったとき、日本でときどき使われる次の言葉について話しました。「人事を尽くして天命を待つ」。
Biz din hakkında konuşuyorduk. Dinimin ne olduğu sorulursa ''Ben Budistim.'' cevap veriyorum. Arkadaşım de galiba öylecevaplanıyor. cevaplandırıyor. Budizmda Tanrı kavramı yok. Yine de inanışımızda Tanrı kavramının olduğunu olduğundan bahsettik. Bunu anlatmak zor... nasıl anlatırsam iyi anlayabilirsiniz acaba...???
わたしたちは宗教について話していました。わたしの宗教が何であるかと問われれば「わたしは仏教徒です」と答えます。友だちも、おそらくそう答えているでしょう。けれど、仏教において神の概念はありません。しかしながら、わたしたちの信心においては神の概念があるのだと話しました。これを説明するのは難しいのですが……、どんなふうに説明すれば、良く理解してもらえるでしょうか。。。
Neyse o zaman yukarıdaki söz ortaya çıktı. Bu sözü Japoncada atasözü gibi kullanılır ama gerçeği Çin'nin konfüçyüsbilim adamı, Ko in (胡寅 1098 - 1156)'in yazdığı ''TOKUSHI KANKEN (読史管見)'' adlı bir kitabında bulunan söz. Anlamı : İnsan elinden gelen herşeyi yaptıktan sonra kaderi bekler. Yani... ''TENMEI / 天命'' kader ya da kısmet diyebilirim. İnsanın gücüyle değiştiremediği şeyler... Biz Budistiz ama gücümüzün sınır sınırlı olduğunu biliyoruz. Kader kabul ediyoruz ediyorduk eskiden...
とにかく、そのとき前述の言葉が飛び出したのです。この言葉は、日本語においてことわざのように使われていますが、本当は中国の儒学者・胡寅が書いた『読史管見』という本のなかに見られる言葉です。その意味は、人としてできる限りのことをしたら、後は天命にまかせる、ということ。天命というのが、つまり運命、宿命と言えるでしょう。人の力では変えられないこと……つまり宿命です。わたしたちは仏教徒だけれど、人の力に限界があることを知っています。宿命を受け入れてきたのです、昔から。
Bu arada şunu da arkadaşımdan duydum. Gameboy, Nintendo DS ya da Nintendo Wii'yi üreten Nintendo (任天堂)'yu biliyorsunuz sanırım. Dünyanın en büyük oyun konsolu ve oyun geliştiricisi firmalarından biri. Bu firmanın adı, Ninten-do'nun ''Ninten'' Japoncada ''任天'' diye yazılır. Anlamı ''Kaderi bekler''. Bu düşünce biraz islamiyete benziyor, değil mi?
ところで、これも友だちから聞いた話なのですが……。ゲームボーイやニンテンドーDS、ニンテンドーWiiを製造する任天堂をご存知でしょう。世界で最も大きな家庭用ゲーム機および、同分野におけるパイオニアメーカーのひとつです。このメーカーの名前、任天堂の“任天”とは、日本語で“任天”と書きます。意味は「天命を待つ」。この考え方、ちょっとイスラームに似ていませんか?
Japonlar genelde ''Budist'' der ya da ''Hiçbir şeye inanmıyor'' falan derler, ama ateist değiller bence. Çünkü ateist ''Kaderi beklerim''der mi? demez!
日本人って、ふつう「仏教徒です」と言うか、あるいは「何にも信じていません」などと言いますが、無神論者ではありません、わたし的には。だって、無神論者が「天命を待つ」なんて言うでしょうか?
Geçen gün İstanbul'dan gelen bir Japon arkadaşımla buluştuğumuzda Japonya'da
先日、イスタンブルからやって来た日本人の友だちと会ったとき、日本でときどき使われる次の言葉について話しました。「人事を尽くして天命を待つ」。
Biz din hakkında konuşuyorduk. Dinimin ne olduğu sorulursa ''Ben Budistim.'' cevap veriyorum. Arkadaşım de galiba öyle
わたしたちは宗教について話していました。わたしの宗教が何であるかと問われれば「わたしは仏教徒です」と答えます。友だちも、おそらくそう答えているでしょう。けれど、仏教において神の概念はありません。しかしながら、わたしたちの信心においては神の概念があるのだと話しました。これを説明するのは難しいのですが……、どんなふうに説明すれば、良く理解してもらえるでしょうか。。。
Neyse o zaman yukarıdaki söz ortaya çıktı. Bu sözü Japoncada atasözü gibi kullanılır ama gerçeği Çin'nin konfüçyüs
とにかく、そのとき前述の言葉が飛び出したのです。この言葉は、日本語においてことわざのように使われていますが、本当は中国の儒学者・胡寅が書いた『読史管見』という本のなかに見られる言葉です。その意味は、人としてできる限りのことをしたら、後は天命にまかせる、ということ。天命というのが、つまり運命、宿命と言えるでしょう。人の力では変えられないこと……つまり宿命です。わたしたちは仏教徒だけれど、人の力に限界があることを知っています。宿命を受け入れてきたのです、昔から。
Bu arada şunu da arkadaşımdan duydum. Gameboy, Nintendo DS ya da Nintendo Wii'yi üreten Nintendo (任天堂)'yu biliyorsunuz sanırım. Dünyanın en büyük oyun konsolu ve oyun geliştiricisi firmalarından biri. Bu firmanın adı, Ninten-do'nun ''Ninten'' Japoncada ''任天'' diye yazılır. Anlamı ''Kaderi bekler''. Bu düşünce biraz islamiyete benziyor, değil mi?
ところで、これも友だちから聞いた話なのですが……。ゲームボーイやニンテンドーDS、ニンテンドーWiiを製造する任天堂をご存知でしょう。世界で最も大きな家庭用ゲーム機および、同分野におけるパイオニアメーカーのひとつです。このメーカーの名前、任天堂の“任天”とは、日本語で“任天”と書きます。意味は「天命を待つ」。この考え方、ちょっとイスラームに似ていませんか?
Japonlar genelde ''Budist'' der ya da ''Hiçbir şeye inanmıyor'' falan derler, ama ateist değiller bence. Çünkü ateist ''Kaderi beklerim''
日本人って、ふつう「仏教徒です」と言うか、あるいは「何にも信じていません」などと言いますが、無神論者ではありません、わたし的には。だって、無神論者が「天命を待つ」なんて言うでしょうか?
2009-10-14
Kısmet / 縁 - ゆかり -
2009.10.14
2 sene önce Ankara'da kaldığımda ''kısmet'' kelimesini hiç sevmemiştim. Ne kısmet? diye düşünüyordum. Mesela ''Hafta sonu görüşelim.'' derken bir arkadaşım ''kısmetse.'' diyordu. Öyle zamanlarda ''Ne kısmet ne kader, görüşmek istiyorsan gel ya...'' diye kızıyordum. Aynı zamanda ''inşallah'' kelimesini de sevmemiştim.
2年前、アンカラにいるとき「クスメット(巡り合わせ、縁)」という言葉がまったく好きではありませんでした。何クスメットって、と思っていました。たとえば「週末に会いましょう」と言う時、ある友だちは「さぁどうでしょう」と言っていました。そんなとき「クスメットも運命もない、会いたいなら来てよね!」と怒っていました。同時に「インシャッラー(神の思し召しなら、願わくは)」という言葉も好きではありませんでした。
2 sene geçti. Ben de değişmişim. Şimdi ''kısmet'' kelimesini seviyorum, daha doğrusu iyi anlıyorum. İşimimin anlamını sorulduğunda ''kısmet'' anlamının olduğunu söylüyorum. İşimimin anlamı, ilişki olduğunu da söyleyebilirim ama ''kısmet'' diyorum. Çünkü anlamı normal ilişki olmakla kalmayıp insanın gücünün dışında olan, kader gibi ilişki ifade eder. Bu kısmet değil mi?
2年が過ぎ、わたしも変わったようです。いまは「クスメット」という言葉が好きです。というより、よく理解しています。わたしの名前の意味を聞かれるとき「クスメット」という意味があると言っています。名前の意味が、関係であると言うこともできますが「クスメット」だと言っています。というのも、その意味は普通の関係であるにとどまらず、人の力の及ばないもの、運命のような関係を表しているからです。それって、クスメットじゃないですか?
Türkiye'ye geleli pek çok kişilerle tanışmiştım. Niye onlarla tanışmıştım? Ben Türkiye'ye gelmeyi seçtim ama... aynı zamanda büyük bir güç beni buraya getirdiğine de inanıyorum. Bu görünmez bir güç, beni onlara tanıştırdığına inanıyorum ve şükürediyorum her zaman. Sadece Türkiye'de tanıştığım insanlara değil, doğumdan beri benimle tanışanlara, bana yardım edenlere, beni etkileyenlere... şimdiki beni ben yapmadım, onlar yaptı. Buraya kadar beni yetiştiren herkese teşekkür ediyorum. Ve kısmete şükürediyorum.
トルコに来て以来、たくさんの人たちと知り合いました。どうして彼らと知り合ったのでしょう? トルコに来ることを選びました。でも、同時に大きな力がわたしをここまで連れて来たのだとも信じているのです。この見えない力が、わたしを彼らと知り合わせたのだと信じ、そして感謝しています、いつも。ただトルコで出会った人たちにだけでなく、生まれてこのかた、わたしと知り合ってくれた人たちに、わたしを助けてくれた人たちに、わたしに影響を与えた人たちに……。いまのわたしは、わたしが作ったのではありません。彼らが作ったのです。ここまでわたしを育ててくれたすべての人にありがとう。そして、クスメットに感謝しています。
Fotoğraf kaynağı : İnternetteki arışveriş sitesi ''Amazon.co.jp''den
写真出典:インターネット上の買い物サイト“アマゾン・コ・ジェービー”より
2 sene önce Ankara'da kaldığımda ''kısmet'' kelimesini hiç sevmemiştim. Ne kısmet? diye düşünüyordum. Mesela ''Hafta sonu görüşelim.'' derken bir arkadaşım ''kısmetse.'' diyordu. Öyle zamanlarda ''Ne kısmet ne kader, görüşmek istiyorsan gel ya...'' diye kızıyordum. Aynı zamanda ''inşallah'' kelimesini de sevmemiştim.
2年前、アンカラにいるとき「クスメット(巡り合わせ、縁)」という言葉がまったく好きではありませんでした。何クスメットって、と思っていました。たとえば「週末に会いましょう」と言う時、ある友だちは「さぁどうでしょう」と言っていました。そんなとき「クスメットも運命もない、会いたいなら来てよね!」と怒っていました。同時に「インシャッラー(神の思し召しなら、願わくは)」という言葉も好きではありませんでした。
2 sene geçti. Ben de değişmişim. Şimdi ''kısmet'' kelimesini seviyorum, daha doğrusu iyi anlıyorum. İşimimin anlamını sorulduğunda ''kısmet'' anlamının olduğunu söylüyorum. İşimimin anlamı, ilişki olduğunu da söyleyebilirim ama ''kısmet'' diyorum. Çünkü anlamı normal ilişki olmakla kalmayıp insanın gücünün dışında olan, kader gibi ilişki ifade eder. Bu kısmet değil mi?
2年が過ぎ、わたしも変わったようです。いまは「クスメット」という言葉が好きです。というより、よく理解しています。わたしの名前の意味を聞かれるとき「クスメット」という意味があると言っています。名前の意味が、関係であると言うこともできますが「クスメット」だと言っています。というのも、その意味は普通の関係であるにとどまらず、人の力の及ばないもの、運命のような関係を表しているからです。それって、クスメットじゃないですか?
Türkiye'ye geleli pek çok kişilerle tanışmiştım. Niye onlarla tanışmıştım? Ben Türkiye'ye gelmeyi seçtim ama... aynı zamanda büyük bir güç beni buraya getirdiğine de inanıyorum. Bu görünmez bir güç, beni onlara tanıştırdığına inanıyorum ve şükürediyorum her zaman. Sadece Türkiye'de tanıştığım insanlara değil, doğumdan beri benimle tanışanlara, bana yardım edenlere, beni etkileyenlere... şimdiki beni ben yapmadım, onlar yaptı. Buraya kadar beni yetiştiren herkese teşekkür ediyorum. Ve kısmete şükürediyorum.
トルコに来て以来、たくさんの人たちと知り合いました。どうして彼らと知り合ったのでしょう? トルコに来ることを選びました。でも、同時に大きな力がわたしをここまで連れて来たのだとも信じているのです。この見えない力が、わたしを彼らと知り合わせたのだと信じ、そして感謝しています、いつも。ただトルコで出会った人たちにだけでなく、生まれてこのかた、わたしと知り合ってくれた人たちに、わたしを助けてくれた人たちに、わたしに影響を与えた人たちに……。いまのわたしは、わたしが作ったのではありません。彼らが作ったのです。ここまでわたしを育ててくれたすべての人にありがとう。そして、クスメットに感謝しています。
Fotoğraf kaynağı : İnternetteki arışveriş sitesi ''Amazon.co.jp''den
写真出典:インターネット上の買い物サイト“アマゾン・コ・ジェービー”より
Mürşit ne? / Mürşit って何?
2009.10.14
Dün Kızılay'yı yürürken bir bina önündeki bir yazıt gibi şey - bir yazı yazılan büyük kare şekilli taş - buldum. Bu yazıtta şöyle yazılmış. ''Atatürk - Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.'' Hakiki gerçek, ilim bilim demek. Ama mürşit ne? Eve döner dönmez sözlüğe baktım. Mürşit, doğru yolu gösteren kimse, kılavuz demek. Yani hayatta bize doğru yolu gösteren, bilim. Eğitim alıp bilgili olmak çok önemli demek. Atatürk'ün söylemek istediği şey tamamen anlayıp anlayamadığımı bilmiyorum, her nedense ikna oldum.
きのう、クズライを歩いている時、あるビルの前にある石碑のようなもの〜ある文章が書かれた大きな四角いカタチの石〜を見つけました。その石碑にはこんなふうに書かれていました。「アタテュルクー人生において最も本物の◎◎とは科学である。」Hakiki は「真実の」とか「本物の」で、ilim は「学問」とか「科学」という意味。けれど、mürşit って何だ? 家に帰るとすぐに辞書を引いてみました。Mürşit とは「正しい道を示す人」「導師」「案内人」とあります。つまり、人生においてわたしたちに正しい道を示す導師は、学問・科学であると。教育を受け、知識を身につけることは、とぉぉぉっても大切ってこと(だと思う)。アタテュルクの言いたかったことを完全に理解できたか、できなかったかは分からないけど、妙に納得してしまいました。
Bu deyişini bilince aniden Atatürk'ün deyişleriyle ilgilenmeye başladım. 4 sene önce gezmek için Ankara'ya geldiğimde Anıtkabir'e gidip İngilizcede yazılan bir kitap almıştım ama okumamıştım...
この言葉を知って突然、アタテュルクの言葉が気になり始めました。4年前、旅行でアンカラに来た時、アヌトゥカビルに行って英語で書かれた本を買ったのに、読まなかったんだよなぁ……。
Bildiklerimden en sevdiğim deyişi bu. ''Yurtta sulh, cihanda sulh.'' Gerçekten en dilemem bu ki.
わたしが知っている彼の言葉のなかで一番すきなのはこれ。「内に平和、外に平和。」本当に、一番望んでいるのはこれ、だもの。
※ Fotoğraf kaynağı : Vikipedi 写真出典:ウィキペディア トルコ語版
Dün Kızılay'yı yürürken bir bina önündeki bir yazıt gibi şey - bir yazı yazılan büyük kare şekilli taş - buldum. Bu yazıtta şöyle yazılmış. ''Atatürk - Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.'' Hakiki gerçek, ilim bilim demek. Ama mürşit ne? Eve döner dönmez sözlüğe baktım. Mürşit, doğru yolu gösteren kimse, kılavuz demek. Yani hayatta bize doğru yolu gösteren, bilim. Eğitim alıp bilgili olmak çok önemli demek. Atatürk'ün söylemek istediği şey tamamen anlayıp anlayamadığımı bilmiyorum, her nedense ikna oldum.
きのう、クズライを歩いている時、あるビルの前にある石碑のようなもの〜ある文章が書かれた大きな四角いカタチの石〜を見つけました。その石碑にはこんなふうに書かれていました。「アタテュルクー人生において最も本物の◎◎とは科学である。」Hakiki は「真実の」とか「本物の」で、ilim は「学問」とか「科学」という意味。けれど、mürşit って何だ? 家に帰るとすぐに辞書を引いてみました。Mürşit とは「正しい道を示す人」「導師」「案内人」とあります。つまり、人生においてわたしたちに正しい道を示す導師は、学問・科学であると。教育を受け、知識を身につけることは、とぉぉぉっても大切ってこと(だと思う)。アタテュルクの言いたかったことを完全に理解できたか、できなかったかは分からないけど、妙に納得してしまいました。
Bu deyişini bilince aniden Atatürk'ün deyişleriyle ilgilenmeye başladım. 4 sene önce gezmek için Ankara'ya geldiğimde Anıtkabir'e gidip İngilizcede yazılan bir kitap almıştım ama okumamıştım...
この言葉を知って突然、アタテュルクの言葉が気になり始めました。4年前、旅行でアンカラに来た時、アヌトゥカビルに行って英語で書かれた本を買ったのに、読まなかったんだよなぁ……。
Bildiklerimden en sevdiğim deyişi bu. ''Yurtta sulh, cihanda sulh.'' Gerçekten en dilemem bu ki.
わたしが知っている彼の言葉のなかで一番すきなのはこれ。「内に平和、外に平和。」本当に、一番望んでいるのはこれ、だもの。
※ Fotoğraf kaynağı : Vikipedi 写真出典:ウィキペディア トルコ語版
2009-10-02
Bahşiş / チップ
2009.10.02
Geçen gün TÖMER'de ''Bahşiş''ten bahsettik, ''Bahşiş'' kelimesinden ne düşündüğümüzü. Bahşiş kavramının olmadığı ülkede doğup büyüdüğüm için tartışmamız oldukça ilginçiydi benim için. Sonra bir kompozisyon yazdım, bahşiş hakkında. Onu buraya yükleyim.
先日、トメルで「チップ」について話しました。「チップ」という言葉から何を連想するかと。チップの概念がない国で生まれ、育ったため、議論はかなり興味深いものでした、わたしにとって。その後、チップについての作文を書きました。それをここにアップロードします。
*****************************************************
Geçen derste ''Bahşiş'' konusundan söz etmiştik. Bir arkadaşım ''Bahşiş'' kelimesinden ''Öğrenci'' ''Yükseliş'' ''Pahalı'' ve ''Para'' kelimeleri, diğeri ise ''Sevindirmek'' ''Yürek'' ''Büyüklük'' ve ''Yardım'' kelimeleri aklından geçirdiğini belirtmişti. Bunu duyunca bayağı şaşırdım. Önceki fikirlerine ben de katılabilirim ama diğerini hiç düşünmemiştim. ''Bahşiş'' nasıl düşünülürse ''Yürek'' ya da ''Yardım'' kelimesi anlamına gelebilir? Bu kavram, o zamana kadar hiç de aklıma gelmemişti.
先日の授業で「チップ」について話しました。ある友だちは「チップ」という言葉から「学生(彼は学生だった)」「値上げ」「高い」「お金」という言葉が、もう一人は「喜ばせる」「心」「大人であること」「助け/サポート」という言葉が思い浮かんだと言いました。これを聞いて、わたしはかなり驚いたのです。最初の考えには、わたしも賛同しますが、もう一方は一度も考えたことがありません。どう考えたら「チップ」が「心」や「助け/サポート」といった意味になるのでしょう? こんな概念、そのときまでまったく頭をよぎりませんでした。
''Bahşiş'', her zaman kafamı karıştıran bir adet. Sınıfta söylediğim gibi Japonya'da böyle adet yok. Aslında lüks restoranda veya otelde var, fakat servis ücreti olarak ödememize dahil olduğundan hiç beni karıştırmaz. Yani belirtilen fiyata karşı ödemem yeterli. Buna çok alıştığım için yabancı ülkelerde her zaman sorun yaşıyorum ve niye böyle karmakarışık adet olduğundan usanıyorum.
「チップ」は、いつもわたしを混乱させる慣習です。教室でも言ったように日本にはこういった慣習がありません。現実にはゴージャスなレストランやホテルにはあるのだけれど、サービス料として支払いに含まれているため、一度も困ったことはありません。つまり、明白な料金に対して支払えば充分。こうした習慣に慣れているため、外国ではいつも困るし、どうしてこんなややこしい慣習があるのかとうんざりします。
Fakat, sınıfta konuşurken fark ettim. Ülkelere göre çalışma sistemi, ödeme sistemi ya da düşünme sistemi farklı. Kimi ülkelerin hizmet sanayilerinde maaş çok alçak ayarlandığından dolayı çalışanlara bahşiş ihtiyacı doğuyor. Aynı zamanda sanırım İslam ülkelerinde elinde para olanların olmayanlara yardım etmesi, zakattır. Bu yüzden ''Bahşiş'' kelimesinden ''Yürek'' ya da ''Yardım'' anlamları çıkmıştı galiba. Bence de zekat güzel bir kavram ama bahşiş adetinden yararlananın da olduğunu zannnediyorum. Mesela nasıl servis yaparlarsa yapsınlar, sonuçta bahşiş alınıyor, servis tarzı kötü ise de. Çünkü geleneksel birşey olduğu için ödemezsek rezil oluruz, en azından öyle hissederiz. Ya da maaşı alçak ayarlamak için restoran sahibine bahane olur. Dolayısıyla bahşiş, vicdan, kıymet veya niteliğe karşı değil, yalnız parayla değerlendiriliyor maalesef.
けれど、教室で話しているとき気づいたのです。国によって労働体系や支払い方法、もしくは考え方が違います。ある国々におけるサービス業では給料がとても低く抑えられているため、そこで働くひと人たちにとってチップの必要性が生じます。同時に、イスラム教国では、富をもつ者がもたない者を助けることはザカート(喜捨)でもあるのでしょう。このため「チップ」という言葉から「心」あるいは「助け/サポート」という意味にまで広がったのでしょう、おそらく。わたしも、喜捨というのはステキな概念だと思います。が、チップの慣習を利用する者もいると考えます。たとえば、どんなサービスをしようが結果的にチップは払われます、サービスの仕方が良くなかったとしても。これは伝統的なものだから、支払わなければ恥をかくのはこちらだし、少なくともそう感じることになります。また、チップはレストランのオーナーにとって給料を低く抑えるための口実にもなります。結果的に「チップ」は、良心とか価値とか、サービスの品質に対するものではなく、お金に重きが置かれるものになります、残念ながら。
Bahşiş olmasın demiyorum, aslında Japonya'da da bahşişin gerektiği özel durum var. Türkçeye çevirirsem ''Gönüllü'' veya ''Yürekten'' olabilir bu bahşişin adı. Bence bahşiş böyle olmalı. Eğer gerçekten güzel servis yaparlarsa, paraya karşı değil, insana karşı hizmet ederlerse, sonuçta beni keyiflendirirlerse doğal olarak vermek isterim. Teşekkür etmek için ek para veririm.
チップなんかなくなれ、とは言いません。実際、日本にもチップの必要な特別な場合があります(植木屋さんとか、引っ越し業者の人に「昼食代です」とか「タバコ代ですよ」と言って渡したりしますよね?)。トルコ語に翻訳すると「gönüllü / 寸志」とか「Yürekten / 心付け」になるでしょうか。思うに、チップってこういうものであるべきです。もし、本当に素晴らしいサービスをしてくれるなら、お金に対してではなく人に対してサービスしてくれるなら、そしてわたしを嬉しくさせてくれるなら、自然と払いたくなります。ありがとうという気持ちを表現するために、追加しようと思います。
*****************************************************
Şimdi siz nedersiniz?
さて、あなたはどう思いますか?
Fotoğraf : Kasım Özkan'ın karikatürlerden
Geçen gün TÖMER'de ''Bahşiş''ten bahsettik, ''Bahşiş'' kelimesinden ne düşündüğümüzü. Bahşiş kavramının olmadığı ülkede doğup büyüdüğüm için tartışmamız oldukça ilginçiydi benim için. Sonra bir kompozisyon yazdım, bahşiş hakkında. Onu buraya yükleyim.
先日、トメルで「チップ」について話しました。「チップ」という言葉から何を連想するかと。チップの概念がない国で生まれ、育ったため、議論はかなり興味深いものでした、わたしにとって。その後、チップについての作文を書きました。それをここにアップロードします。
*****************************************************
Geçen derste ''Bahşiş'' konusundan söz etmiştik. Bir arkadaşım ''Bahşiş'' kelimesinden ''Öğrenci'' ''Yükseliş'' ''Pahalı'' ve ''Para'' kelimeleri, diğeri ise ''Sevindirmek'' ''Yürek'' ''Büyüklük'' ve ''Yardım'' kelimeleri aklından geçirdiğini belirtmişti. Bunu duyunca bayağı şaşırdım. Önceki fikirlerine ben de katılabilirim ama diğerini hiç düşünmemiştim. ''Bahşiş'' nasıl düşünülürse ''Yürek'' ya da ''Yardım'' kelimesi anlamına gelebilir? Bu kavram, o zamana kadar hiç de aklıma gelmemişti.
先日の授業で「チップ」について話しました。ある友だちは「チップ」という言葉から「学生(彼は学生だった)」「値上げ」「高い」「お金」という言葉が、もう一人は「喜ばせる」「心」「大人であること」「助け/サポート」という言葉が思い浮かんだと言いました。これを聞いて、わたしはかなり驚いたのです。最初の考えには、わたしも賛同しますが、もう一方は一度も考えたことがありません。どう考えたら「チップ」が「心」や「助け/サポート」といった意味になるのでしょう? こんな概念、そのときまでまったく頭をよぎりませんでした。
''Bahşiş'', her zaman kafamı karıştıran bir adet. Sınıfta söylediğim gibi Japonya'da böyle adet yok. Aslında lüks restoranda veya otelde var, fakat servis ücreti olarak ödememize dahil olduğundan hiç beni karıştırmaz. Yani belirtilen fiyata karşı ödemem yeterli. Buna çok alıştığım için yabancı ülkelerde her zaman sorun yaşıyorum ve niye böyle karmakarışık adet olduğundan usanıyorum.
「チップ」は、いつもわたしを混乱させる慣習です。教室でも言ったように日本にはこういった慣習がありません。現実にはゴージャスなレストランやホテルにはあるのだけれど、サービス料として支払いに含まれているため、一度も困ったことはありません。つまり、明白な料金に対して支払えば充分。こうした習慣に慣れているため、外国ではいつも困るし、どうしてこんなややこしい慣習があるのかとうんざりします。
Fakat, sınıfta konuşurken fark ettim. Ülkelere göre çalışma sistemi, ödeme sistemi ya da düşünme sistemi farklı. Kimi ülkelerin hizmet sanayilerinde maaş çok alçak ayarlandığından dolayı çalışanlara bahşiş ihtiyacı doğuyor. Aynı zamanda sanırım İslam ülkelerinde elinde para olanların olmayanlara yardım etmesi, zakattır. Bu yüzden ''Bahşiş'' kelimesinden ''Yürek'' ya da ''Yardım'' anlamları çıkmıştı galiba. Bence de zekat güzel bir kavram ama bahşiş adetinden yararlananın da olduğunu zannnediyorum. Mesela nasıl servis yaparlarsa yapsınlar, sonuçta bahşiş alınıyor, servis tarzı kötü ise de. Çünkü geleneksel birşey olduğu için ödemezsek rezil oluruz, en azından öyle hissederiz. Ya da maaşı alçak ayarlamak için restoran sahibine bahane olur. Dolayısıyla bahşiş, vicdan, kıymet veya niteliğe karşı değil, yalnız parayla değerlendiriliyor maalesef.
けれど、教室で話しているとき気づいたのです。国によって労働体系や支払い方法、もしくは考え方が違います。ある国々におけるサービス業では給料がとても低く抑えられているため、そこで働くひと人たちにとってチップの必要性が生じます。同時に、イスラム教国では、富をもつ者がもたない者を助けることはザカート(喜捨)でもあるのでしょう。このため「チップ」という言葉から「心」あるいは「助け/サポート」という意味にまで広がったのでしょう、おそらく。わたしも、喜捨というのはステキな概念だと思います。が、チップの慣習を利用する者もいると考えます。たとえば、どんなサービスをしようが結果的にチップは払われます、サービスの仕方が良くなかったとしても。これは伝統的なものだから、支払わなければ恥をかくのはこちらだし、少なくともそう感じることになります。また、チップはレストランのオーナーにとって給料を低く抑えるための口実にもなります。結果的に「チップ」は、良心とか価値とか、サービスの品質に対するものではなく、お金に重きが置かれるものになります、残念ながら。
Bahşiş olmasın demiyorum, aslında Japonya'da da bahşişin gerektiği özel durum var. Türkçeye çevirirsem ''Gönüllü'' veya ''Yürekten'' olabilir bu bahşişin adı. Bence bahşiş böyle olmalı. Eğer gerçekten güzel servis yaparlarsa, paraya karşı değil, insana karşı hizmet ederlerse, sonuçta beni keyiflendirirlerse doğal olarak vermek isterim. Teşekkür etmek için ek para veririm.
チップなんかなくなれ、とは言いません。実際、日本にもチップの必要な特別な場合があります(植木屋さんとか、引っ越し業者の人に「昼食代です」とか「タバコ代ですよ」と言って渡したりしますよね?)。トルコ語に翻訳すると「gönüllü / 寸志」とか「Yürekten / 心付け」になるでしょうか。思うに、チップってこういうものであるべきです。もし、本当に素晴らしいサービスをしてくれるなら、お金に対してではなく人に対してサービスしてくれるなら、そしてわたしを嬉しくさせてくれるなら、自然と払いたくなります。ありがとうという気持ちを表現するために、追加しようと思います。
*****************************************************
Şimdi siz nedersiniz?
さて、あなたはどう思いますか?
Fotoğraf : Kasım Özkan'ın karikatürlerden
2009-09-28
Basit Soru / 素朴なギモ〜ン
2009.09.28
Bu kez Türkiye'ye geldim geleli Türk ailesiyle beraber oturduğum için fark ettim. Ama her Türkler aynı kavramda mı yaşıyor? Bisit bir soru şu.
Yemekte tavuk olduğunda süt ile yapılan şeyler yemiyorlar. Yani yayla çorbası, cacık falan tavuğa hiç uymadığını söyleniyor. Ve mutlaka soda : Coca-Cola, sprite, fanta gibi içecekler gerekiyormuş tavuk yemeklerinde. Bunlar doğru mu Türklere göre? Önce sadece arkadaşlarıma özgü tarz olduğunu zannediyordum da başka Japon arkadaşımdan da aynı şey duyunca Türklerin yemek tarzı böyle olduğunu zannettim. Ama niye?
今回トルコに来て以来、トルコ人家族といっしょに住んでいるため気づきました。けれど、全トルコ人が同じ概念を持っているのでしょうか? 素朴なギモ〜ンとは、これ。
ご飯で、鶏肉がある場合、牛乳から作られたものを彼らは食べません。つまり、ヤイラ・チョルバス(ヨーグルトスープ)やジャジュック(刻んだキュウリ入りのヨーグルトサラダ)などは、鶏肉料理にまったく合わないと言われます。そして、必ずソーダ:コカコーラやスプライト、ファンタといった飲み物が必要です、鶏肉料理には。これらは正しいのでしょうか、トルコ人にとって? 前は、ただ友だちに特有の考え方だと思っていたのですが、他の日本人の友だちからも同じことを聞いて、トルコ人の料理における考え方がこうなのかと……。でも、どうして?
Bir tane daha var. Türk arkadaşım, yumurta seviyor ama yumurta yedikten sonra tavakta kalan yumurta kokusudan nefret ediyor, çok kötü kokuyor diyor. Ama bana öyle gelmiyor... Bu da Türklerin ortak duyusu mu?
もうひとつあります。トルコ人の友だちは卵が好きですが、卵を食べたあとにお皿に残る卵の匂いを嫌います。すごく臭いと言って。でも、わたしはそんなふうに感じません。これもトルコ人に共通の感覚なんでしょうか?
Bunlar ikisi de değişik duyu olarak bana geliyor. Bir gün bu sorum çözülebilecek gün gelir mi???
これらはふたつとも変わった感覚に思われます。いつか、この疑問が解ける日が来るのでしょうか?
Mesela bu Japonya'dayken yaptığım cacık. Ama yanında tavuk ve salatalık ile yaptığım salata var. O zaman Türklere göre bu yemekler olmuyor... değil mi?
たとえば、これはわたしが日本にいたときに作ったジャジュック。でも、いっしょに鶏肉とキュウリのサラダもあります。ということは、トルコ人的にこの料理はダメってこと……よね?
Bu kez Türkiye'ye geldim geleli Türk ailesiyle beraber oturduğum için fark ettim. Ama her Türkler aynı kavramda mı yaşıyor? Bisit bir soru şu.
Yemekte tavuk olduğunda süt ile yapılan şeyler yemiyorlar. Yani yayla çorbası, cacık falan tavuğa hiç uymadığını söyleniyor. Ve mutlaka soda : Coca-Cola, sprite, fanta gibi içecekler gerekiyormuş tavuk yemeklerinde. Bunlar doğru mu Türklere göre? Önce sadece arkadaşlarıma özgü tarz olduğunu zannediyordum da başka Japon arkadaşımdan da aynı şey duyunca Türklerin yemek tarzı böyle olduğunu zannettim. Ama niye?
今回トルコに来て以来、トルコ人家族といっしょに住んでいるため気づきました。けれど、全トルコ人が同じ概念を持っているのでしょうか? 素朴なギモ〜ンとは、これ。
ご飯で、鶏肉がある場合、牛乳から作られたものを彼らは食べません。つまり、ヤイラ・チョルバス(ヨーグルトスープ)やジャジュック(刻んだキュウリ入りのヨーグルトサラダ)などは、鶏肉料理にまったく合わないと言われます。そして、必ずソーダ:コカコーラやスプライト、ファンタといった飲み物が必要です、鶏肉料理には。これらは正しいのでしょうか、トルコ人にとって? 前は、ただ友だちに特有の考え方だと思っていたのですが、他の日本人の友だちからも同じことを聞いて、トルコ人の料理における考え方がこうなのかと……。でも、どうして?
Bir tane daha var. Türk arkadaşım, yumurta seviyor ama yumurta yedikten sonra tavakta kalan yumurta kokusudan nefret ediyor, çok kötü kokuyor diyor. Ama bana öyle gelmiyor... Bu da Türklerin ortak duyusu mu?
もうひとつあります。トルコ人の友だちは卵が好きですが、卵を食べたあとにお皿に残る卵の匂いを嫌います。すごく臭いと言って。でも、わたしはそんなふうに感じません。これもトルコ人に共通の感覚なんでしょうか?
Bunlar ikisi de değişik duyu olarak bana geliyor. Bir gün bu sorum çözülebilecek gün gelir mi???
これらはふたつとも変わった感覚に思われます。いつか、この疑問が解ける日が来るのでしょうか?
Mesela bu Japonya'dayken yaptığım cacık. Ama yanında tavuk ve salatalık ile yaptığım salata var. O zaman Türklere göre bu yemekler olmuyor... değil mi?
たとえば、これはわたしが日本にいたときに作ったジャジュック。でも、いっしょに鶏肉とキュウリのサラダもあります。ということは、トルコ人的にこの料理はダメってこと……よね?
2009-09-27
Küçük ama harika bir yer Beypazarı / 小さいけどステキな場所、ベイバザル
2009.09.27
Dün Japonya'dan gelen arkadaşım ve Ankara'da oturan arkadaşımla hep beraber Beypazarı'ya gittiğimiz oldu.
Sabah saat 9'da Kızılay'da buluşup Metroyla Akköprü'ye gittikten sonra istasyondaki adama nereden otobüse binebileceğimizi sorduk. Adam, otobüs dorağını elle gösteyerek bizi götürmeye başladı... biz de onun arkasından yürüyorduk da aniden adam koştu ve bize de koşmamız gerektiğimizi söyledi. Otobüs kalkmak üzreydi, aslında kalkıyordu ama adam otobüsü durdurmak için, yani bizim için daha da hızlı koştu ve otobüsteki adama ''Bu kızları Baypazarı'ya götür'' bağırdı. Biz de adama teşekkür ederek otobüse koştu ve yetiştik... adamın sayesinde. Teşekkürler amca. Adını bile bilmiyorum da bizim için gün iyi niyetle başlattı.
きのう、日本からやってきた友だち、アンカラに暮らす友だちと3人でベイパザルに行ってきました。朝9時にクズライで待ち合わせ、メトロでアクキョプルに行った後、駅のおじさんにどこからバスに乗れるかを尋ねました。おじさんは、バスの停留所を手で示しながらわたしたちを案内し始め、わたしたちもおじさんの後ろから歩いている……と、突然おじさんが走りだし、わたしたちにも走れと叫びました。バスはちょうど出発するところ。実際出発していたのですが、おじさんはバスを止めるために、つまりわたしたちのためにさらに速く走ってバスの兄ちゃんに「この子たちをベイパザルに連れて行ってやれっ」と叫んだのでした。わたしたちはというと、おじさんにお礼を言いつつバスに向かって全力疾走。間に合いました、おじさんのおかげで。ありがとう、おじさん。名前も知らないけど、わたしたちの1日をいい感じで始めてくれました。
Beypazarı'ya kadar yaklaşık bir saat sürdü. Yolculuğumuz pencereden iç Anadolu manzarası izleyerek, fotoğraf çekerek göz açıp kapayıncaya kadar geçti ; yolda domates ile tanınan Ayaş da geçtik.
Otobüsten bindikten sonra gördüğümüz ilk manzara o kadar etkileyici değildi. Ama bir saat yürüyünce Beypazarı'ın ne kadar güzel olduğunu anladık. Evet, orası Safranbolu gibi tanınmış bir yer derğil, tabii ki Dünya Mirası bile değil, ama bana göre Safranbolu'ndan daha güzeldi.
Tarihi çarışı'nın görüntüsü, orada çalışanların gülümsesi, yolda karşılaştığımız insanlar, Beypazarı'nda yaşayan kadınların özel giyişler... oradaki herşey içimi rahatlattı, yüreğim nazik bir şekilde ısıttı. Bu kez zamanımız yetmediği için Beypazarı'nın broşüründe tanınan her yere gidemedik maalesef, ama tekrar geleceğime eminim. Umarım orada hissettiğim havası bundan sonra da değişmesin!
ベイパザルまでは約1時間の道のり。道すがら窓から内陸アナトリアの景色を眺め、写真を撮りながら、あっという間に過ぎました:途中には、トマトで有名なアヤスという街も!
バスを降りてから最初に見た眺めはそれほど印象的ではありませんでした。けれど、1時間ほど歩いてみるとベイパザルがどれほど素敵な場所であるかが分かりました。確かに、そこはサフランボルのようによく知られた場所じゃないし、もちろん世界遺産でもないけれど、わたしの目にはサフランボルより素敵に映りました。
Tarihi Çarış / 思い出の市場の眺め、そこで働く人たちの笑顔、道中すれ違う人たち、ベイパザルで暮らす女性たち特有の衣装……、そこにあるすべてがわたしを和ませ、心をやさしく温めてくれました。今回は時間が足りなかったためベイパザルのパンフレットで紹介されているすべての場所には残念ながら行けなかったけれど、もう一度絶対来ると思う。願わくは、そこで感じた雰囲気がこれからも変わりませんように。
Öğle yemeği : Kuruşunlu Camii'nin yanında bulunan Tarihi Taş Mektep adlı restoranda. Beypazarı Güveci ve Ayran sipariş ettim... Genelde Türkiye'deki yemekler benim için fazla olduğu için hepsi yiyemiyorum. Bu yüzden sadece bir tabak sipariş ettim de bu Beypazarı Güveci çok küçüktü... tersine ayran çok büyüktü... :D
昼食:クルシュンル・モスクのそばにあるTarihi Taş Mektep というレストランで。ベイパザル・ギュベジとアイランを頼みました。通常、トルコのご飯てわたしにとっては多すぎるので(食べきれない)1つの料理を注文したのですが、ベイパザル・ギュベジはとっても小さかった。反対にアイランはめちゃでかかった(ジョッキできた)。
Tarihi Çarşı içinde bulunan ev baklavacısı Kervan Saray. Çoook büyük tepsiyle pişirmiş ev baklavasını ilk defa gördüm. Oradaki adam bizi içeri çağırdı ve güzel baklava ikram etti. Sonra Ankara'dan oraya baklava almaya gelen müşterinin biri bize bir paket baklava hediye etti. ''Bunu alamıyoum, siz fazla veriyorsunuz'' dediğimizde adam şöyle dedi. ''Misafirperverlik. Biz konuklarımızı seviyoruz.'' Çok sağolun adam.
Tarihi Çarşı にある家庭の味のバクラヴァ屋さん・キャラヴァンサライ。めちゃめちゃデカイ天板で焼かれたバクラヴァ、初めて見ました。そこのお兄さんは、わたしたちを招き入れ、おいしいバクラヴァをご馳走してくれました♪ そのあと、アンカラから来たというお客さんのひとりがわたしたちにバクラヴァ1箱をプレゼント。「受け取れない、やりすぎですよ」と言ったら、こう言われました。「ホスピタリティーですよ。わたしたちはお客さんが好きなんです」。本当にありがとう、お兄さん!
Beypazarı'nın meşhuri, Telkari. Ben altından gümüş sevdiğim için gerçekten bayıldım onlara.
ベイパザルの名産、テルキャーリ(ワイヤー状の銀を細工しながら作る銀製品。細かい装飾が本当にキレイです)。わたしは金よりも銀の方が好きなので本当に心を奪われました。
Alışveriş : Erişite ve Beypazarı Kurusu, ev arkadaşıma hediye için aldım. Ve iğne oya ile suslenen eşarf ve telkari.
収穫:エリシテ(お家で作られるタイプのマカロニ。作り方はうどんに似ている。これも工場産ではなく、手作りのもの)とベイパザル・クルス(小麦粉と牛乳、バターで作られるビスケットのような甘くない食べ物。1年間保存できちゃう、というのがこのビスケットの一番の特徴)はお家の人たちへのお土産として。それからイーネ・オヤで飾られたスカープとテルキャリ銀製品。
Dün Japonya'dan gelen arkadaşım ve Ankara'da oturan arkadaşımla hep beraber Beypazarı'ya gittiğimiz oldu.
Sabah saat 9'da Kızılay'da buluşup Metroyla Akköprü'ye gittikten sonra istasyondaki adama nereden otobüse binebileceğimizi sorduk. Adam, otobüs dorağını elle gösteyerek bizi götürmeye başladı... biz de onun arkasından yürüyorduk da aniden adam koştu ve bize de koşmamız gerektiğimizi söyledi. Otobüs kalkmak üzreydi, aslında kalkıyordu ama adam otobüsü durdurmak için, yani bizim için daha da hızlı koştu ve otobüsteki adama ''Bu kızları Baypazarı'ya götür'' bağırdı. Biz de adama teşekkür ederek otobüse koştu ve yetiştik... adamın sayesinde. Teşekkürler amca. Adını bile bilmiyorum da bizim için gün iyi niyetle başlattı.
きのう、日本からやってきた友だち、アンカラに暮らす友だちと3人でベイパザルに行ってきました。朝9時にクズライで待ち合わせ、メトロでアクキョプルに行った後、駅のおじさんにどこからバスに乗れるかを尋ねました。おじさんは、バスの停留所を手で示しながらわたしたちを案内し始め、わたしたちもおじさんの後ろから歩いている……と、突然おじさんが走りだし、わたしたちにも走れと叫びました。バスはちょうど出発するところ。実際出発していたのですが、おじさんはバスを止めるために、つまりわたしたちのためにさらに速く走ってバスの兄ちゃんに「この子たちをベイパザルに連れて行ってやれっ」と叫んだのでした。わたしたちはというと、おじさんにお礼を言いつつバスに向かって全力疾走。間に合いました、おじさんのおかげで。ありがとう、おじさん。名前も知らないけど、わたしたちの1日をいい感じで始めてくれました。
Beypazarı'ya kadar yaklaşık bir saat sürdü. Yolculuğumuz pencereden iç Anadolu manzarası izleyerek, fotoğraf çekerek göz açıp kapayıncaya kadar geçti ; yolda domates ile tanınan Ayaş da geçtik.
Otobüsten bindikten sonra gördüğümüz ilk manzara o kadar etkileyici değildi. Ama bir saat yürüyünce Beypazarı'ın ne kadar güzel olduğunu anladık. Evet, orası Safranbolu gibi tanınmış bir yer derğil, tabii ki Dünya Mirası bile değil, ama bana göre Safranbolu'ndan daha güzeldi.
Tarihi çarışı'nın görüntüsü, orada çalışanların gülümsesi, yolda karşılaştığımız insanlar, Beypazarı'nda yaşayan kadınların özel giyişler... oradaki herşey içimi rahatlattı, yüreğim nazik bir şekilde ısıttı. Bu kez zamanımız yetmediği için Beypazarı'nın broşüründe tanınan her yere gidemedik maalesef, ama tekrar geleceğime eminim. Umarım orada hissettiğim havası bundan sonra da değişmesin!
ベイパザルまでは約1時間の道のり。道すがら窓から内陸アナトリアの景色を眺め、写真を撮りながら、あっという間に過ぎました:途中には、トマトで有名なアヤスという街も!
バスを降りてから最初に見た眺めはそれほど印象的ではありませんでした。けれど、1時間ほど歩いてみるとベイパザルがどれほど素敵な場所であるかが分かりました。確かに、そこはサフランボルのようによく知られた場所じゃないし、もちろん世界遺産でもないけれど、わたしの目にはサフランボルより素敵に映りました。
Tarihi Çarış / 思い出の市場の眺め、そこで働く人たちの笑顔、道中すれ違う人たち、ベイパザルで暮らす女性たち特有の衣装……、そこにあるすべてがわたしを和ませ、心をやさしく温めてくれました。今回は時間が足りなかったためベイパザルのパンフレットで紹介されているすべての場所には残念ながら行けなかったけれど、もう一度絶対来ると思う。願わくは、そこで感じた雰囲気がこれからも変わりませんように。
Öğle yemeği : Kuruşunlu Camii'nin yanında bulunan Tarihi Taş Mektep adlı restoranda. Beypazarı Güveci ve Ayran sipariş ettim... Genelde Türkiye'deki yemekler benim için fazla olduğu için hepsi yiyemiyorum. Bu yüzden sadece bir tabak sipariş ettim de bu Beypazarı Güveci çok küçüktü... tersine ayran çok büyüktü... :D
昼食:クルシュンル・モスクのそばにあるTarihi Taş Mektep というレストランで。ベイパザル・ギュベジとアイランを頼みました。通常、トルコのご飯てわたしにとっては多すぎるので(食べきれない)1つの料理を注文したのですが、ベイパザル・ギュベジはとっても小さかった。反対にアイランはめちゃでかかった(ジョッキできた)。
Tarihi Çarşı içinde bulunan ev baklavacısı Kervan Saray. Çoook büyük tepsiyle pişirmiş ev baklavasını ilk defa gördüm. Oradaki adam bizi içeri çağırdı ve güzel baklava ikram etti. Sonra Ankara'dan oraya baklava almaya gelen müşterinin biri bize bir paket baklava hediye etti. ''Bunu alamıyoum, siz fazla veriyorsunuz'' dediğimizde adam şöyle dedi. ''Misafirperverlik. Biz konuklarımızı seviyoruz.'' Çok sağolun adam.
Tarihi Çarşı にある家庭の味のバクラヴァ屋さん・キャラヴァンサライ。めちゃめちゃデカイ天板で焼かれたバクラヴァ、初めて見ました。そこのお兄さんは、わたしたちを招き入れ、おいしいバクラヴァをご馳走してくれました♪ そのあと、アンカラから来たというお客さんのひとりがわたしたちにバクラヴァ1箱をプレゼント。「受け取れない、やりすぎですよ」と言ったら、こう言われました。「ホスピタリティーですよ。わたしたちはお客さんが好きなんです」。本当にありがとう、お兄さん!
Beypazarı'nın meşhuri, Telkari. Ben altından gümüş sevdiğim için gerçekten bayıldım onlara.
ベイパザルの名産、テルキャーリ(ワイヤー状の銀を細工しながら作る銀製品。細かい装飾が本当にキレイです)。わたしは金よりも銀の方が好きなので本当に心を奪われました。
Alışveriş : Erişite ve Beypazarı Kurusu, ev arkadaşıma hediye için aldım. Ve iğne oya ile suslenen eşarf ve telkari.
収穫:エリシテ(お家で作られるタイプのマカロニ。作り方はうどんに似ている。これも工場産ではなく、手作りのもの)とベイパザル・クルス(小麦粉と牛乳、バターで作られるビスケットのような甘くない食べ物。1年間保存できちゃう、というのがこのビスケットの一番の特徴)はお家の人たちへのお土産として。それからイーネ・オヤで飾られたスカープとテルキャリ銀製品。
2009-09-23
Japon Yemekleri Partisi / 日本食パーティー
2009.09.23
Dün Japon Kurumu(Kokusai Koğryuğ Kikin)'nun hocası, Sayın Yokono hocanın davetiyle onun evine gittim Ankara'da oturan bazı Japon arkadaşlarla beraber. İşte bu, Yokono hoca'nın yaptığı yemekler... ne kadar güzel olduğunu anlıyor musuz? Ben genelde Türk yemeklerinden hoşlanıyorum ve hiç bıkmıyorum da sofrada ''Hijiki : Sargassum fusiforme : yenilebilen kahve rengi yosun''yu görünce onu ne kadar özlediğimi anladım. Doğrusu sevinçten havalara uçmuş gibiydim :D Biliyorum, ''Hijiki'' pişirilirken şeker kullanılır ki Türkler hiç bunu beğenmez. Ama Japonlar için, özellikle benim için güzel yemeklerinden biri.
きのうは国際交流基金の横野先生のお招きでお家を訪ねてきました、アンカラに住む日本人の友だちたちといっしょに。そして、これが横野先生の作ってくれた料理〜♪ どれほど美味しかったか分かりますか? わたしは基本的にトルコ料理が好きだし、全然飽きたりしてないけれど、テーブルにひじきを見つけたときは、どれほど恋しかったかが分かりました。実際、うれしくて飛び上がるほど。わかってます、ひじきを作るときには砂糖を使うのでトルコ人は絶対好きにならない。でも、日本人にとって、特にわたしにとっては美味しい料理のひとつなのですぅ〜。
''Hijiki'' başta olmak üzere Makizuşi, Tavuk kızartması, Etli Patılcan, Susam sosuyle karıştılan Taze Fasulye ve Salata falan, sofrada yer olmayacak kadar yemekler vardı. Tabii ki herşey çoooooooooooook güzeldi. Teşekkür ederim Yokono hoca!! Elleinize, kollanıza sağlık!!
ひじきをはじめ、テーブルには巻寿司(裏巻き寿司でした)、のり巻きの鶏肉、挽肉を挟んだ茄子、豆の胡麻和え、サラダ……などがところ狭しと並んでいました。もちろん、ぜーんぶ超美味。ありがとう、横野先生。本当に、本当に、ごちそうさまでした。
Dün Japon Kurumu(Kokusai Koğryuğ Kikin)'nun hocası, Sayın Yokono hocanın davetiyle onun evine gittim Ankara'da oturan bazı Japon arkadaşlarla beraber. İşte bu, Yokono hoca'nın yaptığı yemekler... ne kadar güzel olduğunu anlıyor musuz? Ben genelde Türk yemeklerinden hoşlanıyorum ve hiç bıkmıyorum da sofrada ''Hijiki : Sargassum fusiforme : yenilebilen kahve rengi yosun''yu görünce onu ne kadar özlediğimi anladım. Doğrusu sevinçten havalara uçmuş gibiydim :D Biliyorum, ''Hijiki'' pişirilirken şeker kullanılır ki Türkler hiç bunu beğenmez. Ama Japonlar için, özellikle benim için güzel yemeklerinden biri.
きのうは国際交流基金の横野先生のお招きでお家を訪ねてきました、アンカラに住む日本人の友だちたちといっしょに。そして、これが横野先生の作ってくれた料理〜♪ どれほど美味しかったか分かりますか? わたしは基本的にトルコ料理が好きだし、全然飽きたりしてないけれど、テーブルにひじきを見つけたときは、どれほど恋しかったかが分かりました。実際、うれしくて飛び上がるほど。わかってます、ひじきを作るときには砂糖を使うのでトルコ人は絶対好きにならない。でも、日本人にとって、特にわたしにとっては美味しい料理のひとつなのですぅ〜。
''Hijiki'' başta olmak üzere Makizuşi, Tavuk kızartması, Etli Patılcan, Susam sosuyle karıştılan Taze Fasulye ve Salata falan, sofrada yer olmayacak kadar yemekler vardı. Tabii ki herşey çoooooooooooook güzeldi. Teşekkür ederim Yokono hoca!! Elleinize, kollanıza sağlık!!
ひじきをはじめ、テーブルには巻寿司(裏巻き寿司でした)、のり巻きの鶏肉、挽肉を挟んだ茄子、豆の胡麻和え、サラダ……などがところ狭しと並んでいました。もちろん、ぜーんぶ超美味。ありがとう、横野先生。本当に、本当に、ごちそうさまでした。
2009-09-22
Günaydın! / おはよう
2009.09.22
Geçen gün ''Uzun Beyaz Bulut Gelibolu'' adlı bir kitabı okurken : tüm kelimeler anlayamıyorum ama okuyabiliyorum : fark ettim. Türkçe öğrenmeye başladığımdan beri sayılmayacak kadar söylemiştim ''Günaydın'' diye... ama anlamını hiç düşünmemiştim.
先日、『長く白い雲 ガリポリ』という本を読んでいる時(全部の言葉を理解しているわけじゃないけど、まぁ読めています)気づきました。トルコ語を習い始めてから数えきれないほど言ってきました「ギュナイドゥン(おはよう)」と……、でもその意味をまったく考えていませんでした。
Günaydın - ''Gün aydın'', yani ''Günün aydın'' : ''Günün açık olsun'' demek. Allah allah... hiiiiiiiiiiiiiiiç bilmedim. Sadece sabahları selamlaşırken söylenen söz olarak öğrendiğim için bu kitabını okuyana kadar anlamının farkında değildim.
ギュナイドゥン(おはよう)ーギュン・アイドゥン(光り輝く1日)、つまりギュヌン(あなたの1日)・アイドゥンは「あなたの1日が光で満たされますように、問題なく過ぎますように」って意味。あらら、ぜーんぜん知らなかった。ただ朝の挨拶するときに使われる言葉として学んだから、この本を読むまでその意味には気づいていませんでした。
Ve ''Günaydın''ın Japoncasını düşündüm, yine de anlamını hiç düşünmemiştim. Japoncada ''Ohayoğ'' denir. Bu sabahleyin kullanılan esenleme sözü. Ama anlamı ne? Biraz araştırdım ve anladım. ''Ohayoğ'' sözü, ''Erkenden gelmişsiniz'' ''Erkenden kalkmışsınız'' ''Erkenden işe çıkmışsınız'' anlamında ve karşıdaki kişiye sagyı göstermek için kullanılır...
それから「ギュナイドゥン」の日本語を考えてみたけど、やっぱりその意味なんて全然考えてもみませんでした。日本語では「おはよう」と言います。これは朝(午前中)に使われる挨拶の言葉。でも、その意味は? ちょっと調べて分かりました。「おはよう」という言葉は「早くから来られたのですね」「早くから起きられたのですね」「早くから仕事に出られたのですね」という意味で、相手に感心を示すために言われます。
Evet, bunlar küçük şeyler ama bir daha yeni şey öğrendiğime sevindim. Bugün de her zamanki gibi ''Günaydın'' diyeceğim ama biraz farklı duygumla söyleyebilirim.
まぁ、これらは些細なことだけど、またひとつ新しいことが学べて嬉しい♪ きょうも、いつもと同じように「ギュナイドゥン」と言うけれど、ちょっと違った気持ちで言えると思う。
Fotoğraf : Japonya'nın Kyoto şehrindeki ''Maymun Parkı''ndan çektiğim bir sonbahar sabahı manzarası.
写真:日本の京都にある「モンキーパーク」から撮った秋の朝の眺め
Geçen gün ''Uzun Beyaz Bulut Gelibolu'' adlı bir kitabı okurken : tüm kelimeler anlayamıyorum ama okuyabiliyorum : fark ettim. Türkçe öğrenmeye başladığımdan beri sayılmayacak kadar söylemiştim ''Günaydın'' diye... ama anlamını hiç düşünmemiştim.
先日、『長く白い雲 ガリポリ』という本を読んでいる時(全部の言葉を理解しているわけじゃないけど、まぁ読めています)気づきました。トルコ語を習い始めてから数えきれないほど言ってきました「ギュナイドゥン(おはよう)」と……、でもその意味をまったく考えていませんでした。
Günaydın - ''Gün aydın'', yani ''Günün aydın'' : ''Günün açık olsun'' demek. Allah allah... hiiiiiiiiiiiiiiiç bilmedim. Sadece sabahları selamlaşırken söylenen söz olarak öğrendiğim için bu kitabını okuyana kadar anlamının farkında değildim.
ギュナイドゥン(おはよう)ーギュン・アイドゥン(光り輝く1日)、つまりギュヌン(あなたの1日)・アイドゥンは「あなたの1日が光で満たされますように、問題なく過ぎますように」って意味。あらら、ぜーんぜん知らなかった。ただ朝の挨拶するときに使われる言葉として学んだから、この本を読むまでその意味には気づいていませんでした。
Ve ''Günaydın''ın Japoncasını düşündüm, yine de anlamını hiç düşünmemiştim. Japoncada ''Ohayoğ'' denir. Bu sabahleyin kullanılan esenleme sözü. Ama anlamı ne? Biraz araştırdım ve anladım. ''Ohayoğ'' sözü, ''Erkenden gelmişsiniz'' ''Erkenden kalkmışsınız'' ''Erkenden işe çıkmışsınız'' anlamında ve karşıdaki kişiye sagyı göstermek için kullanılır...
それから「ギュナイドゥン」の日本語を考えてみたけど、やっぱりその意味なんて全然考えてもみませんでした。日本語では「おはよう」と言います。これは朝(午前中)に使われる挨拶の言葉。でも、その意味は? ちょっと調べて分かりました。「おはよう」という言葉は「早くから来られたのですね」「早くから起きられたのですね」「早くから仕事に出られたのですね」という意味で、相手に感心を示すために言われます。
Evet, bunlar küçük şeyler ama bir daha yeni şey öğrendiğime sevindim. Bugün de her zamanki gibi ''Günaydın'' diyeceğim ama biraz farklı duygumla söyleyebilirim.
まぁ、これらは些細なことだけど、またひとつ新しいことが学べて嬉しい♪ きょうも、いつもと同じように「ギュナイドゥン」と言うけれど、ちょっと違った気持ちで言えると思う。
Fotoğraf : Japonya'nın Kyoto şehrindeki ''Maymun Parkı''ndan çektiğim bir sonbahar sabahı manzarası.
写真:日本の京都にある「モンキーパーク」から撮った秋の朝の眺め
Subscribe to:
Posts (Atom)